11 Mayıs 2014 Pazar

DUYGUSAL KAPİTALİZM


Cümleten selamın aleyküm.

Kapitalizm denilen şey sizi sömürür.

Kapital büyük manasına gelir ve büyüğün küçüğü yemesi, onunla beslenmesi ve küçük olanın daha da küçülürken; büyük olanın daha da büyümesi demektir.


Bu çarkın nasıl döndüğüne ve paranın ne olup ne olmadığına dair yüzlerce şey söyleyebiliriz. Siyasi ve ekonomik bir sürü izahı var bu çarkın. Ben bu yazıda yalnızca duygusal olanından bahsetmek istiyorum. Zira bu çark, her biri birbirine bağlı ve her biri birbirini besleyen bir sisteme dayalıdır. Biri çalışırken diğerini çalıştırır ve ona zemin hazırlar. Böylece dönüş hızı ve kuvveti çok yüksek olan bir sistem ortaya çıkar.


Bu çarklı sistemin herhangi bir dişlisi zarar görürse, otomatik olarak diğer dişliler de bu zararı görecek ve sonunda da sistem kendiliğinden çökmüş olacaktır. Fakat bahsedilen çarkın herhangi bir dişlisine zarar vermek, düşünülenden veya hayal edilenden çok ama çok daha zordur. Daha doğrusu pratikte kolay, düşünce bazında zordur. Ya da bunun tam tersi olarak düşünce bazında kolay; uygulamada zordur. Çünkü birine sahip olan insanlardan neredeyse hiçbiri, diğerine sahip değildir.

Bu da tek bir şey oluşturur; kısır döngü.


Kapitalizm denilen şeye karşı çıkmak için yapılması gereken ilk şey asla ve asla hükumetlere başkaldırmak, siyonist-kapitalistleri her fırsatta eleştirmek, sokaklarda kapitalizm-emperyalizm-faşizm karşıtı çığlıklar atıp; pankartlar açmak değildir. Bunlar yalnızca insanların kendi kendilerini bir şeyler yapıyor olduklarına ikna etmek için yaptıkları küçük, basit ve etkisiz icraatlardır. Bu gibi icraatlar, ancak ve ancak harekete geçen insanların bu hareketlerini desteklemek ve pekiştirmek için yapabilecekleri ek girişimlerdir. Aksi halde sizi bir noktadan başka bir noktaya asla götürmez.


Kapitalizme karşı gelmek isteyen insanlar ilk olarak bu sistemi beslemeyi, ona para kazandırmayı kesmelidir. Çünkü, büyük bir musluğun sürekli doldurduğu havuzun suyunu boşaltmak için, sürekli olarak kovayla su çekmeyi bırakıp öncelikle musluğu kapatmak gerekir. Eğer musluk açık kalmaya devam ederse, siz bir yandan kovayla suyu boşaltırken; diğer yandan musluk doldurmaya devam eder. Yani yaptığınız her hamle boşuna gider. Çabanız da yalnızca havuzun taşmasını engeller. Hakeza, zaten havuzun da taşmaması gerekir. Aksi halde düzen tekrar bozulur.


İşte kapitalizme karşı olduklarını düşünen günümüz insanlarının durumu aynen budur. Yapmaları gereken şeyi değil, kendilerine yapmaları söylenen şeyi yaparlar. Yaptıkları eylemlerle çarka karşı olduklarını gösterdiklerine inanan insanlar, havuzdan kovayla su çeken insanlardır. Dünyaya ''insanlar koyun değilmiş, sisteme karşı ayaklanıyorlar'' mesajı verirler, böylece havuzun suyu taşmamış olur.

Fakat musluk hala açıktır.
Manidar tarafı ise, musluğun suyunun kaynağı ona karşı geldiklerini düşünen insanlardır.
Çok bilinmeyenli denklem gibi.


Benim kitabımda anlattığım konu da bu. Kapitalizme karşı olan insanlar, kapitalizmin ne olduğunu bilmeyen insanlardan daha fazla kapitalizmi beslerler. Bu dünyada her şey göründüğünün tam tersidir.

