15 Şubat 2013 Cuma

EĞİTİM ŞART DEMEKLE OLMAZ



Eline geçen her fırsatta eğitim sistemini eleştiren insanların, bu eğitim sisteminin oluşturmayı amaçladığı birey tanımına uyması çok gariptir.


Eğitim sistemini eleştiren on insandan dokuzuna, sistemin bizleri kontrol altında tutmak için bu şekilde tasarlandığını söylediğinde sana hak verecektir. Fakat aynı eğitim sisteminde öğretilen şeylerin onda dokuzunun yalan ve yanlış olduğunu söylediğinde, durum biraz değişir.


Çünkü o da genel sorunun farkındadır. '' Genel sorun eğitim sistemidir ''   diye genel bir yanılsama vardır. Yani sistemi değiştirirsen her şeyin yoluna gireceğini düşünür insanlar. Fakat şunu atlarlar ; öncelikli sorun eğitimin ne olduğudur. Çünkü sistem de zaten bunun üzerine kuruludur. Sisteme göre bir şeyler anlatılmaz, anlatılanlara göre sistem oluşturulur.


Örneğin milli eğitim sisteminin ilk oluşturulduğu yıllarda nur topu gibi bir  ''Güneş Dil Teorimiz''  vardı. Biz bilmeyiz, ama dedelerimiz çok iyi bilir. Bu teoriye göre dünyadaki tüm diller Türkçeden türemiş ve aslen Türkçe imiş. Yani İngilizce, Fransızca, Almanca, İbranice, Papua Yeni Ginece falan filan, hepsi Türkçe imiş bu dillerin.


Yine milli eğitim sistemimizin oluşturulduğu yıllardaki bir başka incimiz de  ''Güneş Irk Teorisi'' idi. Bu kelli felli teoriye göre ise dünyadaki bütün insanlar Türk'tür. Yani Çinliler, Ruslar, İtalyanlar, Ugandalılar, hatta Afrikalı zenciler, Amerikan yerlileri olan Kızıl derililer, Mayalar, Aztekler bile.


O yıllarda sıkça sorulan iki soru ve cevapları ;

Soru ; '' Kızıl derililer Amerika Kıt'asındalar, onlar nasıl Türk oluyo?''

El cevap ;  ''Önceleri tek bir kıt'a vardı. Bu Türkler de kıtalar ayrıldığında şuanki Amerika Kıt'ası denilen yerde kaldılar.''

Soru ;  '' Peki zenciler nasıl Türk oluyo?''

El cevap ; ''Güneş'te fazla durmaktan.''

Soru ;  '' Hocam siz mal mısınız? ''

El cevap ; '' Deveye boynun eğri mi demişler, nerem doğru ki demiş.''



Bu konuları insanlara aşılamak için bir sistem kurarsın ve bu sistemi kullanırsın. Zira sistemi de bizzat kendin yapmış veya eğitim sistemini kitle uyuşturma silahı olarak kullanan başkalarından almışsındır. Her ne yapmış olursan ol, gittiğin yol seni aynı yere ulaştırır ;  Kendini eğitimli sanan cahillere.


Ben merkezli eğitim anlayışının yerini, elit otorite merkezli eğitim almıştır.


Peki sistemi hazırlayan bu herifler sizce sadece bununla mı sınırlandırmışlardır olayı?

Size bu sistemi dayatan adamlar, öğrendiğiniz şeylere müdahale etmemişler midir?

Ne öğrenmek ve nasıl öğrenmek istediğinizi kendileri belirlememişler midir?


