23 Temmuz 2013 Salı

TAHRİF HAREKETLERİ ; ABDÜLAZİZ BAYINDIR VE ZAMAN KAVRAMI


Herkese hayırlı Ramazanlar.

Ramazan ayındayız, fakat öyle şeyler cereyan ediyor ki, bu güzel ayın maneviyatına adeta gölge düşürüyor. Dikkat ettiyseniz, medya size en çok Ramazan ayında dini haberler sunar. Ana haber bültenlerinde ''flaş flaş flaş! Bilmem kim hoca yine ezber bozdu! ''  diye haberlerin ardı arkası kesilmez bu ayda.


Tabi bazı sevgi kelebekleri, mutluluk pıtırcıkları, hiçbir şeyin altında hiçbir şey aramayan Polyanna sevenler derneği gibi kişiler ''ya nölcek hajı yaa, adamlar ifade özgürlüğünü kullanıyo işte ya, halkı bilinçlendiriyo daha ne istiyon hıha hahu müee :))''  gözüyle bakıyor olaya. Yani bizim medyamız, bizi o kadar düşünüyor ki halkın bilinçlenmesi için bunları haber yapıyor öyle mi?

Baba tamam, tamam.
Tamam baba, tamam.
Baba tamam, sakin ol baba.
Baba!
Tamam!

Bu cevap sizin için yeterlidir umarım.
Daha önceki yazılarda söyledim, fakat tekrar ve tekrar söylemek istiyorum ciğersizler; ''medya tahrif pazarlıyor!''
Tıpkı bir zamanlar Zekeriya Beyaz'ı ülkenin en çok konuşulan, en çok haberi yapılan ve en çok programlara davet edilen adamı yaptıkları ve bugün de aynı şeyi hala ve hala Yaşar Nuri Öztürk ile denedikleri gibi. Hatırlayın bir ara her kanalda, her haberde Zekeriya Beyaz denilen tombalacının ismi geçerdi, hatta Beyaz şova bile katılmıştı bu adam.


Balık hafızalı olmayın, dünkünü unutup bugünün güdülmeye hazır koyunları olmayın ciğersiz arkadaşlarım benim. Kedi ciğerinizi sizin.


Bu hatırlatmaları yaptıktan sonra konumuza doğru giden otobüse binelim ve son durakta inmek üzere yayılalım arkamıza. Geçen yazıda anlattıklarıma birazcık eklemeler yapacam izninizle. ''Allah geleceği bilmez'' diyen Abdülaziz Bayındır'a biraz daha dokandıracaz.


Öncelikle gelecekten haber veren ayetlerden bahsedelim.

Bedir Savaşı'ndan önce sayı olarak çok üstün olan müşriklerin, Müslümanlara karşı her konuda zafere olan inançları tamdır, fakat bir ayet inmiştir ;

''Yoksa onlar ''biz birbirimize kuvvet veren yenilmez bir topluluğuz'' mu diyorlar? Onların topluluğu yakında hezimete uğrayacak, arkalarını dönüp kaçacaklar. Fakat onlara asıl vaad olunan azap, kıyametin azabıdır. Kıyamet günü daha dehşetli ve daha acıdır.''  Kamer 45-46


Gördüğümüz gibi bu ayette çok açık bir şekilde gelecekten bahsetmekte ve yakında yenilip kaçacaklarını bildirmektedir Kur'an. Daha savaş başlamadan, Allah onların arkalarını dönüp kaçacaklarını bildiriyor. Şimdi kalkıp bu ayete ''canım Allah yardım edecek işte savaşta, Allah yardım edince de müşriklerin yenilecekleri kesin ''  diye bir yorum gelebilir sevgili Bayındır'dan.


Hemen cevaplayalım;
Böyle bir yorum saçma olacaktır. Zira madem Allah geleceği bilmiyor, Müslümanların yardıma ihtiyaç duyacağını da bilemez. Hadi diyelim Allah öyle veya böyle yardım etmeye karar verdi, ve yenilmelerini sağlayacak. Peki arkalarını dönüp kaçacaklarını nereden biliyordu geleceği bilmiyorsa?


Hatta Hz. Ömer bu konuda şöyle der ;

''Bu ayetler indiğinde bundaki muradın ne olduğunu bilmiyordum. Ta ki Bedir günü Rasulullah'ın zırhını giyip bu ayetleri okuduğunu görünce, muradın ne olduğunu anladım.''