Bu sömürü sistemi, -adı üzerinde- bir şeyleri sömürerek kendisini ayakta tutar. Bu sömürülen şeylerin başında da duygular gelir. Çünkü insanların duygularını sömürürsen, ceplerini de sömürürsün.


Duygusal bir filme, duygusal bir şarkı veya duygusal bir dizi insanları çeker. Kendisini izlettirir, dinlettirir kısaca kendisini sattırır. Tabi duygusaldan kasıt yalnızca insanları hüzünlendiren şeyler değildir. Gülmek de bir duygudur, ağlamak da, korkmak da. İnsanlar kendilerine bir şeyler hissettiren şeyleri severler. Bu da insanların duygularını en çok sömürülen şey haline getirir.


Birtakım günlere, birtakım duygusal isimler takarak, o günlere insanlar tarafından rağbet edilmesini sağlarlar. Verilen isimler, insanların kafalarında duygusal çağrışımlar yaptığı için, uygulanan harekete icabet edilmesi gerektiğini düşünürler.

Olay da budur.

Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, yılbaşı, kadınlar günü gibi duygusal ve anlamlı görünümlü gün isimleri insanlara kendisini sattıran duygusal kapitalizme en iyi örneklerdir.


Malum, bugün anneler günü. Ülkemiz de bu günü en çok kutlayan ülkelerden biri. Kendi kültürümüze ait bir gün olsaydı, bu şekilde kutlanmayacağına dair bahse girebilirim. Fakat kaynak batı olunca kendi kültürümüzün de, inancımızın da önüne geçer. Onu kutlamanın bizlere modern, çağdaş ve batılı yapacağını düşündüğümüzden, tıpkı Amerika'daki gibi, İngiltere, Fransa'daki gibi bizim insanlarımız tarafından kutlanır.


Fakat dikkat ettiyseniz, önce çağdaş ve modern olmak gerektiği fikri insanlara dayatılır. Sonra da bunların gerekleri olarak da; birtakım şeyler satın almak ve belirlenen şekilde yaşamak gerektiği fikri dayatılır. Yani kısacası çağdaş ve modern olmak için, bir şeyler satın almak zorundasınızdır. İşte bahsettiğimiz bu şeyler de tam olarak kapitalizmdir. İşte kapitalizm denilen şey bu şekilde çalışır. Size önce bir fikir verirler, sonra bu fikirle uyumlu olmanız için para harcamanız gerektiğini dayatırlar.


Gelelim bu kapsamda anneler gününe. Ki dolayısıyla devamında babalar günü, sevgililer günü gibi sektör günlerine.


Televizyonda, gazetelerde, dergilerde ve sokaklardaki, caddelerdeki tabelalarda neredeyse tamamen anneler günü üzerine reklamlar var malumunuz. Birkaç hafta öncesinden, hatta bazı markalar birkaç ay öncesinden anneler gününde alınabilecek ürünler reklamı yapmaya başlarlar. Zaten bu tür olayları toplumda bu şekilde yaygınlaştırırlar ve benimsetirler. Bir şeyin reklamı çok yapılırsa, insanların ilgilerini çeker. Bu ilginin sonucunda da toplumda gelenek haline gelirler. Daima reklamı yapıldığı için de, daima revaçta olurlar.


Fakat aslında bu tür günler, halk tarafından algılandığının aksine bir sektördür. O güne kadar satılmayan ürünleri sattırmak için harika bir fırsattır bu tür günler. İnsanların kendilerine geleceklerini bildikleri için de, fiyatları daima yüksek tutarlar. Böylece, Kanlı Elmas'ta denildiği gibi, bazı aptallar bir hediye uğruna üç aylık maaşlarını harcarlar. Ve bu tür günler asla bitmez. Sevgililer günü, babalar günü, yılbaşı ve doğum günü... Hediye üzerine kurulu bir sektör.
Etiket beyinli insanlar; hayatlarındaki en önemli amaç istediği şeyin etiketi olan insanlardır, kapiş?

