30 Eylül 2013 Pazartesi

SİZ YOKSA OSMANLI'YI MI DİRİLTİYORSUNUZ?


Selamın aleyküm.

Dış basında ve gündemde çokça zikredilen bu konu hakkında, küçük bir toparlama ve üzerine kısa bir-iki kelam etmek istedim. Sizlere sadece dünyada çıkan haber ve demeçleri bir arada vereceğim, almanız gereken mesajı kendiniz alıp, kendi yorumunuzu getirin.


Gezi olayları sırasında, benim de sizinle paylaştığım bir konuşma.. Rus politikacı ; ''Türkiye İslam'a dönüyor. Batıya yeni Osmanlı lazım değil, güçsüz bir Türkiye lazım.''  dedi ;

LinkLinkLink

İsrail altyapı bakanı Silvan Şalom ; '' Türkiye'yi yeni Osmanlılardan kurtaracak her türlü gelişmeyi memnuniyetle karşılarız.'' dedi.     LinkLinkLinkLinkLink


Baba mesleğini devam ettiren Esed ; ''Tayip Erdoğan kendisini yeni Osmanlı sultanı sanıyor.''  dedi. LinkLinkLink


Dünyaca ünlü The Economist ; ''Demokrat mı, yoksa Sultan mı?'' diye bir kapak yaptı. Link

The Washington Times ; ''Türkiye'deki ayaklanmalar ne anlama geliyor?'' başlığı altında koca bir yazı yayınladı, bu ayaklanmanın aslında İslamcılar ve sekülerler arasında olduğunu, Erdoğan'ın da bir Sultan gibi davrandığını söyledi. LinkLink


Aynı gazete bir başka haberinde, Erdoğan'ı dört Osmanlı padişahına benzetti. Link

World News Today' de ''Türkiye'deki karışıklık ; Yeni Osmanlılar'' başlığı altında 23 dakikalık bir program yaptı. Link


Fransız Le Monde şöyle bir karikatür yayınladı ;


Ardından Alman, İngiliz, Fransız ve Amerikan basını, Osmanlı temalı karikatürleri devam ettirdi ;

Gezi Parkı olaylarına Avrupa'dan destek veren bir grup, şaşırtıcı bir şekilde yine Osmanlı'ya atıf yaptı ve ''Sultanları istemiyoruz'' yazılı pankartlarla eylem yaptı ;


Gazeteler yine ''Osmanlı geri mi dönüyor'' teması altında onlarca haber yaptı ;

The Guardian ; ''Türkiye, Balkanlara Osmanlı'yı geri getiriyor.''   Link

BBC ; ''Türkiye ; Yeni Osmanlılar''  Link

The Forbes ; ''Yeni bir Osmanlı İmparatorluğu mu?''  Link

The Toronto Star ; ''Türkiye yeni bir Osmanlı İmparatorluğu mu inşa ediyor?''  Link

The Atlantic ; ''Sultan Erdoğan, eski Osmanlı'yı yeniden inşa ediyor.''   Link

The Epoch Times ; ''Türkiye ; Yeni Osmanlı mı?''  Link

The Gates Institute ; ''Türkiye, Yeni Osmanlı bölgesi'' Link

The Daily Beast ; ''Türkiye'nin önderliğinde yeni bir Osmanlı'nın canlandığını görebiliriz'' Link

Newsweek ; ''Osmanlı yeniden canlanabilir'' Link

BBC, Ak Partinin yükselişini ''Türkiye ; Yeni Osmanlılar'' adını taşıyan bir belgesel ile ele alıyor. LinkLink


Hadi bizdeki kesimi biliyoruz, peki Avrupa, Amerika, İsrail ve Rusya neden Osmanlı düşüncesine bu derece karşı?

Ben sadece sizlerin bir fikir sahibi olabilmesi için küçük bir toparlama yaptım. Gözüme çarpan şeyi, bir de sizlere sunmak istedim. Yorum sizin.

Saygı ve selam ile.



24 Eylül 2013 Salı

ALGIYI ETKİLEME VE FİKİR DAYATMA


Herkese selamın aleyküm.

Daha önce ''medyatik olan her şeyde bir hile vardır''  demiştim. Yine farklı örneklerle bu konunun üzerinde durmak istiyorum. Çünkü her yeni gün bir medya hilesine, insanların algılarını nasıl etkilediklerine, ve bir fikri nasıl dayattıklarına biraz daha şahit oluyorum.


Etrafımızda olan her şey masum olsun ya da olmasın, algılarımızı etkilemekte. Dünyanın en büyük reklam şirketleri her zaman toplum bilimcilerle çalışırlar. İnsanların genel psikolojisi, bir reklamın yapımında en büyük role sahiptir.


Fakat bu taktik yalnızca reklamlarda kullanılmaz. Filmler, diziler, çizgi filmler de aynen bu şekilde hazırlanır. Milyon dolarlık filmler yapan adamlar elbette bunu kullanmak isterler. Bir fikri dayatmanın en iyi yolu insanların en çok odaklandıkları, en çok izledikleri ve dinledikleri, kısaca popüler şeyleri kullanmaktır. Bu da günümüzde tabiki televizyondur. Ve bu toplum bilimci arkadaşların da yardımıyla, bu işlerin başlarındaki takım elbiseli kodomanlar bunu çok iyi kullanırlar.


Önce masum algı etkileme yöntemleriyle başlayalım.
Dikkatinizi çekti mi bilmem, her kozmetik ve giyim markası, reklam yüzü olarak sarışın ve mavi gözlü insanları kullanır. Bunun da elbette bir sebebi vardır. Milyar dolarlık sektörler yaptıkları hiçbir şeyi sebepsiz yapmazlar.


Yaz geldiğinde insanın içi garip bir mutlulukla dolar ya hani, yazın bir enerjisi vardır. Güneş çıktığı zaman insanın içi açılır, yağmurlu ve kasvetli bir havada ise olumsuz bir hava oluşur insanın kafasında. İnsanın bilinçaltında güneşi simgeleyen sarı renk ve deniz ile gökyüzünü simgeleyen mavi rengin bu nedenle özel bir yeri vardır. Pozitifliği çağrıştırır bu renkler.