Yani Allah, Bedir Savaşı'nı Müslümanların kazanacağını önceden haber veriyor.

Devam edelim ;

''Sizden öncekilere kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden incitici şeyler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve korunursanız, işte bu büyük işlerdendir.''  Ali İmran, 186

 Çok açık bir ayet yine, ''incitici şeyler işiteceksiniz''  denilmiş. Bu, gelecekten haber değil midir?


''Rumlar pek yakın bir yerde mağlup oldu. Fakat onlar bu mağlubiyetten sonra birkaç sene içinde galip geleceklerdir.''  Rum,1-2

''İşte Allah sizin bilmediğiniz şeyleri bildi de, ondan (Mekke'nin fethinden önce) önce (size) yakın bir fetih verdi.''  Fetih, 27

Daha Mekke fethedilmeden, Allah bu fethi haber vermiştir gördüğümüz gibi..


Devam edelim, Yusuf Suresi 100. ayet ;

''Ey babacığım. İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın te'vili. Rabbim onu gerçek kıldı.''


Hz. Yusuf, çocukken rüyasında 11 yıldız ve güneş ile ayı kendisin secde ederken görür ve bu rüyayı babasına anlatır. Bunun üzerine Yusuf Suresi 6. ayet der ki ;

''Rabbin böylece seni seçkin kılacak. Sana rüyaların yorumunu öğretecek ve bundan önce ataların İbrahim ve İshak üzerine nimetini tamamladığı gibi, senin ve Yakub oğullarının üzerine de nimetini tamamlayacaktır. Muhakkak ki Rabbin alimdir, hakimdir.''


Yani Hz. Yakub, oğlu Hz. Yusuf'un gelecekte peygamber olacağını biliyordu. Zaten Hz. Yusuf da, Yusuf Suresi 100. ayette ''Rabbim bu rüyayı gerçek kıldı''  diyerek bunu kastediyor. Hz. Yakub ve Yusuf gelecekte bunların olacağını nereden bildiler sence sevgili Bayındır?


Sonra Yusuf Suresi'nde şunu görürüz, Hz. Yakub, oğlu Yusuf'un rüyasını kendisine anlattığında ''bunu kardeşlerine anlatma'' der. Diğer oğulları Yusuf'un da kendileriyle gelmesini istediklerinde Hz. Yakub onlara güvenmez, çünkü bir şeyler olacağını bilir. Bunun sebebi gece gördüğü rüyadır. Rüyasında on kurdun Yusuf'u parçaladığını görür ve bunu ''on kardeşinin Yusuf'a zarar vereceği'' şeklinde yorumlar. Yani Allah, Hz. Yakub'a gelecekten haber vermiştir.


Hatta Hz. Yakub, Yusuf Suresi'nin 13. ayetinde şöyle der ;

''Doğrusu onu götürmeniz beni üzer. Siz ondan habersiz iken onu kurt yer diye korkuyorum.''

Bunun ardından oğullarının ağlayarak ; ''

''Ey babamız. Biz yarışa gitmiştik. Yusuf'u eşyalarımızın yanında bırakmıştık, onu kurt yemiş.''

Yani Hz. Yakub'a gösterilen gelecek birebir gerçekleşmiş oluyor sevgili Bayındır, okey?


Ayrıca rüyaların bazıları gelecekten haber verir, nitekim Hz. Yusuf rüyaları nasıl yorumladıysa hep aynı şekilde olaylar vuku bulmuştur. Rüyalar bile gelecekten haber verebiliyorken, Allah nasıl gelecekten habersiz olacak be hey şaşkın?


Ve gelelim konu hakkındaki en güzel ve can alıcı örneğe..

Tebbet Suresi.

Tebbet Suresi, Rasulullah'ın amcası olan Ebu Leheb hakkında inmiş bir suredir. Meali şöyledir ;

''Ebu Leheb'in elleri kurusun. Kurudu da. Ne malı, ne de kazancı kendisini kurtarmadı. Alevli bir ateşe girecektir o. Karısı da odun taşıyan bir hamal olarak ateşe girecektir; omuzunda hurma lifinden bir ip olduğu halde..''