Bir yandan eğitim sistemini eleştirip, diğer yandan da aynı eğitim sisteminin öğrettiği şeyleri tartışılmaz doğru kabul eden insanlar, ya söylediklerinde samimiyetsizdirler, ya da şunu bile akıl edemeyecek kadar su katılmamış gerizekalı.

küçük bir örnek

Çünkü bu eğitim sistemini eleştiren insanların %99'u, hala okul kitaplarında yer alan ve öğretmenlerin göğüslerini kabartarak anlattıkları I. ve II. İnönü Savaşları' nın varlığına inanıyorlar. Bu insanlara  ''ikiz kulelere aslında uçak girmedi''  de, araştırmacı ve hasır altı kalan gerçeklere itibar eden kimliğiyle  ''tabi kiii''  der. Fakat iki dakika sonra  ''ayrıca I. ve II. İnönü Savaşı diye bir şey de yok''  de, aniden sebepsiz ve mesnetsiz yere vatanseverlik duyguları kabarır ve söyleyen kişiye salya sümük saçarak cevap verir. Neden?

Çünkü yıllarca okul kitaplarında bunu okudu. Sistem ona bu ürünü al ve kafanın içine asla sorgulamadan yerleştir dedi. Ve bu öyle bir yerde dursun ki, asla aksine itibar etme. Çünkü ben sistemim. Senin iyiliğini ve eğitimli olmanı isterim.


Örneğin bir başka olay da Yunanlıları İzmir'den denize döktüğümüz olayıdır. Küçük bir araştırma yapan herkes Yunan askerlerinin yurttan İzmir'den çıkış tarihinin 7 Eylül, ilk Türk askerlerinin İzmir'e giriş tarihinin ise 9 Eylül olduğunu görür. Genelkurmay kayıtları ortadadır. Fakat bizim sistemimiz kendine kahramanlık rolü biçmeyi görev edindiği için  ''Yunanlıları muhteşem bir zaferle bozguna uğratıp denize döktük''  der, bizlere ve çocuklarımıza bunu öğretir ve bu konuyu tabu ilan eder. Konuşmak sistemce vatan hainliğidir.


Bunun yanı sıra İngiliz ve Fransızları da bozguna uğratmışızdır sistemce. Fakat nasıl bir bozgun ise bu, Fransız ve İngilizler gemiler dolusu tarihi eserler, antikalarla terk etmiştir vatanı. Lozan imzalanana kadar ülkeden ayrılmadıklarını söylememe gerek yoktur sanırım, dönemin gazete küpürleri de mevcuttur. Bu konularla ilgili müstakil bir yazım olacak zaten.

Aynı sistem bize Ermeni olan İsmet İnönü'yü Malatyalı diye yutturmuştur. Mustafa Kemal'in 1881 yılında doğduğunu, 09.05'te öldüğünü, babasını Ali Rıza diye yutturdular keza. I. Dünya Savaşı sırasında elimizden ilk çıkan toprak olan Filistin'de Mustafa Kemal'in komutanlık yaptığını anlatmadılar bize, çünkü İngiliz ve Fransız tarihçiler bunu çok büyük bir hezimet olarak yazmıştı. Sistemimiz bunu bizlere öğretmeyi gereksiz buldu.

Sonra Lozan'a giderken Misak-ı Milli sınırlarımızın bir milyon kilometre kareden fazla olduğunu, çıktığımızda elimizde bugünkü topraklar kaldığını hiç duymadık. Tam tersine bizler Lozan'ı harikulade bir başarı olarak okuduk.




Konu sistemi eleştirmek, yerden yere vurmak olunca herkes ağzını açıp gözünü yummayı çok tabii bulur, fakat aynı sistemin seni uyutmak için yapılanları söylediğinde uzaylı ilan edilirsin. Gariptir.



İkiz kulelere bir uçağın girmemesi kişinin kabul edebileceği nitelikte bir olayken, neden kendi okul kitaplarımızda dayatılan ve sorguladığın takdirde ya deli, ya da vatan haini kabul edildiğin bilgiler değildir?


Öyleyse bu durumda biz, eleştirdiğimiz sistemin içinde, koşarak çıkmaya çalışan fareleriz.


Ya sistemi eleştirirken samimiyetten yoksunuz, ya da benim bildiklerime dokunmayan sistem bin yaşasın'cıyız..