Psikoloji ve toplum bilimlerinden azıcık da olsa anlayan varsa, bu olayı çözmüştür zaten. İşe bir de bilim girince olayı siz düşünün. İşte tüm bu olumlu mesajlar dolayısıyla markalar her zaman bu gibi insanlara modellik yaptırırlar.


''İşe yarıyor mu?''  diye sormayın, Reklam hileleri 'nde bahsetmiştim nasıl işe yaradığını. Bilinçaltına yönelik çekiciliktir işte bu. Masum olanlar içinden en etkilisidir. Popülerlik ve bilinçaltına yönelik çekicilik.


Zira dikkat ederseniz, dünyada en çok kullanılan boya rengi sarıdır. Herhangi bir meydanda yürürken saçını sarıya boyayan onlarca insan görürsünüz. Kadınların en çok kullandıkları boya rengi sarıdır. Bu da, bu adamların yaptıkları işte ne derece iyi olduklarını gösterir.


Tabi bir de hem açık, hem de bilinçaltı mesaj veren reklamlar mevcuttur. Bu yöntem daha çok işe yarar. Açıktan verilen mesaj, o an aktif olan beyninize iletilir. Bir de bilinçaltı mesajı verilirse aynı reklamda, hem beyninize hem de bilinçaltı biriktirme deponuza gönderim yapılır. İki yönlü mesaja maruz kalırsınız, ve hopp, potansiyel bir müşterisiniz.


Şimdi isterseniz art niyetli olanlara geçelim. Fransız Devrimi ile başlayan süreçten bu yana insanlar hep kendi düşüncelerini ihraç etmişlerdir. Bir fikir ortaya atmışlar, sonra bu fikri tüm dünyaya pazarlamışlardır. Zira milliyetçilik fikrini pazarlayarak ulus devletleri kurduklarını hepimiz biliyoruz.


Tabi sonra Amerika, kendisine düşman ilan ettiği fikirleri, ideolojileri karalama projesine gitmiştir. Soğuk savaş yıllarında komünist aleyhtarı olan batı medyası, Sovyetler Birliği yıkılır yıkılmaz hedefine İslam'ı almıştır, dünya medyası şimdilerde İslam aleyhtarıdır. Dünyayı daha iyi bir yer yapmaya çalışan sevgi kelebeği Amerikalılar, kötü kalpli teröristleri yakalarlar filmlerde. İşin içine bir de kahramanlık, fedakarlık gibi duygular ekleyerek Müslümanlara bile ''iyi film yaa''  dedirtmeyi başarırlar. İşte bu olay medyanın, sinemanın ne denli etkili kullanıldığına en güzel örnektir.


Mesela Yeşilçam filmlerini hatırlayın. Her filmde hacılar, hocalar ve şeyhler dolandırıcı rolündedir. ''Sürekli sorun üretirler, kendilerine asla güven olunmaz'' mesajı işlenmiştir yıllarca. Fakat batılı filmlerinde rahipler tam tersine sorun çözerler. İşte bu bir propagandadır. Sizin hacı, hocalara olan algınızı etkilemek ve size ''bunlar dolandırıcıdır''  fikrini dayatmak için yapılmış filmlerdir.


Nitekim çok da işe yaramıştır. Bugün ülkemizde şeyh kelimesi telaffuz edildiğinde herkeste aynı resim, aynı fikir uyanır. Cübbeli birini gördüğümüzde ağzımızı burnumuzu büzeriz. Bir insanı sürekli bir fikre tabi tutar, sürekli başına kakarsanız, kişi mutlaka sonunda ona inanır. Ve Müslüman olduğunu söyleyen bir ülkede, Müslümanlık en büyük tehlike haline gelir. ''Müslümanım ama şeriata lanet olsun''  diyen kafalar yetişir o propaganda ile.


Dikkat etmişsinizdir, meydanda saat satan bir Afrikalı gördüğümüzde ''Arap'' deriz.
Neden?
Halbuki Araplar beyazdır.

bir Arap kadın
bir Arap adam
bir başka Arap kadın
Karmaşık kurmaşık bir yazı gördüğümüzde ''Arapça mı lan bu :))''  deriz.
Neden?
Oysaki Latin alfabesi ile Arap alfabesinin uzaktan yakından alakası yoktur.


Yeşilçam filmlerinde köpeklerin ismi genelde Arap'tır.
Neden?
Halbuki gerçek hayatta o güne kadar bunun bir örneği yoktur.


Tüm bunlar ''alay etme ve aşağılama'' amaçlıdır. Ve bu fikir dayatmalarını Müslümanlar dahi kullanmakta bugün. Kişinin alay etme gibi bir şey aklının ucundan dahi geçmese bile, bu alayın ürünü olan tabirleri kullanmakta herkes. Propaganda bu derece önemli bir yer tutar insan hayatında. Siz, size empoze edilen fikirleri, kendi fikrinizmiş gibi benimsersiniz.


Sonra, ''Michael Jackson nasıl beyazladı?''  diye sorsam ne dersiniz?
%90' ınız  ''ameliyat oldu'' cevabını verecektir.


Fakat ben de size ''hayır'' derim. Michael Jackson, deri hastalığı nedeniyle beyazlamıştır. Hastalığın adı da vitiligodur. Fakat medya bazlı bir fikir dayatmayla Michael Jackson'ın ameliyat olarak deri rengini değiştirdiğine inandırılmıştır insanlar. Ve hepsi gibi bu da işe yaramıştır. İnsanlara aksini söylediğinde inanmayacakları derecede hem de. Bizzat arkadaşımı inandıramadım, oradan biliyorum.

hatta oğlunda da bu hastalık görülmekte şuan ; Link
Sonra, Hz. İsa'nın son 12 saatini anlatan bir film çekilmişti, Tutku; Hz. İsa'nın Çilesi adında. Ve o filmde Magdalalı Meryem'i  ''Monica Belluci'' oynamıştı. Sizce neden o kadar uygun oyuncu varken, bir sex ikonunu oynattılar?