Bu sure indiğinde, Ebu Leheb ve karısı hala hayattaydı. Fakat Allah ''o ve karısı cehenneme girecektir''  diyerek şunu demek istemiştir ; ''o ve karısı asla iman etmeyecek.'' Yani Ebu Leheb daha hayattayken Allah onun iman etmeyeceğini bildirmiştir tüm Müslümanlara. Peki geleceği bilmiyorsa Ebu Leheb'in iman etmeyeceğini nereden bildi? Burada Ebu Leheb şakadan bile olsa ''hadi iman ediyorum lan o zaman''  dememiştir, zira Allah geleceği görür, geleceği bilir ve bu yüzden de Ebu Leheb'in iman etmeyeceğini bilmiş ve bildirmiştir sevgili Bayındır.


Sonra Hz. İbrahim'den Hz. İsmail'e, Hz. Yakub'dan Hz. Yusuf'a, Hz. Davud'dan Hz. Süleyman'a tüm peygamberler son peygamberin geleceğini biliyorlar mıydı?
Evet.

Peygamber gelmesi için toplumların bozulması gerekir, ve böyle bir durumda onları Allah'ın yoluna ve dinine çağıracak bir peygamber gelir. Son peygamber gelecek demek, insanların yine bozulacağı ve bu yüzden Allah'ın peygamber göndereceği demektir. Eğer Allah haşa geleceği bilmiyorsa, insanların bozulacağını nereden biliyor ve bir peygamber müjdeliyor sevgili Bayındır?


Cin Suresi 26. ve 27. ayette şöyle der Allah ;

''O, bütün gaybı bilir. Fakat gaybını hiç kimseye açmaz. Ancak seçtiği elçiye açar.''

Şu apaçık ayete rağmen ''Allah gaybı bilmez''  diyen insan, bu ayet gibi apaçık bir şekilde ''kafir'' olur.
Kur'an'da sürekli olarak ''Allah her şeyi bilir'' , ''Allah bütün noksanlıklardan münezzehtir'' der. Sen kalkıp ''Allah geleceği bilmez'' dersen ne olursun sevgili Bayındır?


Zamanı da yaratan zaten Allah'tır sevgili Bayındır, sen kendi yarattığı şeyden bihaber olduğunu söylüyorsun Yaradanın.. O'nun katında da zaman varsa, bu zamanı kim yarattı peki olum?  Allah'ın ilmini bizim küçük beyinlerimize sığdırmaya çalışırsan, böyle küçük bir sonuç elde edersin.


''Bekar bir kimsenin ileride kiminle evleneceğini Allah bilmez'' safsatasına da güzel bir örnek vererek bitirelim ciğersizler ;

Hz. Aişe, Rasulullah'tan şöyle rivayet ediyor ;

''Ey Aişe seni rüyamda gördüm. Bir melek ipekten bir parça içinde senin suretini gördüm, bana ''bu senin müstakbel zevcendir'' diyordu. Şimdi anlıyorum ki o suret sendin. Allah, bana bunu Cebrail ile bildirdi.''

Sanki tam da bizim Bayındır'a cevaben bir olay olmuş di mi ciğersizler hehe.


Zaten bu adamın zamanla ilgili epey bir sorunu var anasını satayım, yok efendim imsak vakti de yanlışmış, kendisi doğrusunu bulmuş falan filan. Size bu ve bu gibi adamları televizyonda daha çok pazarlayacaklar ciğersizler, benim aciz ve naçiz tavsiyem şudur ki, bu adamlara itibar etmeyin.


Ramazanın bereketi ve rahmeti sizinle olsun.

19 Temmuz 2013 Cuma

TAHRİF HAREKETLERİ II


Cümleten selamın aleyküm.

Tahrif hareketlerinden kısaca bahsetmiştik. 300 yıldır gerek ajanlarla, gerekse medya gibi çeşitli yöntemlerle tahrif pazarlanmakta İslam coğrafyasına. Asimilasyonda dil ve dinin ne derece önemli olduğunu anlatmıştım. Afrikalıların sömürülmesi için önce dillerini ellerinden almışlar, daha sonra da onları Hristiyan yaparak dinlerini ellerinden almışlardı. Neticede de topraklarını ve zenginliklerini..


Tahrif hareketleri günümüzde hala revaçtadır. Ben elimden geldiğince konu hakkında acizane birkaç yorum daha yapmak istiyorum. Faydalı olabilir, bir şeylerden sakınmanızı veya bir şeylere sarılmanızı sağlayabilirsem ne mutlu bana.