Konuyu biraz değiştirmek adına olaya İslami bakış açısı getirirsek, anneler günü diye adlandırılan bu gün bir Antik Yunan geleneğidir. Paganizmden gelir. Ve tahmin ettiğiniz üzere de, paganizmin modernize edilmiş hali olan Hristiyanlığa geçmiştir. Link

Bizim kültürümüze girişi de, Anna Jarvis'in bu kültürü Amerika'da başlatmasıyla olmuştur. Bu gibi kültürlerin veya alışkanlıkların bizim gibi sömürge ülkelerde kabul görmesinin nedeni, bu batılı ülkelerde kabul görmesidir. Kapitalizm önce fikir pazarlar. Sonra bu fikre sahip aydınlar türetir. Sonra da halkı bu fikir ve aydınlar etrafında toplar. Tabi bu arada bu fikre ve aydınlara karşı çıkanlar sistem tarafından ''çağa ayak uyduramamakla'' yaftalanır ve dışlanırlar. Popülaritenin gerisinde kalmak insanları kamçılar. İnsanlar, herkesin yaptığı şeyleri yapmak ve normalleşmek isterler. Bu da içinde bulunduğumuz çağda, neden tüm insanların birbirine benzediğini açıklar.

Olay da budur zira
Anneler günü bir pagan geleneği olarak başlamıştır. Ardından Hristiyanlığa geçmiştir. Günümüzde de Amerika'nın pazarlamasıyla dünyaya yayılmıştır. Tıpkı babalar günü gibi.

Babalar günü de ilk kez Amerika'da kutlanmıştır. Hatta bu günü kutlanma ilan eden kişi, Kennedy suikastinin baş zanlılarından olan ve ardından başkan yapılan Lyndon Johnson'dır. Johnson, her yıl haziran ayının üçüncü pazar gününün babalar günü olarak kutlanılması için bir bildiri yayımlar. Hatta bir sonraki başkan Richard Nixon bu günü ''resmi tatil'' ilan etmiştir.


Peki biz nasıl oluyor da bu günü kutluyoruz?
Bizimle ne alakası var bu tür günlerin?

Alakası şu; kapitalizm denilen şeyin kölesiyiz.

Kültürümüz, dilimiz, dinimiz kısacası tüm hayatımız bu sistem tarafından tahrif edildi ve gördüğünüz gibi hala ediliyor. Bugün sokaktaki insanlara ''anne ve babalar gününü kutlamayın, bu Hristiyan, pagan ve batılıların adeti'' derseniz, size ilk verecekleri cevap; ''sizin gibi kafalar yüzünden gelişemiyoruz'' gibisinden bir cümle olacaktır. Zira bu gibi kafaların gelişmekten anladığı; batılılar gibi giyinmek, düşünmek, şarkı dinlemek ve kutlama yapmaktır. Bilim ve teknoloji adına, kültür adına, medeniyet ve tarih adına hiçbir şeyi gelişme olarak kabullenmezler. Çünkü onların istedikleri asıl şey, aslında gelişmiş bir hayata sahip olmak değildir; yalnızca batılılar gibi bir hayata sahip olmaktır.


Batılılar gibi yaşar, konuşur ve inanırsanız; batılıların sizi işgal etmeye ihtiyaçları kalmaz. Zira onlar sizlere; ''moda, trend, çağdaşlık, çağın gerekleri'' isimleri altında kendilerine para kazandıracak ve aynı anda da sizi sömürecek şeyler satarlar. Bir ülkeye girip petrolünü almak yerine; bir giyinme tarzı, bir müzik türü ve fikir aşılamak onların cebine yine para sokar. Petrolden kazanamadıkları parayı, sizin yediklerinizden içtiklerinizden ve giydiklerinizden kazanırlar. Öyleyse kalkıp da sizi askeri olarak işgal etmeleri gerekir mi?


İşin İslami boyutuna gelelim tekrar.