Çok basit. Çünkü kilise Hz. İsa'nın bir kadınla evlendiği ve soyunun devam ettiği fikrine şiddetle karşıdır. Düşünsene, tanrının soyu devam ediyor anasını satayım, bu her anlamda istenmeyen bir durumdur. Fakat tarihte Magdalalı Meryem'in varlığına dair su götürmez deliller bulunduğu için, kilise tek bir şeye yönelmiştir ; ''Magdalalı Meryem bir fahişeydi.''


İşte bu sebepten dolayıdır ki, filmde Magdalalı Meryem'i bir sex ikonu oynamıştır. İzleyenlerin beynine ve bilinçaltına bu mesajı vermek için. Aynı filmde bir havari olan Barnaba'yı da pis bir zorba olarak gösterdiler. Çünkü yakın zamanda, Hristiyanlığın tüm temellerini sarsacak bir Barnabas İncili bulundu. Kilise buna da el atmış ve insanlara ''Barnaba aşağılık bir adamdı''  fikri dayatılmıştır.   (video)


Sizlere ''Hz. İsa kim?'' diye sorsam, bazılarınız ''Hristiyanların peygamberi'' cevabını verecektir. Hatta bazıları ''çarmıha gerildi''  bile diyecektir. Çünkü çocukluğundan bu yana buna inanan, bunu anlatan filmleri ve dizileri izledi. Hatta din kültürü ve ahlak bilgisi denilen, din öğretmenleri yerine matematik öğretmenlerinin girdiği derslerde ''Hristiyanların peygamberi Hz. İsa''  diye başlayan cümleler duydu.

hatta aklına hep bu resimler geldi
Halbuki Hz. İsa bir İslam peygamberi idi. Diğer tüm peygamberler gibi. Hz. İsa'ya Hristiyanlık diye bir din indirilmedi. Tıpkı Hz. Musa'ya Yahudilik diye bir din indirilmediği gibi. Fakat okul kitaplarımıza kadar girmiş olan batı, bize bunları verdi aklımıza sokmamız için. Bunlara inanmanın bizi dinimizden çıkaracağını bilerek yaptılar bunu, saman altından su yürüttüler.


Türkiye'nin bayrağı ve Mehmetçik hikayesi..
İlkokulda hocama sormuştum; ''Hocam bizim bayrağımızı kim bulmuş?'' Hocam da bana aynen şunu söylemişti ; ''Bi savaşın sonunda, askerlerimizin kanından toprak kırmızı olmuş, tam o sırada toprağa ay ve yıldız ışığı vuruyormuş, diğerleri de demiş ki ''aneaa! la bu bizim bayrağımız olsun anassına satayum lan''.

Hatta merak edip vikipedi'ye bile baktım, yeminle onlar da aynısını söylüyor anasını satayım ; Link

Hadi toprağın kandan kırmızı oluşunu kabul ettik, peki siz çocuk musunuz ayın toprağa hilal şekliyle yansıyacağını düşünüyorsunuz? Ay hilal şeklindeyken, yeryüzünde hilal şekli mi bırakır? Öyleyse dolunay şeklindeyken de yuvarlak bir şekil bırakması lazım, değil mi?


Hadi diyelim hayal gücümüzü zorladık ve buna da inandık. Peki yıldıza nasıl bir açıklama yapacaksınız?
Biz yıldızları şu şekilde görürüz değil mi ;


Yani defterimize çizdiğimiz, beş tane çubuğu olan bir yıldız görmeyiz. Zira yıldızların öyle bir şekli yoktur. Peki nasıl olmuş da, o kırmızı toprağın üzerine beş çubuklu bir yıldız şekli çıkmış anasını satayım? Yıldızların yeryüzünde öyle bir şekil oluşturabilme ihtimali var mı Allah aşkına.. İşin içinde ilahi şeyler olduğunu söylerseniz orada tamam derim size, fakat bunu materyalistlerin materyal şeylerle söylemesi beni çıldırtıyor.


Bugün bizim Türk bayrağı olarak kullandığımız bayrak Osmanlı bayrağıdır. Ve bu bayrağın mimarı da bizzat Fatih Sultan Mehmet'tir. Link


Fikrin başlangıcı ise, İstanbul'un fethinden önce Fatih, Rumeli Hisarını yaptırırken Akşemseddin hz. ; ''Sultanım, küffarın karşısına efendimizin imzasını atıp, mührünü bastıralım'' der, bunun üzerine de Rumeli Hisarı Peygamber Efendimiz s.a.v.'in ismi şeklinde yapılmıştır ;


Dikkat ederseniz eğer, beş tane ayırt edilir çubuğu vardır ve bugün kullandığımız yıldızı andırır. Zira bu beş köşeli yıldız hem peygamberimizi simgeler, hem de İslam'ın beş şartını.
Bildiğiniz üzere hilal de İslam'ın simgesidir. ''Hilal ve yıldız'',  ''Allah ve Muhammed (s.a.v.)''  manasına gelir.

Tabi bir de neyin kafasını yaşadıkları belli olmayanlar var anam, bakınız ;

ahaha   puhaha   zuhaha   hahıı    yüeee
Hatta bu bayrak hariçten bile İslam'ı çağrıştırdığı için Mustafa Kemal değiştirmek istemiştir ; LinkLinkLink


Gelelim Mehmetçik' e.
Meraklı bir kerata olduğum için hocama bunu da sormuştum. Pardon öğretmenime. İlk okulda öğretmendir, ortaokula geçince birden hoca olur o, çok ani olur yani. Neyse, aldığım cevap şuydu ; ''Kahraman bi asker varmış, adı da Mehmet'miş. Savaşta ölmüş, herkes de ''biz de Mehmetiz o zaman lan hadi anasını satayım''  demişler.''