5 Şubat 2013 Salı

EMPATİ


Geçenlerde bir arkadaşıma araştırdığım ve öğrendiğim şeylerden bahsediyordum. Muhabbet epey bir sarıp, konu da bir o kadar uzayınca, arkadaş  ''bunları neden anlatıyosun peki?''  dedi.


Ben de  ''herkes bildiği, öğrendiği şeyi insanlara, bilhassa din kardeşlerine anlatmakla yükümlüdür.''  dedim.
'' Benim bildiğimi o da bilsin ki, yaptıklarını ve düşüncelerini tekrar bir elekten geçirsin. Doğru olduğunu sandığımız şeyin, aslında yalan olduğunu bilmeye hakkımız var.''


Bu muhalif ve aykırı düşünce yapısıyla çok karşılaştığım için, insanların neden sadece görmek istedikleri şeyi gördüklerini merak ettim yine. Görmek istemediği şeyin aslında var olduğunu kabul etmemelerinin sebebi çok açıktı.

Zira kimse, görmek istemeyen kadar kör olamaz.


Fikri benimsemek ile görmemeyi istemek farklı şeyler gayet tabii.


Peki hepsinden öte insanın gerçeği bilmeye hakkı yok mudur?

Gerçekler bizim canımızı acıtabildiği için mi hasır altı edilmeye ve itibar görmemeye mahkum edilmiştir?


Eğer biri gelir de bana  ''bu söylediklerinin insanlar üzerinde hiçbir etkisi yok''  derse, ben de ona  ''öyleyse ben yalnızca kendimi kurtarıyorum''  derim.


Zira İslam anlayışı gereği, insan bildiğini ve öğrendiğini diğerine söylemekle yükümlüdür. Davet zorunludur, icabet ise kişinin kendi tasarrufuna bırakılmıştır. Keza bu durum Kur'an-ı Kerim' de de  ''Dinde zorlama yoktur.''  şeklinde beyan edilmiştir.


Bu şuna benzer ; içki içen birine, içki içmenin haram ve günah olduğunu söylersin, fakat tutup da elinden alacak ve içmesine mani olacak değilsin. Zira Allah bile insanların amellerine karışmıyorken, senin karışman saçma olacaktır.


Bunun üzerine arkadaşım bana  ''keşke herkes kendini kurtarmaya çalışsa ''  dedi.


Bu cümleyi her insan gibi ben de, ilk duyduğumda bencilce bir düşünce olarak algıladım ve içimden  ''neden başkasını da kurtarmayalım ki? ''  dedim.


Ama devamı geldi ;  '' Herkes kendi kurtarmak için bir başkasına anlatsa bildiklerini, kocaman bir topluluk oluruz, bir bakmışsın bilmeyen kalmamış.''  dedi.

Haklıydı.



Benim her zaman yapmayı çok sevdiğim şeyi, bu kez bir arkadaşım yapmıştı ; farklı açıdan bakmıştı. At gözlüklü insanlara bir şeyler anlatmak kadar zor şey yoktur. Ön yargıyı parçalamak da, işte bu yüzden atomu parçalamaktan daha zordur. Zira insanoğlu atomu parçalamayı başarabilmiştir, fakat aynı insanoğlu hala kendi ön yargılarıyla mücadele vermektedir.


Konuyla bağlantılı olarak, bir başka arkadaşımla sohbet ederken bana  ''iyi, güzel de, bunları bilince noluyo? ne yapabilecez? ''  dedi.


Bu ve benzeri sorularla daha evvel sıkça karşılaştığım için, hazırlıksız yakalanmadığımı düşünerek, daha önce soranlara verdiğim, hali hazırda bulunan cevaplarımı ona da verdim. Sonra kendi kendime düşündüm biraz, bu kafadaki insanlara, o ana kadar zevk alarak yaptığı ve vazgeçemeyeceğini düşündüğü şeylerin, yanlışlar ve yalanlar üzerine kurulu olduğu fikrini benimsetirsen, kendi egosuyla çatışmak zorunda kalacak. Fakat insan beceremeyeceğini düşündüğü şeyle mücadeleye girmekten çekinir. Dünyayı değiştiren insanoğlunun değiştiremediği şey, yine kendisidir.

Zira egoyu bırakmak, sigarayı bırakmaktan daha zordur.


Şöyle bir düşünelim, mesela haberin olmadan seni bir bilinçaltı bombardımanına tuttuklarının farkına varman çok mu gereksizdir?


Birilerinin, gözümüzden sakındığımız çocuğumuza çizgi film adı altında gizli  ''sex''  mesajları ve cinsel uyarıcı arketipler aşıladığını bilmemiz hiçbir işe yaramaz mı?


Yüksek reytingli kanalların hiçbirinde bir belgesel programı olmamasının nedenini bilmek, bize bir şey kazandırmaz mı?


Yine o yüksek reytingli kanalların hiçbirinin, basına sızmış bir mason locası ayinini göstermeme ve üzerini başka haberlerle örtmelerinin sebebi, bizleri hiç mi ilgilendirmiyor?


Medya denilen şeyin bir devlet yıkabileceğini, bir padişahı tahttan indirebileceğini, bir hükumeti yıkabileceğini, milyonlarca insanı yalnızca bir filmle ayağa kaldırabileceğini bilmek boş iş mi?


Çok iyi bilir ve hatırlarsınız ki, II. Abdülhamid'e darbe yapılırken, darbeci kadronun en büyük silahı medya ile propaganda idi. Keza, 28 Şubat'ı bizzat medya yaptı.


Yani birileri medyanın böyle bir gücü olduğunu fark etmiş ve bunu bir silah olarak kullanmışken, aynı şeyi sürekli yapmadıklarını ve seni bununla kontrol altında tutmadıklarını söyleyebilir misin?


Sana insanların arasında bir çıkar sağlamayan her bilgi değersiz midir?


Öyleyse okulda öğrendiğimiz hiçbir şeyi hayatta kullanmadığımız için çocuklarımızı okula da göndermeyelim.


Bir matematik öğrencisinin Türkçe dersine hiç ihtiyacı yok mudur? Sevip sevmemesi ayrı bir mesele.


Sana getiri sağlamayacak hiçbir şeyi öğrenme öyleyse. Haberleri izleme, gazete okuma, facebook'a   ''kim ne paylaşmış''  diye girme.


At gözlüklü insan olmak, dağda otlayan bir öküz olmaktan bile kötüdür. Zira o öküz otladıktan sonra süt verir. Fakat bazı insanların kendilerinden başka hiç kimseye yararı yoktur.


Birisi sana  ''ampulü kim icat etti? ''  diye sorduğunda,  ''Edison''  dersin. Fakat ampulün Edison'dan 100 yıl önce icat edildiğini bilmezsin.


Şöyle düşünelim, ampulü Edison'un icat ettiğini bilmek sana hiçbir getiri sağlamıyor, aynı şekilde onun icat etmediğini bilmek de.


Öyleyse neden yanlış bildiğinden bir şikayet etmiyorken, doğruyu öğrenince burun kıvırıyorsun?


Örneğin okul hayatımız boyunca tarih kitaplarımızda I. İnönü Savaşı'nda Yunanları bozguna uğrattığımız yazıyordu. Fakat böyle bir savaşın var olmadığını bilmek, olduğunu sanmak kadar haz vermiyor olsa gerek.


Obama ve Bush arasında kan bağı olduğunu bilmek ilginç değil mi?


Coca Cola'nın içinde küçük bir miktar da olsa esrar olduğunu bilmek işine yaramaz mı?


Hristiyanlığın aslında bir toplantı salonunda ortaya çıktığı ve bir pagan dini olduğunu bilmek...


Bilmekle bilmemek arasında, cahille bilgili arasında fark vardır.
İnsan ile eşek arasında fark olduğu gibi.


Cahille, bildiğini sanıp açıklamasını yapamayan, delile dayandıramayan arasında fark yoktur.
Altın semerli eşeğin, semersiz eşekten farkı olmadığı gibi.

Eşeğin hoşaftan da, hoş laftan da, bilimden de anlaması gibi.



Diplomalı cahillerin üzerinden felsefe yapıp rant sağladıkları veya tamamen hasır altı edip umursamadıkları konular hiç yok mu?


İsterseniz ben birkaç tane yazabilirim ;

  • Amerikan ekonomisinin petrole dayalı olmasının sebebi, Amerika'yı bir petrol şirketi olan Standart Oil Company'nin yönetmesidir.
  • 28 Şubat paşası Çevik Bir, Selanikli bir yahudidir. 
  • İlk denizaltıyı Osmanlı Devleti yapmıştır.
  • Kanuni Fransa'ya, dansı 100 yıl yasaklattırmıştır.
  • Türkiye'deki ilk üstad mason, İttihat ve Terakki'nin kurucusu Talat Paşa'dır.
  • İttihat ve Terakki'ye kabul ediliş, mason geleneklerine göre, mason kabul merasimi şeklinde yapılır.
  • II. Abdülhamid'i tahttan indirmek için gelenlerin hepsi masondur.
  • İsmet İnönü bir Kürt değil, Ermeni'dir.
  • Abdullah Öcalan bir Kürt değil, Ermeni'dir.
  • Bizlere Yavuz Sultan Selim diye gösterilen resim, aslında Şah İsmail'in tasviridir.
  • Osmanlı Hanedanının soyu Peygamber Efendimize dayanır.
  •  Telgraf ilk kez Osmanlı Sarayında denenmiştir.
  • Dünyaya hükmeden Osmanlı Hanedanının son padişahı Sultan Vahdeddin sokaklarda kalmış, açlıktan ve alması gereken ilaçlarını alamadığı için ölmüş ve cenazesine haciz gelmiştir.
  • Osmanlı döneminde insanlar sadaka ve fitre vermek için insan bulamıyorlardı.
  • Pamuk Prenses ve yedi cüceler masalında, Pamuk prensesin elmadan bir ısırık alarak ölmesi, ilk günah olan yasak elmayı yemeye bir atıftır.
  • Walt Disney yüksek dereceli bir masondur, ve bedeni şuan dondurucu bir kapta muhafaza edilir.
  • Walt Disney yüksek dereceli bir mason olduğu için, neredeyse tüm Disney çizgi filmlerinde masonik semboller ve atıflar bulunur.
  • Amerika'yı Kristoph Colomb keşfetmemiştir.
  • İstanbul'un fethinden sonra Avrupa'ya gönderilen veya kaçan bilim adamlarının Reform ve Rönesans'ı başlattığı hikayesi külliyen yalandır. İstanbul'un fethi sırasında Bizans topraklarında tek bir bilim adamı dahi bulunmamaktaydı. Zira kilise asırlarca cadı avlar gibi bilim adamı avlamıştır.

vs vs.


Eline geçen her fırsatta  ''bilim bilim''  diyen sözüm ona bilim adamları, nedense kendi ilahları olan bilimin bile tarihini bilmemekte. Televizyona çıkıp evrim teorisini savunan adamlar, koskoca dünya ve canlı tarihini analiz ettiklerini söylerler fakat daha 100 yıl öncesini bile analiz etmekten acizdirler.

İşte bu yüzdendir ki insanlar gariptirler.



Ve lütfen bana   ''ne işime yarayacak?''   hastalıklı felsefesini yapmayın. Eğer doğrusunu bilmiyorsanız, yanlışını bilmekle övünmeyin. Elinizde bulunan eğri büğrü bilgilerle kendinizi eğitimli veya entel sayarken, o elinizdeki şeylerin aslını söylemeye çalışan insanlara  ''ne işime yarayacak?''  aynştayn'lığı yapmayın. Zira o güne kadar bildiğiniz ve doğru olduğunu sandığınız şeyler de size bir şey kazandırmayacaktır.


Ha, kendinizi kandırmak istiyorsanız, o başka... Kim bilir, belki kendinizi de inandırırsınız..