Bazı hocalardan bahsedelim ciğersizler, ve görüşlerini mantıklı olarak irdeleyip, reddiye yapalım.


Öncelikle çölde bir vaha gibi olan Abdülaziz Bayındır'dan bahsedelim. Kendisi İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi, hatta bölüm başkanı. Şimdi kendisini çöldeki bir vaha gibi gören bu adamın bazı görüşlerine bakalım, bunlardan ilk bahsetmemiz gereken bence ''Allah gaybı bilmez'' söylemidir. LinkLink


Bayındır Bey diyor ki ; ''Allah bekar birinin gelecekte kiminle evleneceğini bilmez. Sen bir şeyi yapmadan, bir olay olay olmadan onu önceden bilemez.''  ve devam ediyor ;

''Eğer bilseydi seni neden bundan sorumlu tutsun ki?''

Bir başka programda  da ;

''Eğer biz Allah'ın yazdığı kaderi yaşıyorsak, bundan nasıl sorumlu tutulacağız?'' diye gayet de mantıklı bir soru soruyor.

Şimdi gelin bunu mantıklı ve müdellel bir şekilde ele alalım ciğerler.

Öncelikle zaman kavramından başlayalım. Zaman kavramı hakkında biraz fikir sahibi olmanız için birkaç kısa ve yararlı video öneriyorum ; LinkLinkLink


Zaman, mekan ile birlikte var olmuştur ciğersizler. Yani Allah, yarattığı kullar için bir mekan ve bu mekan için de zaman yaratmıştır. Zamanın ne olduğu ise bugün bu kadar ilerlemiş teknolojiyle bile çözülememiştir, insanlar bu konuda yalnızca belli yerlere kadar gözlem yapabilmiş ve fikir sahibi olabilmiştir.


Zamanı düz bir çizgi olarak düşünürseniz, geçmişten geleceğe doğru akar. Fakat şunu unutmayalım, bu çizgiyi var eden de zaten Allah'tır. Dünya ve uzay arasında bile zaman kavramı değişirken, zamanın etkisinin kaybolduğu gözlenirken, sen nasıl olur da Allah'ı zamana hapsedebilirsin?

Hatta sonra bu konuda biraz ağız değişikliği falan yapıyor ; Link


İşin bilimsel boyutunu uzun uzun konuşurduk ama, konumuz o değil maalesef.
Zamanın mekan ile var olduğunu biliyoruz, yani mekan olmazsa zaman da olmaz. Bu demek oluyor ki, sen Allah'a zaman atfedersen, mekan da atfetmiş olursun. Yani Allah'ı hem zaman, hem de mekana koymuş olursun ki, işte bu da insanın ayağının kaydığı yerdir. Bu görüş Vahhabilik görüşüdür. Bir numaralı maddesidir Vahhabiliğin hatta; ''Allah somut bir varlıktır, ve bir yerde bekler.''


Vahhabiliğin nasıl ortaya çıktığını ilk yazıda söylemiştim zaten. Abdülaziz Bayındır'ın görüşlerinin ekserisi de Vahhabi kaynaklıdır.


Bakın şu videoda kendince zamanı açıklamaya çalışıyor, fakat ben izlerken gülmekten bir taraflarım ağrıdı. Bir insanın ne derece aciz duruma düşebildiğini, yaptığı saçmalıkları kanıtlamak için daha fazla saçmalayabileceğini gördüm.


''Musa ile 30 günlüğüne sözleştik''  ayetini  ''aha bakın 30 gün sözleşmişler, demek ki Allah katında zaman varmış yeaa gördünüz müü canıma değsiiiinnn ''  şeklinde yorumladı adam resmen.
Yani bunu anlamak için Einstein olmaya gerek yok ama ben gene ufak bir açıklama yapayım siz ciğersizlere, aranızda bunu kaale alanlar falan olabilir.


''Musa ile 30 günlüğüne sözleştik'' demek, ''Musa için 30 gün uzunluğunda bir süre zarfı için sözleştik''  demektir.Yani Musa için 30 günlük bir süre geçtiğinde, Musa bu 30 günü yaşadığında, söz yerine getirilmiş olacaktır. Bu, Allah'ın 30 gün beklediğine zinhar delalet olamaz, zira bunu savunmak saçmalığın daniskasıdır.


Bir de şöyle diyor ''Rab'binin verdiği süre diyor, Allah'ın süre verdiyse demek ki onun katında da var.''