Ve yine vikipediye baktım, yine aynı hikayeyi gördüm, ama bu sefer gerçeğinden de bahis vardı birazcık ; Link

Bu bilgilerin bu şekilde dolaşmasının sebebi, cumhuriyet kurulduktan itibaren öğrencilere bu şekilde anlatılmasıdır. Halbuki olayın gerçeği şudur ; Osmanlıca'da sesli harfler yazılmaz ve Muhammed de ''M-h-m-d'' şeklinde yazılır, yani ''Mehemmed'', bu da kısaca ''Mehmet'' olmuştur. Osmanlı, asker ocağına peygamber ocağı dediği ve kendilerini İslam Devleti'nin askerleri olarak gördükleri için ''Mehmetçik'' yani ''Küçük Muhammed'' denmiştir. Batılı kaynaklarda da bunu görebilirsiniz ; ''Muhammed Peygamber'in yardımcı kuvvetleri''

Yavuz Sultan Selim...
Osmanlı'nın ilk halifesi. Halifeliği ve kutsal emanetleri buraya getiren padişah. Kendisi tarihteki en özel padişahlardan biridir. Peki Yavuz Sultan Selim deyince aklımıza hangi resim gelir?

Bu mu?
%99, insanların bu resim aklına gelir. Çünkü okul kitaplarında dahi Yavuz Sultan Selim bu resimle gösterilmiştir. Fakat bu resmin Yavuz'la uzaktan yakından bir alakası yoktur. Osmanlı'nın padişahları ehli sünnet mezhebine mensuptur ve küpe takmak caiz değildir. Keza Yavuz Sultan Selim, Osmanlı padişahları arasında en sade giyinendir. Kendisinin resmedildiği onlarca minyatür vardır, fakat hiçbirinde zinhar küpesi yoktur.

O resim kesin suretle Şah İsmail'e aittir.
1. Hiçbir Osmanlı padişahı taç takmamıştır. Resimde taç var.
2. Hiçbir Osmanlı padişahı küpe takmamıştır. Eğer takan olsa idi, diğer nesiller için de örnek teşkil edeceğinden bir başka padişahta da görürdük. Ki dediğim gibi, Yavuz en sade giyinen padişahtır.
3. Ne Yavuz, ne başka bir padişah, bu derece süslü ve gösterişli bir kolye kullanmamıştır.
4. Şiilerde küpe ve benzeri aksesuara cevaz vardır. Gösterişli, şaşalı giyinmeyi severler.
5. Osmanlı'nın kabul ettiği ehli sünnet mezhebinde ise bu pek hoş görülmez.
6. Resimdeki kırmızı börk de Şiilerin alametifarikasıdır.

bir başka Şah İsmail tasviri
bu, kafasında tavus kuşu taşıyan arkadaş da Şah İsmail'in oğlu Tahmasb
Bu da gördüğünüz gibi bir fikir dayatmadır. O resmin Yavuz'a ait olmadığı bilindiği halde, ısrarla öyle kabul edilmiştir. Yavuz ve Kanuni dönemi, Osmanlı'da minyatürün altın dönemidir. Bana Yavuz Sultan Selim'in bir tane küpeli minyatürünü gösterin, ben de size mutluluğun resmini çizeyim. Her öğrenciye bu resmi Yavuz Sultan Selim diye gösterirsen, elbette sorgulamayı bilmeyen bu insan nesli, bunu kesin ve değişmez doğru olarak kabul edecektir. Ehli sünnet mezhebinde hoş görülmeyen ve gerçekte de var olmayan bu olayı Yavuz gibi bir padişaha yamamak art niyetten başka bir şey hiçbir şey olamaz.


Nitekim Muhteşem Yüzyıl denilen salaklık gösterisinde de Yavuz'u küpeli göstermediler mi?
Bu diziyi yapanlar ya şu kadarcık bile tarih bilmeyecek kadar geri zekalılar, ya da bildikleri halde yapacak kadar şerefsiz. Net.


Medyanın fikir benimsettiği ve dayattığı fikirlerden biri de aşkın tanımıdır. Film ve dizi sektörleri, kurulduklarından bu yana insanlara ''aşk=sex'' mesajını vermişlerdir. Tüm dizi ve filmlerde evliliğe yer verilmeden, karakterlerin bir birlikteliği söz konusudur. Ve cinsel ilişki kurulduğunda, yabancı filmlerde ''olması gerektiği gibi olmuştur umarım'' veya ''bundan sonra ne olacak bakalım'' teması işlenir, Türk filmlerinde ise ''biz yanlış bir şey yapmadık'' veya ''sevmek suç mu'' şeklinde işlenir. Yani film ve diziler, hitap ettikleri toplumun algıları üzerine giderler ve onları belli düşünceleri ileri sürerek değiştirmeye çalışırlar.


Toplumda gerekli etki sağlandığı ve artık neredeyse tüm dünya tarafından aşkın sex anlamına geldiği kabul edildikten sonra, şimdi sıra ''aldatma'' propagandasında. Tüm dizi ve filmlerde temel konu ''aldatmanın heyecanlı, maceralı ve olağan bir şey'' olduğudur. Gazete ve televizyonlarda sürekli aldatma haberi çıkması ve bu olayın pazarlanması, bunu kanıtlar. İnsanların hayat tarzlarına, basın yoluyla müdahale edildiği ve bunu kabullenmeyenlerin eski veya geri kafalı olarak yaftalandığı bir dünya meydana getirilmiş durumda şuan.


Hatta insanların hayatları başkaları tarafından o kadar yönlendiriliyor ki, insanlar kendi inançlarını bu dayatmalara göre şekillendiriyor. En basit şekilde örneklendirelim ; banka reklamları.


Bildiğiniz üzere İslam'da faiz haramdır. Hatta bu konuda oldukça ciddi hükümler de mevcuttur. Fakat halkının %99'unun Müslüman olduğu bir ülkede banka reklamları en yüksek tirajlı ve televizyonlarda en çok gösterilen reklam türü olma özelliğini taşımakta. Tabi sadece bizim için değil, neredeyse tüm Müslüman ülkelerde de böyle durum. Hatta ve hatta Hristiyanlıkta da faiz yasaktır.