Sevgililer Günü; St. Valentine adında bir Hristiyan rahibinin günü.
Yılbaşı; Hristiyanların, öncesinde ise paganların kutladıkları gün.
Anneler Günü; Geçmişte paganların, günümüzde ise Amerikalıların ortaya çıkardıkları gün.
Babalar Günü; Amerika'da ortaya çıkan ve Amerikan başkanları tarafından kutlanılması emredilen gün.


Peki bir Müslümanın bu kutlamalarla ne işi olabilir?
İlla da bir şeyler kutlamak istiyorsanız, kutlamadan duramıyorsanız gidin Kutlu Doğum Haftasını kutlayın. Kandilleri kutlayın.

Ama hayır.
Çünkü bu kutlamaların hepsi Kur'an'la namazla yapılan kutlamalar.
İslam'da haddi aşmak yoktur.
Dünyada bu kadar kardeş kanı akarken, bunların hiçbiri yokmuşçasına ''hunharca eğlenmek'' yoktur.
Kadınlı erkekli yerde, içkili şarkılı yerde bir şeyler kutlama söz konusu değildir.

İşte insanları bu çılgın çağın çılgın eğlence ve hazlarından kısıtladığı için bu tür kutlamalar yerine; batı tarzı kutlamalar tercih edilir.

Sizlere, cebinizi boşaltan şeyleri bir canavar olarak gösterecek değiller elbette. Bunu size duygusal ve şirin göstermek zorundalar. Bu sebepledir ki size; ''aa neden olmasın. Anneler günü, babalar günü, yılbaşı, sevgililer günü, kadınlar günü, öğretmenler günü, şu günü bu günü, çok duygusal. Bunları hatırlamamız gerekk'' dedirttirirler. Tıpkı dünyadaki tüm sömürü sistemlerinde olduğu gibi. Önce duygularınızı, sonra da cebinizi sömürürler.

Ben hem bir Müslüman, hem de bana kafayı yedirten bu takım elbiseli canavarlar sistemine karşı olan sıradan bir insan olarak, gerek bu günü gerekse bu gibi diğer tüm günleri tanımıyorum. Sapına kadar da karşıyım. Ve acizane elimden geldiğince, beni takip eden kardeşlerime de bunları anlatmak istiyorum. Onların da bu gibi saçma salak şeylere karşı gelmelerini tavsiye ediyorum. Televizyonda çıkan duygusal şeylere aldanmayıp, ''canı cehenneme bu gibi günlerin'' demenizi öneriyorum.

Tabii ki zor olacaktır. Şahsen bugün ablam bize geldi ve anneme hediye verdi. Sarıldılar, öpüp koklaştılar falan. Ve ben orada hiçbir reaksiyon göstermedim. Hediye almamıştım, ''anneler günün kutlu olsun anneciiiim'' de demedim. Fakat televizyonda iki dakikada bir çıkan anneler günü reklamları ve programları nedeniyle, biliyordum ki annemin bugünden beklentisi vardı. Onlar daha duygusal oldukları için, bu gibi şeyleri gördüklerinde tepki veremeden veya kendilerini kaptıramadan edemiyorlardı. Çok da doğal. Her anne ''herkesin çocuğu annesine şunu almış, şunları demiş, benim çocuğum da desin'' der elbette.


Ben ''anne bu Hristiyanların, gavurların adeti'' dediğimde, yine hafif bir kırılganlıkla ''haa öyle mii, tamam o zaman afedersin'' dedi bana. İçten içe istiyordu elbette kutlamamı. Çünkü çok fazla duygu sömürüsü reklamı ve programı yapılmıştı haftalarca. Yarından itibaren de ''benim oğlan bana şunu aldı, senin ki?'' diye cümlelerle karşılaşacağını da biliyordu. Tüm bunlar, insan hayatını gereksiz ve aptalca tuhaflaştıran birer ilüzyondu işte.

Sıradan bi günden hepinize selamlar söylüyorum.
Selam ve saygı ile.