Oha anasını satayım artık ya. Ben hemen araya gireyim;

Allah'ın, kullarına verdiği nimetlerin hepsi Allah katında var mı?

Allah insana yiyecek ve içecek de verdi değil mi?


''Şüphesiz göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur.''

''Rab'binin verdiği süre, Rab'binin verdiği yemek, Rab'binin verdiği su, Rab'binin verdiği yağmur.....''

Yani şimdi Allah'ın katında yemek, su ve yağmur da mı var?

''Rab'binin verdiği'' cümlesiyle başlayıp, nasıl bunu Allah'a atfedersin anasını satayım?

Var olan her şeyi yaratan zaten Allah değil mi, ve zaman da, süre de yine Allah'ın yarattığı bir yaratılmış değil mi? Peki sen Allah'ın yarattığını kendisine nasıl bir zorunluluk olarak algılarsın?


30 gün örneği çok daha komiktir. Allah katında zaman yoktur, peki dünya için var olan zamanı, insanlara nasıl anlatacaktı Allah?

Hz. Musa, Allah ile konuşmak için Tur Dağı'na çıkmıştı, yani bu durumda Allah Tur Dağı'nda mı olmuş oldu? Allah'ın bir mekanı olduğunu anlamana mı gelir bu?


Eğer zaman ve mekan örnekleri ile konuşmasaydı Allah, biz hiçbir şey anlamayacaktık. Çünkü insan beyni zaman ve mekanın olmadığını hayal edemez, kafasında canlandıramaz. Size şöyle söyleyeyim, ''hiçbir şeyin olmadığını hayal edin. Hiççççbir şey.. ''

Aklınıza muhtemelen bir karanlık gelmiştir, fakat karanlık da yok. Veya beyaz bir ortam gelmiştir, beyaz da yok. Zamanın olmadığını hayal edin, asla edemezsiniz. Çünkü insan beyni buna müsait değildir. Sen Allah'ı kendi kafanın aldıklarına sığdırmaya çalışırsan, işte böyle dar bakış açısı ortaya çıkarırsın, ve senin kafanda olan şeylerle düşünmeye çalıştığın o tanrının, mutlaka eksiklikleri olur. Zamana sığdırırsın, mekana sığdırırsın, geleceği bilmez dersin..


Zaman denilen şeyin bir yaratılmış olduğunu bilmezsen, Allah'a zaman atfedersin.
Peki Allah yarattıklarına muhtaç mıdır?
Haşa ve kella.

Sen Allah'ı zamana hapsedersen, Allah'ı yarattığına muhtaç etmiş olursun. Allah'ı yarattığına muhtaç edersen de küfre girmiş, şirke düşmüş olursun.


Şunu sormak istiyorum bi de, filmlerde zamanda yolculuk diye bir şey vardır bilirsiniz. Mesela bu konuda en sevdiğim olan Geleceğe Dönüş serisinde, adamlar geleceğe de geçmişe de gidebiliyordu. Ki bugün bile geçmişe gidilebilir mi diye araştırmalar yapılmakta, zira hayat bir enerjidir ve enerji asla kaybolmaz. Yani bizim yaşadıklarımızın, konuştuklarımızın hepsi uzay boşluğunda bir yere gidiyor. Bilim adamlarının da geçmişe gidilebilir mi diye düşünmeleri de bu yüzden zaten, ''madem enerji kaybolmuyor ve uzay boşluğuna gidiyor, o halde o enerjiyi bulabiliriz.'' mantığı..


Zamanı yalnızca geçmiş ve gelecekten ibaret olmadığını anlarsak, Allah'ın zamandan münezzeh olduğunu da anlarız ciğersizler. Bakın uzay zaman diye bir teori vardır. Mekan ve zaman birbirine bağlanmış birer bütündür, ayrılamazlar. Fakat mekanda yer değiştirilebildiğine göre, zamanda da değiştirilebilir gibi bir mantıktır bu. Mekanı kısaltmak, zamanı bükmek gibi.


Demek istediğim şu aslında, bir bilim kurgu filmi bile zamanda yolculuk yapabiliyor, geleceğe gidebiliyorsa, Allah bir bilim kurgu filminin yaptığı şeyi yapamaz mı yani??

Filmlerdeki medyumlar, kürelere bakıp geleceği söyleyebiliyorken, Allah geleceği bilemez mi? Kıçıkırık bir insan beyninin yaptığı bir olayı Allah yapamaz demek insanı küfre ve şirke sokmaz mı ciğerler?