Fakat banka reklamları, tarihten bu yana o kadar çok reklam yapmıştır ve bu reklamlarda o kadar çok ünlü ismi oynatmıştır ki, sürekli tekrarlanan bu reklamlar ve sempati duyulan insanlar sebebiyle Müslümanlar, kendilerine haram olan faizi artık benimsemişler ve hayatın zorunlu bir şartı olarak görmüşlerdir.

  

Doğan medyasına geçelim mesela.
28 Şubat dönemini hatırlayın. Medyanın ne derece büyük bir güç olduğunun en güzel kanıtlarındandır. Medya darbesi yapılmadı mı bu ülkede? Peki sonra ne oldu? Aynı Doğan medyası birkaç tane duygusal film yaptı ve bu ülkenin insanlarına o darbeyi kendilerinin yaptığını unutturdu. Hatırlarsanız o sıralarda dünya tarihinde bir ilk gerçekleşmiş ve bir mason ayini kayıt altına alınmıştı.


Fakat o haberi Kanal 7 dışında hiçbir medya organı yayınlamamıştı hatırlarsanız. Ertesi gün derhal bir çözüm üretilmişti ama, hedef şaşırtılacaktı. İnsanların ilgisini başka bir odağa çekeceklerdi. Nitekim öyle de yaptılar, ortaya bir Fadime Şahin ve Müslüm Gündüz attılar, insanlar bir anda mason ayinini unuttu. Hatta çoğu bunu görmedi bile. Zira Doğan medyası ve yan kuruluşlarının başındaki herkes üst dereceli masondu, kendi ritüellerinin ifşasına izin veremezlerdi. Keza darbenin ikinci paşası Çevik Bir, Selanik Yahudisiydi. Hatta darbeyi İsrail için yaptıklarını da itiraf etti.


İnsanların ülkedeki Müslümanlara bakışlarını değiştirtecek, hükumeti devirecek başarı bir hamle yaptılar. Yine bir fikri daha medyayla dayattılar. Bu olay da, bu kanalların kimlerin elinde olduğunun kanıtı olsun size ciğersizler. Sizce o zaman bunu kullanan insanlar, şimdi kullanmıyor mu? Kendinize bunu sorun..


Tabi bir de tüm bunları bildiği halde  ''bakın Erbakan gerçekten bir yobazdııı, çok yobaz bir cemaati de vardııı :)))''  diyen, gözünün önünde bir komplo olduğunu bildiği ve kabul ettiği halde, o komplonun başarılı bir ürünü olan kafalar da mevcut bu ülkede. Yobaz dediğin adamın yazdığı kitaplar hala Almanya'da okullarda okutuluyor anasını satayım. Senin yobazlıktan anladığın ne hıyar ağası?


İsrail Gazze'yi bombalar, ''kendimizi koruyoruz'' der. Amerika ''İsrail kendisini savunuyor'' der. Ve bizim neye inandığı belli olmayan insanlarımız da ''sivillerin üzerine ateş açan, sivilleri öldüren Hamas'ı da desteklemem ben tabüü  iiiii eee hehe''  der. Lan Hamas'ın İsrail'e saldıracak bir gücü, bir takati mi var da sivillere ateş açsın mal herif. Adamlar ''silahlar sussun, çünkü hep biz zararlı çıkıyoruz'' mantığıyla bölgede kıçlarından soluyor. Sen Kudüs'te, Gazze'de nasıl şartlar olduğu hakkında ne biliyorsun da kıçından element uyduruyorsun anasını satayım. Hamas'ın saldırı yapma gücü olsa, üstlerine misket bombaları yağarken yapardı di mi? Bir Yahudi öldürse, kendi halkından binlerce insanın öldürüleceğini o adamlar senden benden daha iyi biliyor emin ol.

Neyse.
Tamam sakinim.


''Mesela bu resimdeki yer neresidir?'' diye sorduğumda herkes ''Mescid-i Aksa'' diyecektir.


 Fakat burası Mescid-i Aksa değil, Kubbetüs Sahra'dır.


Mescid-i Aksa burasıdır. Fakat televizyonlarda, gazetelerde bizlere sürekli Mescid-i Aksa diye Kubbetüs Sahra gösterilir. Kimse bunu yanlışlıkla yapacak kadar cahil değildir ciğersizler, bu işin tek açıklaması kasıtlı bir dayatmadır. Art niyettir.

Böylelikle İsrail Mescid-i Aksa'nın altını kazarken, insanlara  ''everything's okey''  mesajı veriliyor. Daha önce de dediğim gibi İsrail, Süleyman Tapınağı'nı tekrar yapmak için gerekli çalışmaları çoktan başlattı zaten, şuan Mescid-i Aksa'nın altından tüneller geçmekte. LinkLinkLink Fakat bizim medyamızda en ufak bir haber çıkmaz bu konuda. Müslümanları kıllandırmanın bir alemi yoktur çünkü. Onların Survivor'ı izlemesi ve yazın form tutmak için neler yapılması gerektiğini öğrenmeleri lazımdır..


Şöyle devam edelim; Hepiniz izlemişsinizdir mutlaka, bir yerde kötü insanlar, katiller cirit atıp insanları katlederken, kahraman Amerikan askerleri çıkagelir ve herkese barış ve huzur getirir. Arada askerlerin iç dünyalarına yolculuklar yapılır, aslında hepsi birer hümanist ve karakterli insanlardır falan. Yasalara aykırı bir şey yapmazlar, insanlara işkence etmek akıllarının ucundan dahi geçmez, hele ki kadınlara tecavüz falan hiç yoktur. Birkaç tane güzel kız ve yakışıklı erkek de koydun mu tamam.. Al sana mükemmel bir fikir pazarlama örneği. Amerikan askerlerine olan bakış açısını değiştiren filmler.


Bu tür filmlerin asıl mesajına ve çıktıkları zaman dilimlerine hiç dikkat ettiniz mi?

Bu filmler yalnızca ve yalnızca propaganda amaçlıdır. Çok duymuşsunuzdur CIA'in kendisi bizzat Hollywood'a filmler yaptırır. Çünkü bildiğiniz gibi Amerika'nın dünyadaki tüm petrolü sömürmek için savaşa, savaş için de askerlere ihtiyacı vardır. 11 Eylül sonrası yapılan tüm bu terörist filmlerini de bizzat CIA kendisi yapmış ve yaptırmıştır, net. Bu gibi filmlerle askerliğin aslında ne denli şiirsel, ne denli fantastik, ne denli çekici bir meslek olduğunu aşılamak isterler. Böylece orduya adam çekmek = tereyağından kıl çekmek..


Bu yüzden filmlere çeşitli kahramanlıklar, şiirsel olaylar eklerler. Savaşmanın ne kadar güzel bir şey olduğu mesajını verirler beyinlere. ''Ülkeniz için savaşırsanız, daima kahraman olarak anılırsınız'' teması üzerine yapılır bu gibi filmler. Hareketli, maceralı bir hayat tarzı... Savaştığın için sana minnettar olan insanlar... Bir kahraman olmak... Bu fikirler her dizide ve filmde mutlaka yer alır.

Bu filmlere Oscar'lar verirler.. Oscar harika bir reklam olur film için. İnsanlara ''sizin hayatınız da Oscar'lık bir film olabilir''  mesajı verilir. Sürekli reklamları yapılır, medyanın gündemine oturur bu filmler.
Böylelikle asker olmaya can atan binlerce genç, ordunun kapısını çalar.
Tabi bir de maddi manevi inanılmaz imkanlar verilir askerlere Amerika'da, o da cabası..

Bu olayın ne derece önemli bir mesai gerektirdiğini anlamak için şu videoyu kesinlikle izleyin ciğersizler ;


Cidden harika bir anlatım olmuş. Filmi yapan her kimse, olayı iyi analiz etmiş ve cesur davranmış doğrusu. İşte tüm düzen aynen de böyledir. Tüm dünyada belirli aileler, ülkedeki tüm büyük medya organlarını satın alır veya bizzat kendisi kurar. Medyanın toplumların üzerinde ne derece etkili olduklarını bilirler çünkü. Sonra da belirlenen misyona göre ''bir toplum oluşturulur''. Bu, tek tip bir toplumdur. Aynı filmleri izleyen, aynı şarkıları dinleyen, aynı konserlere giden, aynı kitapları okuyan bir toplum.


Çünkü bu işin başındaki beyaz yakalı, takım elbiseli kodomanlar, insanlara bu fikri empoze ederler. Kendileri aleyhinde asla haber çıkmaz. Bir ünlü köşebaşında gizlice burnunu karıştırsa bile onu bulup magazin haberi yapanlar, bu adamları asla haber yapamazlar.

Siz hiç '' Flaş flaş flaş, Aydın Doğan ve Vehbi Koç kaydıraktan kayarken objektiflerimize yakalandııı!!! '' diye bir haber gördünüz mü televizyonda? Fakat medyanın ortaya attığı ünlüler ne yapsa anında magazinlerdedir. İnsanların tüm hafta sonlarını ünlülerin hangi mekanda yeyip içtikleriyle, kimin kiminle el ele yakalandığıyla, kimin kime sataştığıyla doldururlar. Üzerine de iki tane Hollywood filmi koydun mu tamam.. Al sana düşünmeyi bırakıp, televizyondaki ile tatmin ve mutlu olan bir insan topluluğu. Ünlülerin dertleri, kendi dertlerinden daha çok önem kazanmaya başlar.


İnsanlar bunlarla meşgul edilirken yanı başımızdaki Suriye'de, Filistin'de binlerce insanın öldürüldüğü ve dünyanın gittiği inanılmaz uçurum hakkında hiçbir fikirleri olmaz. Dizi izlerken ağlayan insanlar, binlerce insanın öldüğü haberini duysalar dahi umursamayacak hale getirilir.


Şimdi yukarıdaki videonun bir sağlamasını yapalım ve bu işin ne boyutlara vardığını görelim ;  LinkLinkLink
Hasan Hüseyin Ceylan'ın konudan geniş çaplı bahsettiği programın tamamı ; Link
Önce linklerdeki haberlere bir göz atın, ardında da dönemin kültür bakanı İsmail Kahraman'ın olayı teyit edişine ; Link


28 şubat döneminde, paşalardan biri Refah Partisi milletvekiline o sıralarda kimse tarafından pek tanınmayan Mirkelam'ın klibini gösteriyor. Olayın geçtiği yer ''psikolojik harp dairesi''. Paşa, vekile ; ''yarın Türkiye'nin en çok konuşulan adamı bu olacak'' diyor ve gerçekten de ertesi gün tüm gazeteler ve haberler Mirkelam'dan bahsetmeye başlıyor. Asker, ''işte bizim gücümüzün hudutları'' demenin en pratik yolunu kullanıyor yani.


Mesela Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinde inanılmaz bir komünizm propagandası vardı dikkat ettiyseniz. LinkLinkLink   ;  LinkLinkLinkLink
Daha önce de Hatırla Sevgili diye bir dizide de yapılmıştı aynı yöntem. Önce diziyi normal seyirde sevdirip, dizi yeterince izlendiği zaman başlıyorlar yapmak istedikleri propagandaya. LinkLink


Hatırla Sevgili bir aşk dizisi olarak başladı mesela, fakat sonra birden bambaşka bir dizi oluverdi. Acayip bir komünizm propagandası vardı dizide. (Bu ne lan ; Link)   Link
Aynısı Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinde de vardı. Önce Osman karakterini millete sevdirdiler, sonra çocuğu büyütüp bir komünist yaptılar. Koyu yeşil parkesine kadar hem de. Dizideki bütün komünistler yakışıklı ve iyi karakterleri canlandırırken, sağcıların alayı katil, barzo ve kötü insanlar falan filan.


Keza bütün diziler propaganda üzerine kuruludur ciğersizler, istisnasız. Cinsellik teması üzerine kurulmuş yan senaryolar vardır her dizide. Olaylar bunun üzerinde döner. Bu yüzdendir ki, istisnasız her dizide aldatma vardır.


Böylelikle evlilik para, araba ve lükse; güzellik dekoltelere, açık göğüs ve bacaklara indirgenir. Evlilik dışı ilişki toplumun en doğal olayı olarak empoze edilir. Aldatmanın aslında o kadar da kötü olmadığı, her insanın macera yaşamaya hakkı olduğu lanse edilir. Her karaktere aynı tür elbiseler giydirilerek, toplumdaki elbise algısını tek bir yöne çekmeye çalışılır.


Kızının evlilik dışı ilişkisinden olan çocuğuna tepki gösteren aile bireyleri kötü rollerde oynar, geri kafalı imajı oturtulur, ve kendi kızlarını gözlerinden kıskanan ailelere ''ya bu adam da çok vicdansız, olan olmuş bi kere, kızın sonuçta''  dedirtilecek noktaya gelinir.


Koç ailesini aklınıza getirin. Medyada Koç ailesi hakkında gördüğümüz tek haberler ne kadar çok vergi verdikleri ve yaptıkları hayır işleri. Çok vergi vererek devlete fayda sağladıkları, okullar açıp öğrencilere burs vererek eğitime önem verdikleri, hastaların sırtını sıvazladıklarını, gazı olanların gazını aldıkları haberleri çıkar sürekli medyada.

İnsanların Koç ailesiyle ilgili tüm bildikleri bu haberlerden ibaret. Yani gören de bu adamların hayatlarını hayır işlerine adamış sevgi pıtırcıkları olduklarını sanar. Halbuki bu ülkeyi 100 senedir soyan ve yöneten bizzat Koç ailesidir. Bu adamların sokağa atacakları tek bir kuruş bile yokken, insanlara günahlarını dahi vermezken, nasıl oluyor da bu kadar hayır işine bulaştıklarını sanıyorsunuz anasını satayım.


Bakın medyada her zaman şunu görürsünüz ; ''Koç ailesinden örnek davranış, Aydın Doğan bir okul daha açtı, Rahmi Koç vergi rekortmeni oldu ve çocukları çok sevdiğini söyledi... ''


Peki neden bu kadar çok hayır işi haberi? Neden yaptıkları her hayır işi mutlaka basına yansıyor?
Çünkü bu işi yapmalarının tek sebebi, bunu insanlara duyurmak. Halk üzerinde böyle bir imaj oluşturmak. Zira yaptıkları yasa dışı olayları, ülkeyi nasıl sömürdüklerini, nasıl yönettiklerini gizlemek anca hedef şaşırtmakla olur. Ülkenin en büyük teröristleri, hırsızları ve yolsuzları, televizyon ve medya vasıtasıyla ülkenin en hayır sever insanlarına dönüştürülür.


Bu yöntem öyle işe yarar ki, insanlar haklarındaki gerçekleri duyduklarında ''yok canııım, bu adamlar bi sürü öğrenciye burs veriyo, okulları varr, ülkeye hizmet ediyo bunlaarr''  der. Haklarında çıkan binlerce yolsuzluk iddiası asla medya organlarında yer almazken, nerede bu isimleri görsen yanlarında ''hayır işi' yazar. İşte bu, harika bir hedef şaşırtma, algıyı yönlerdirme metodudur. Ve en çok işe yarayanıdır.

Koç ailesinin sevgi kelebekliği ;

Hayra mevcut kaynaklarla devam

Koç ailesi hayır için hisse satışından vazgeçti

Hayır işi için milyarlık hisse satışı


Coca Cola, Mc Donald's ve gıda sektörünü düşünelim.
Dünyanın en büyük içecek ve yiyecek markası Coca Cola ve Mc Donalds' tır.. Bu şirketler o denli büyüdü ki, bundan sonra reklam yapmalarına dahi gerek yok. Alanlarında dünyanın en büyük abileri bunlar. Fakat aynı zamanda dünyanın en büyük katliam müesseseleri yine bunlar.


Domuz eti yiyen ve bu tadı aldığında ayırt edebilecek insanlar, ''Mc Donald's 'ta domuz eti var lan, resmen tadını aldım''  derken, bu sistemin özgür köleleri olan ve 3 öğün oralardan çıkmayan bazı entel kafalılar ''ya domuz eti türkiyede çok pahalı, nie koysunlar kiee  ehe hüee :))'' diye garip bir savunma mekanizması geliştirmişlerdir. ''Mc Donald's 'taki kızları kesmeye gidiyorum''  demiyo da gavatlar..

Tabi şu da var, üzerine en güzel elbisesini giyen soluğu Mc Donalds' ta alıyor bu ülkede, yanlış mı? Haliyle orası artık hem kendini elitlere kanıtlama, hem de güzel kız ve yakışıklı erkekleri kesme yeri olmuş durumda.. Orta durumdaki bir genç, zengin çocukların sürekli Mc Donalds'ta yemek yediğini bildiği için, oraya gittiğinde kendisini bir level atlamış sayar bu yüzden. Buralar tüm bu sebeplerden dolayı çekici yerler olmuştur.


Bu nedenle sürekli müşterisi olduğu bir yer hakkında bir söylenti çıkınca, kendi dükkanlarıymış gibi savunmaları normaldir. Zira bahsettiğimiz, dünyanın en büyük yiyecek markası.. Fakat etiketin arkası hep farklıdır.

İşin etiketi budur.
Büyük, görkemli reklamlar, ihtişamlı binalar.


Gayet temiz ve lezzetli görünümlü menüler..


Zaten bir markadan reklam için başka ne yapması beklenirdi ki? Hangi marka olursa olsun, hangi ürün olursa olsun reklamı mutlaka insanda temizliği, lezzeti ve çekiciliği sağlayan şeylerle dolu değil mi? Hamam böceği satan bir marka olsa dahi, şirin bir hamam böceği çizip ''hamam böcekleri dostunuzdur ihi ihiiii :))''  yazılı reklamlar yaparlar. Fakat dediğim gibi, bu sadece etikettir. İnsanların akıllarında iyi bir intibah bırakma zorunluluğu için yapılan bir etiket.


Etiketin altında ise şunlar vardır ;


Daha fazla video ; LinkLink, (+18)LinkLinkLink
Haber ; Link , LinkLink,

Bakın işte bunlar etiketin arkasındaki gerçeklerdir. Reklamlarda ve menülerin üzerinde ''sterilize ortamlarda hazırlanmıştır, sağlıklı ettir, ne yediğinize burdan bakabilirsiniz, sağlığınızı düşünüyoruz, sizi çook seviyoruuuzzz :))) ''  yazılarının yazılma nedeni, sizi buna inandırıp, aksi yolda çıkan haberlerden etkilenmemenizi sağlamaktır. Size menünün üzerinde sahta bir sağlık garantisi, güvencesi gösterirler. Ve siz de  ''bu kadar büyük marka kötü mal kullanmaz zaten yaa, zaten bak temiz ortamda yapılıyomuşşşşş, adamlar yalan mı sölicek abi yaa''
 dersiniz.

Şimdi soruyorum ; reklam, propaganda ve etiket işe yarıyor muymuş? Sadece markanın büyük olmasından ve yaptığı reklamlardan dolayı milyonlarca insan güven ve mutluluk içinde Mc Donalds'tan ailecek yeyip içiyor.

Dubai'de bile
''Dönercide, kebapçıda böcek görüldüüüü, kokoreçler bağısakdan yapılıyooo''  haberlerini izleyip dönerci, kebapçı, kokoreççilere gitmeyen beyinler, sağlık katliamının ağa babasını yapan Mc Donadls'a hiç çekinmeden gider. Çünkü dönerciyi reklamlarda görmez, fakat televizyonu her açtığında karşısında Mc Donald's reklamı vardır, ve bu bir Amerikan markasıdır.


Ülkemizin yemeklerinde çıkan böcekleri haberlerde izlerken, bu markaların marifetlerini asla bizlere izletmezler.


Mc Donalds'tan tavuk kafası çıkar, fakat dönerde böcek çıkmasının yarısı kadar bile hit haber olmaz.


Tavuk kafası lan, tavuk kafası boru değil. Yukarıdaki videolarda gördünüz zaten nasıl yapıldıklarını, böyle bir hatanın olması çok normal haliyle.


Mc Donalds'ın bu işteki en büyük ortağı Coca Cola'dır. Zira Coca Cola, elde ettiği gelirin çok büyük bir kısmını Mc Donald's ile birlikte satılması ile sağlar. Yani Mc Donalds'ın kötü şöhret yayması Coca Cola'nın da işine gelmeyecektir. İki büyük firma birleşip böyle bir haberi tabiki olabildiğince gömerler.


Coca Cola meselesi ayrı bir olay zaten. Hakkında en ufak bir şey bilmediği şeyi  ''Coca Cola'dan başkası yalan olum yeaa :)))''  diye içen ve savunan insanları görünce ağızlarına oracıkta balgam atasım geliyor, zira onun da tadı başka. Tat istiyorsan al sana tat anasını satayım.


Tadını överler ama ilk bulunduğu zamanda eczanelerde ilaç olarak kullanıldığını bilmezler. Samimiyim işte kanıtı ; The Coca Cola Company

Mucidi John Pemberton bir Yahudidir ; LinkLinkLinkLink

İçinde kokain olduğu kesin olarak kanıtlıdır ve formüllerde dahi geçer ; LinkLinkLink



Coca Cola'nın kanserojen madde içerdiği ve deneye tabi tutulan fareleri kanser yaptığını görmüş müydünüz o çok güvendiğiniz medyada, gazete ve haberlerde?


LinkLinkLinkLinkLinkLinkLinkLink

Yoksa size bu haberler yerine hangi azgın dedenin, hangi azgın kadına servet gösterisi yaparak onu evlenmeye ikna ettiğini mi?


Son olarak kürklerden bahsedelim ve bitirelim ciğersizler. Kürk giysiler özellikle yüksek sosyetenin ve kendini yüksek sosyeteden ya da elitlerden göstermek isteyenlerin vazgeçilmezidir. Giydiklerinde herkesin görmesini sağlamak için 5 dakikalık yolu 25 dakikada geçerler.


Fakat her güzel ambalaj gibi, bu ambalajın altında da bir katliam, bir yalan, bir melek görünen şeytan vardır. Görünürde hümanist olan bu elit kafalı insanlar, katliamı finanse eden birer iki yüzlüden başka bir şey değillerdir aslında. Kanıtı şurada ikamet eder ; LinkLinkLinkLinkLink



Özellikle yaşadığımız şu zamanda, şu çağda size bir şeyler vasıtası ile dayatılan fikirler, kendi fikirlerinizmiş gibi empoze edilir. Televizyonlarda reklamı yapılan şeylerin ardında kesinlikle görmek istemeyeceğiniz şeyler vardır. Tükettiğiniz malların üzerilerinde, güzel çiftlikler ve mutlu hayvan resimleri vardır, fakat elinizde tuttuğunuz şey, kanlar, pislikler ve çığlıklar içindeki bir yolculuktan geçerek oraya gelebilmiştir, ve sizlere kendini temiz göstererek sofranıza, oradan da midenize gitmeyi bekler.


Tarihi yalnızca okul kitaplarından ibaret sanmamız için bizlere hayatımızın en önemli sınavlarında daima o okulların öğrettikleri şeyleri sorarlar ve gerçeği bilseniz bile, alay edercesine sizden yalan olanı isterler. Aslında öyle olmadığını bile bile, öyleymiş gibi o şıkları işarettirirler size.


Bir şeyleri savunmaya kalkınca, sizi hemen bir şeylerin şakşakçılığını yapmakla suçlarlar. Onlara göre mutlaka bir şeylerin sempatizanısındır. Sadece doğruyu söylemek için araya girdiğine inanmazlar.


Kendi doğrularınıza saygı duymanız dileğiyle..