Kur'an-ı Kerim, neredeyse her ayetin sonunda ''Allah her şeyi bilir''  der. Yani Kur'an, Allah'ın her şeyi bildiğini özellikle anlamamızı istiyor. Bunu bu yüzden çok fazla tekrar ediyor. Olur da Allah'a bir noksanlık atfederler diye yapıyor bunu. Fakat bizim her şeyi kendisinin bildiğini sanan hoca kılıklı şarlatanlarımız, ''Allah geleceği bilmez'' diyor. Ve bu adam bir üniversitede hocalık yapıyor. Yani üniversiteye dinini öğrenmek için giden insanlar, bu gibi sapıkları dinliyor. Ondan sonra yok efendim ''bu millet niye sürekli bozuluyo, Zekeriya Beyaz gibi sapık hocalar nasıl çıkıyo''  deriz anasını satayım.


Yazının başlarında bahsettiğim ''Eğer biz Allah'ın yazdığı kaderi yaşıyorsak, bundan nasıl sorumlu tutulacağız?'' sorusuna dönelim ve bitirelim ciğersizler.


Bi kere soru gayet mantıklı ve güzel bir soru.
Fakat tabi karşıda cevap veren insan Abdülaziz Bayındır olunca, sinir küpüne dönmemek veya gülmekten karnına ağrıların girmemesi elde değil.


Ben cevap vereyim ciğersizler.
Biraz önce zamandan bahsetmiş, ve bizim düşündüğümüzün çok daha ötesinde bir kavram olduğunu söylemiştim.
Kader de aynen böyledir. Ve evet, bizim kaderimizi yazılmıştır. Fakat....


Allah, bizim ne yaptığımızı da, ne yapacağımızı da bilir. Fakat ne yapacağımızı bildiği, buna müdahale ettiği anlamına kesinlikle gelmez.

Bayındır bey ''biliyorsa neden bizi bundan sorumlu tutsun'' diye saçma salak bir soru soruyor. Şimdi ben de soruyorum, medyumlar fala bakıp bir şeyleri görebiliyorsa, Allah geleceği bilemez mi?

Allah'ın biliyor olması, müdahale ettiği anlamına mı gelir?


Bir baba düşünün, oğlunu çok iyi tanıyor. Arabalardan hoşlandığını biliyor. Ve oğlunu alıp bir oyuncakçıya gidiyor. Sağ tarafta oyuncak arabalar varken, sol tarafta da oyuncak bebekler var. Baba, oğlunun aslında ne alacağını adı gibi iyi biliyor. Fakat bildiği halde ona sormadan arabayı almıyor. Çocuğa seçmesi için fırsat veriyor. Ve çocuk da arabayı seçiyor.


Şimdi bu baba, çocuğunun neyi seçeceğini gayet iyi biliyordu. Peki ona müdahale etti mi?
Neyi seçeceğini biliyor olması, çocuğun seçimini etkiledi mi?
Baba bu konuda çocuğa her hangi bir baskı yaptı mı?
Hayır.

İşte olay aynen böyledir ciğersizler. Allah bizim evvel yaptıklarımızı da bilir, gelecekte ne yapacağımızı da. Zira Kur'an'da gayb hakkında ayetler vardır ;

''Gaybın anahtarları Allah'ın katındadır. Onları ancak o bilir. Karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. Düşen hiçbir yaprak ve yerin karanlıklarında hiçbir tane yoktur ki Allah onu bilmesin. ''   Enam, 59


''De ki; göklerde ve yerde Allah'tan başkası gaybı bilmez.''  Neml, 65


''Allah:  ''ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim. Sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim dememiş miydim?''  dedi ''   Bakara, 33

''Allah gaybı da, açık olanı da bilir.''  Muminun, 92

''Şüphe yok ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Elbette o, sinelerin içinde olanları da bilir.''  Fatir, 38


Allah, kalbimizden geçeni dahi biliyorken, geleceği bilemeyecek mi? Kur'an-ı Kerim'de çok açık bir şekilde Allah'ın gaybı bildiği defalarca söylenirken, bunu inkar eden Darwin gibi kafir olmaz mı?


Hem Allah'ı tenzih edelim, peygamberlere bile gayb bilgisi verilmedi mi? Gelin birkaç örnek verelim;

Peygamber Efendimize Miraç günü, kıyamette neler olduğu gösterildi.
Peygamber Efendimiz, cennete girerken Hz. Bilal'in ayak seslerini duyduğunu söyledi.
Peygamber Efendimiz, kıyamet günü şefaat ettiği ve etmediği insanları ashabına anlattı.
Ahir zamanda ümmeti bekleyen tehlikeleri tek tek sıraladı.
Kıyamet alametleri, Peygamberimize gösterildi, Peygamberimiz de onu ashabına anlattı.


Buna çok güzel bir başka örnek de, Hz. Adem'in, ''beni son peygamber hürmetine affet''  diye Allah'a yalvarmasıdır. Eğer Allah geleceği bilmiyorsa, daha ilk insan olan Hz. Adem, son peygamberden nasıl haberdar oldu?


Hz. Musa zamanında Mısır Firavunu rüyasında bir bebeğin doğduğunu ve bu bebeğin krallığını yıktığını gördü, bunu kahinlere yorumlattı ve kahinler ''rüya doğru, bir bebek krallığınızı yıkacak''  dedi. Nitekim öyle de oldu, Hz. Musa onu ve krallığını yok etti. Firavunun rüyasına giren benim inancıma göre şeytandı, ve ona bildiği bir şeyi haber verdi. Fakat Firavun bunu bilmiyordu, çünkü gelecekte olacaktı.


Sonra Hadislere bakalım ;

''Bir zaman gelecek insanlar yalnız parayı düşünüp, hiç helal haram düşünmeyecekler.''  Buhari

''Din alimi kalmayacak, din adamı yerine geçirilen cahiller, bilmeden fetva verecek ve herkesi yoldan çıkarmaya çalışacak.''  Buhari


''İstanbul elbet fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onun askeri ne güzel askerdir.'' Hakim, İ. Ahmet, İ. Süyuti

''Köpek beslemek evlat yetiştirmekten daha cazip olacak.''  Hakim

''Kadınlar çoğalıp, zina bir toplumda yayılırsa, halk içinde daha önce görülmemiş hastalıklar çıkacak. Tartıda adaletsizlik olursa, geçim sıkıntısı baş gösterecek. (AIDS ve dünya genelinde krizler) ''   Beyheki

''Sonra gelenler önceki alimleri cahillikle suçlayacak.'' Asakir



Kur'an, ''gaybı yalnız Allah bilir'' diyor, ve ekliyor ''istediklerine o bilgiyi verir.''

''İşte bu, sana vahiyle bildirdiğimiz gayb haberlerindendir.'' Yusuf, 102

''Gaybı bilen O'dur. Gaybını, razı olduğu rasulden başkasına bildirmez.''  Cin, 26-27

''Bu, gayb haberlerindendir, bunları sana vahyediyoruz.''  Ali İmran, 44


Nitekim, Hz. Yakub da, rüyasında on kurdun oğlu Hz. Yusuf'a zarar verdiğini görür. Bu rüya gerçekleşir ve Hz. Yusuf'un on ağabeyi, kendisini kuyuya atar. Yani Allah, Hz. Yakub'a gelecekten haber vermiştir.


Abdülaziz Bayındır, İhsan Eliaçık, Zekeriya Beyaz, Yaşar Nuri Öztürk, Ubeydullah Arslan, Mustafa İslamoğlu, Haydar Baş gibi adamlar nedense hep aynı şeyleri savunurlar. Bunlar gerek Vahhabilikten, gerek Şiilikten aldıkları şeyleri, insanlara ''gizlenmiş gerçek'' olarak sunarlar. Doğruyu ancak kendilerinin bildiklerini sanırlar ve halka da aynen böyle anlatırlar. Eğer benim acizane tavsiyemi dinleyecek olursanız, haddim olmayarak sizlere bir tavsiye verebilirim; Bu adamlardan uzak durun. Zira sonra aklınızda ''acaba''lar cirit atar.


Elinizden geldiğince çok araştırın, bu adamların birbirlerini hep desteklediklerini görürsünüz. Belirli bir çizgileri vardır zira. Eğer şu interneti feysbuka girmekten başka şeyler için de kullanırsanız, kazanacağınız çok şey olur.


Delil göstererek tahrif üzerinde durmak ümidi ve selam ile ciğersizler.
Seviyorum sizi.
Ramazan'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun..