25 Ağustos 2016 Perşembe

FIRAT KALKANI , CERABLUS OPERASYONU


Selamun aleyküm.

Aslında birkaç sene öncesinden, hatta belki ilk andan itibaren yapmamız gereken bazı sınır operasyonları vardı. Fakat, devletin başına geçip de ''hadi şunu şunu yapalım, şuraya girelim, şurdan çıkalım'' demekle maalesef bu peynir gemisi yürümüyor.

O şuan ''Şunu şunu yapmalıyızz, bu adamlar salak yaa, bunlar şuna destek oluyo, ben olsam şöle yapardımmm'' diyen ''uzaktan Einstein''lar var ya hani, o adamlar bırakın devletin başına getirmeyi bir baş öğretmenlik veya okul yönetimi teslim edilse ve uzaktan atıp tuttukları şeyleri yapmaları beklense ''ya işin içine girince hiç de öyle değilmiş yaa'' derler.

Biz burada, daha kendi boğazlarını bile düşman savaş gemilerine kapatamayan, o savaş gemileri bize sıkılmak, atılmak üzere bombalarla mermilerle dolu halde, o ''geçilmez'' dediğimiz Çanakkale Boğaz'ından geçerken, tırnaklarımızı yemekten başka bir şey yapamayan bir devlet sisteminden bahsediyoruz.

LinkLink
Rus gemileri, Amerikan gemileri, Fransa-Almanya gemileri iki haftada bir bizim boğazlarımızdan Akdeniz'e; Suriye'ye, Libya'ya, Mısır'a tonlarca mühimmat gönderiyor ve sen maalesef ki 100 yıl önce yaptığın sözde bağımsızlık özde sömürge anlaşmaları gereği, bu gemilere elini bile süremiyorsun. Farkındasın di mi?

Link
Neyse.

Şöyle bir yazı yazmıştım, hatırlarsınız. Suriye'nin kuzeyi, Türkiye'nin güneyi, şuan çatışmaların en çok olduğu yer çünkü stratejik olarak kesinlikle ve kesinlikle en önemli yer. Ve Sınır Ötesi isimli yazıda PYD'nin kantonlarını birleştirme ve güneyimizde bir toprak bütünlüğü sağlamaya çalıştığını konuşmuştuk. İşte şuanki tüm olaylar bununla alakalı.


Asıl savaş şuan bu kısımda yaşanıyor. Çünkü şu sarı kısımda gördüğünüz yerler PYD'ye ait. Yani bizim bildiğimiz dille PKK'nın Suriye'deki ismi. Aynısı yani. Cizire Kantonu, Kobani Kantonu ve Afrin Kantonu'nun tam ortasında ''Cerablus, Azez'' kısmı yer alıyor gördüğünüz gibi.


PYD, YPG ve PKK'nın bu savaşın en başından beri olan amacı da, bugünkü amacı da, Suriye'nin kuzeyindeki, Türkiye'nin güneyindeki bu bölgeleri kantonlar haline getirip bir toprak bütünlüğü sağlamak. Suriye'de çıkan savaşın sebebi de budur, şuan Irak'taki savaşın sebebi de. Hatta Irak'ın işgalinin sebebi bile budur. ''100 yıl önce belirlenen sınırların değiştirilmesi.''

Sınırların tekrar dizayn edilmeye başlandığı bu dönemde, tıpkı yüz yıl önce çok haklı sebepleri olduğuna inanan ve Osmanlı Devleti'ne baş kaldırıp, işgalci kuvvetlerin yanında yer alanlar olduğu gibi; aradan yüz yıl geçmesine rağmen hiçbir şey değişmedi ve bugün de ''bizim şöyle haklı sebeplerimiz'' var deyip, işgalci kuvvetlerin yanında saf alanlar var.

O gün Osmanlı'daki devlet düzenine karşı olanlar, bu muhalifliklerini devletin toprak bütünlüğünü ve birliğini korumasına engel olacak şekilde yapıyorlardı. Bugün de, ''Türkiye neden Suriye'ye giriyor !!!!!! Bizi savaşa sürüklüyorlarrr !!!! Biz barış istiyoruzzz !!! ABD'nin yanında savaşa giriyorlarrr !!! '' diye çığırtganlık yapıyorlar. Yani takvimler değişir, üzerindeki yapraklar değişir, ama yaprakların üzerinde yazan olaylar hiç değişmez. İnsan da, devlet de hep aynıdır.


En son geçen sene Kobani'yi almak için çok büyük numaralar çevirmişler ve sonunda da almışlardı. Hatırlayın, Selo Demirtaş ''Kobani'de çocuklar ölüyor, IŞİD orayı aldı ve Türkiye hiçbir şey yapmıyor'' diye bütün paralı köpeklerini sokağa dökmüştü ve o paralı, gözü dönmüş, salyalı köpekler ülkeyi birbirine katmış, her yeri yakıp yıkmış ve onlarca insanı öldürmüştü.

Maalesef, gerek devlet gerekse biz, bu oyunu göremedik ve IŞİD'in birkaç günlük sözde, göstermelik işgalinden sonra PYD oraya girmiş ve Kobani'yi ele geçirmişti. İşte tüm o gürültü patırtı, sözde IŞİD işgalleri falan tamamen bu yüzdendi.

Geçen hafta da PYD resmen ABD askerlerinin yanında Münbiç'e girdi.

E iyi de nasıl girdi? Peki Zeki Müren de onları gördü mü?


Münbiç bir süredir Daeş kontrolündeydi. Kobani olaylarının üzerinden yeterince zaman geçmişti ve bir sonraki operasyona geçilebilirdi. İşte yine ortaya atılan senaryo aynıydı anlayacağınız, önce IŞİD bir yere giriyor, hemen ardından HDP Türkiye'de ve dünyada bir gündem oluşturuyor ve onun hemen ardından da PYD, YPG güçleri ''IŞİD'le savaşıyor (!) '' ve bölgeyi IŞİD'den kurtarıyor (!) .
Ve böylece de PYD ve YPG, işgallerine meşruiyet kazandırmış oluyor.


Şimdi şu haritaya dikkatli bakın. PYD, Kobani'nin batı sınırındaki Münbiç'i de ele geçirmişti birkaç hafta öncesine kadar. O kantonların, yani sarı bölgelerin nasıl adım adım birleştirildiğini gördünüz di mi?

Münbiç, Fırat Nehrinin batısında kalıyor. Ve Münbiç'ten sonraki hedef de ''Cerablus'' anlayabileceğiniz üzere. Fırat Nehri, Kobani ve Cerablus-Münbiç'i birbirinden ayırıyor. Ve Fırat'ın doğu tarafı tamamıyla YPG'nin elinde. Ama doğu ile batıdaki YPG topraklarının arasında Cerablus, Azez bölgesi var.


YPG, Cerablus'a çıkarma yapmaya başladı bildiğiniz gibi. İşte bu yüzdendir ki, Türkiye'nin kendi toprak bütünlüğü için kesinlikle ve kesinlikle sınır ötesine operasyon yapması lazımdı. Çünkü sınırlarının dibinde, senin de içinde yıllardır silahlı bir örgüt barındıran YPG, baştan başa Irak'tan Akdeniz'e kadar bir toprak bütünlüğü sağlarsa, sence bir sonraki adımları neresi olur?

Sınır hattının ele geçirilmesiyle PKK-PYD güçleri tamamen birleşip, bu toprakları da bize karşı bir üs olarak kullanmazlar mı sence?


İç savaşın başlamasından bu yana, Daeş ile birlikte en çok toprak işgal eden yapı YPG. Fakat Daeş, hem Amerika'nın hem dünyanın bir numaralı terörist grubuyken, YPG bir terör örgütü olarak tanımlanmıyor ABD ve dünya tarafından. Yukarıdaki haritaya bakarsanız, YPG'nin üç yıl içerisinde ne kadar büyüdüğünü görebilirsiniz. Bir sonraki hedefleri de bu toprakları tamamen birleştirmek.

Tabii ki bir sonraki adım da, kendileriyle bağlantılı olan diğer bölgeleri birleştirmek.

Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunun da neredeyse bir fikir etrafında birleşip tamamen HDP'nin eline geçmesini, şuan sanırım daha iyi okuyabilirsiniz.


Şu kırımızı kısım da Irak Bölgesel Kürt yönetimi. Şimdi şu haritanın beyaz kısımlarını, PKK, PYD, YPG, ve HDP haritalarıyla birleştirin bakalım nasıl bir sonuç ortaya çıkıyor...

İşte Fırat Kalkanı ve bunun ilk ayağı olan Cerablus operasyonu, bu yüzden bu kadar önemlidir ve gereklidir. Nato'nun beş senedir ''Işid'le savaşıyoruz, alamıyoruz'' dediği Cerablus'u 5 saatte aldık. Kendi sınırlarının güvenliğini, öyle eline çekirdek alıp, ''ay inşallah bize bişey yapmazlarrr'' diye oturarak izlersen, ''ya biz niye savaşıyoruz kieee'' diye etliye sütlüye karışmadan, dizini kırar oturursan, yakın gelecekte etin de gider elinden, sütün de.



Fırat Nehrinin sınır olduğu ve ötesine YPG'nin, PYD'nin geçemediği bu proje, daha aşağılara veya doğu batı yönünde devam etmeli ki, hiçbir zaman PYD-PKK toprak bütünlüğü sağlayamasın.


İşin manidar ve komik tarafı nedir aslında biliyor musun hacı, düne kadar ''AKP Kürdistan devleti kuracakkkk, BOP eş başkanı bu adaammm !!! '' diye kendilerine bir muhalif hayat sevdası, hayat amacı edinenler, bugün tuhaftır tek başına Kürdistan kurulmasına karşı çıkan bu devleti ''ne işimiz var Suriye'de, Amerika'nın oyunları hep bunlarr!!!!! '' diye eleştiriyor bu kez.

Yani bunları memnun etmek mümkün değil zaten, bunlar Osmanlı döneminden beri aynılar. ''İstemezüüükk'' tayfasıdır bunların adı.

Neyse.
Fırat Kalkanı Operasyonu işte bu sebeplerden ötürü çok önemlidir. 24 Ağustos 2016'da başlayan bu operasyonlar daha bir gün geçmeden sonuç verdi. Kesinlikle devamı gelmeli ve orada TSK'nın denetiminde bir güvenli bölge oluşturulmalı.


Ha bu arada tarih sevenleriniz var mı?


Tarih güzel şeydir, okuyun...

Selametle....

20 Ağustos 2016 Cumartesi

SOĞUK SAVAŞ


Selamun aleyküm.

15 Temmuz darbe girişimindeki bana göre en sansasyonel olay İncirlik üssünün elektriklerinin kesilmesidir. İncirlik Üssü, Amerika'nın orta doğudaki en büyük üssüdür. Bütün orta doğu trafiği bu üsten sağlanır. Yani Amerikan ordusunun, kendi toprakları üzerinde bile bu derece stratejik öneme sahip bir üssü yoktur. ABD ordusunun beyni Pentagon ise, kalbi de kesinlikle İncirlik Üssüdür.


Darbe girişimi gecesi en dikkat çekici olan şey de, bu üssün elektriklerinin kesilmesi, giriş çıkışların kapatılması ve bir süre sonra uçuşa yasak bölge ilan edilmesidir. Bunun ne demek olduğunu anlayabiliyorsun di mi hacı?  LinkLinkLinkLink

Yani Amerika'nın dünya üzerindeki en stratejik hava üssünün, Amerikan ordusunun orta doğudaki kalbinin elektriklerini kesip, giriş çıkışları yasaklamanın ne demek olduğunu anlayabilecek kapasitedesin di mi?


Allah aşkına öyle olduğunu söyle bana.. Nolurr...
Yoksa ''ay gene patlatıyolar bunlar kendilerini yhaa, vahşilieerr !!! Milletçe üzgünüz, herkes profil resmine siyah çelengg koysoonn !!! '' kafasındasındır ve o oksijen girmeyen kafaya ben pek bir şey anlatamam.

Ya bu ülkede hala darbe gecesi ve sonrasında İncirlik Üssünün elektriklerinin kesildiğini ve giriş çıkışların kapatıldığını bilmeyen ve ona rağmen bu ülke sınırları içindeki oksijeni soluyup tüketen terliksi beyinsizler var abi. Ciddiyim, var. Gerçi İncirlik Üssünde incir yetiştirildiğini sananlar da var ama, neyse, o tıbbın konusu.


İşte söz konusu bu hareket, dünyanın süper güç olan ülkesine yapılırsa, bu resmen bir soğuk savaş ilanıdır. Amerikalılar, Amerikan başkanı, Amerikan ordusu bu İncirlik Üssünü tamamıyla kendi toprakları olarak görürler. Yani senin bu hareketi yapman ile, gidip Washington'a askeri çıkarma yapman veya herhangi bir saldırıda bulunman tamamen ve tamamen aynı şeydir.


ABD Hava Kuvvetleri komutanı geçenlerde hani İncirlik Üssüne geldi ya, (Link) ''IŞİD ile mücadeledeeee.... bik bik bik ''(Link) diye zırvalamaya başladı hani, işte bu ziyaretin sebebi de budur.


Ben ilk bu elektrik kesme olayını duyduğumda ciddi söylüyorum inanmadım. ''Yok artık, o kadar da değil, onu yapmaya yemez henüz'' demiştim. Fakat sonra gördüm ki iş gerçekten fazlasıyla ciddi ve bunu hemen yazmıştım ''soğuk savaş ilanıdır, arkası gelir'' diye, maalesef gördüğünüz gibi bir bir geliyor.


Lakin olay yalnızca bununla sınırlı da değil hacı. İşin bir de Rusya boyutu var. Tarihe bakarsanız, Rusya ile yakın ilişki kurmak isteyen herkesin başı ezilmiştir bu ülkede, ta Adnan Menderes'ten başlar bu olay hatta. İlk o denemiştir Rusya ile temasları. Çünkü Türkiye'nin Amerikan sömürgesinden çıkıp da, Amerika'nın dünyadaki en büyük rakibi Rusya'nın tarafına geçmesi demek, bütün orta doğu stratejilerinin ve kozlarının tamamen ABD'nin elinden çıkıp, Rusya'nın eline geçmesi demektir.


Aklı başında hiçbir devlet de böyle bir şeye izin verecek değildir elbette. Hatta sizi biraz geriye götüreyim, şu bizim Rusya ile yaşadığımız uçak düşürme hadisesine...

O uçak gerçekten neden düşürüldü acaba?

Yani neden ''Türk akımı'', petrol, doğal gaz, enerji hatları gibi yığınla milyar dolarlık ihaleler ve projelerin hemen arefesinde böyle bir uçak düşürme olayı yaşandı ve bütün projeler durdu sizce?

Peki bu darbe girişimi neden Erdoğan Rusya ile ilişkileri düzelttikten hemen sonra oldu?

Peki, İncirlik Üssünün şuan Rusya'ya açılma ihtimalinden kaçınız haberdar?

Evet. LinkLinkLink

Amerikan ordusunun tam göbeğine, en büyük rakibi Rus ordusunu sokmaya kalkmak...

Siz daha savaş sebebi mi arıyonuz hacı?


Dikkat ettiyseniz bu olaylardan sonra Suriye'de durumlar bir anda çok tuhaf şekilde değişmeye başladı. Esed yıllardır kendisini koruyan ve kendisinin de koruduğu PKK,PYD'yi vurmaya başladı falan.

Lafın kısası, Amerika, orta doğudaki en büyük ve en stratejik ortağı ve sömürgesini kaybetmemek için her yola başvuracaktır. Gerekirse her gün bombalama, gerekirse bir darbe girişimi daha. Lakin 15 Temmuz sonrası, Türkiye resmen bir yörüngeden çıkmıştır. Ve onların Güneş Sisteminden çıkarsak, bir gezegenin sistemden çıkmasının bütün sistemin yok olmasına sebep olacağını bildikleri için, bizi bu yörüngede tutmaya çalışıyorlar.


Bu arada 15 Temmuz hakkında bir yazı yazıyorum, geçen hafta başladım, zaman buldukça yazıyorum bu yüzden uzun sürüyo. Ama yakında biter inşallah.

Bu patlamalar belli amaca göre yapılıyor ve şuan dikkat ettim de gittikçe batıya doğru kayıyor her seferinde. Allah nasip etmesin ama yine bir patlama olur ve yine geçenkine göre daha batıda olursa, sanırım amaç bunu Ankara-İstanbul'a kadar sürekli büyüterek taşımak olabilir. Allah vatanımızı milletimizi, masumları korusun.

Sağlıcakla..

31 Temmuz 2016 Pazar

ÇIRAĞAN BASKINI


1878.

Meşrutiyet fikrine karşı olan Sultan Abdülaziz tahttan indirilip katledilişinden ve yerine Meşrutiyet vaadiyle önce V. Murat'ın, ardından da Sultan II. Abdülhamid'in tahta oturmasının üzerinden iki sene geçmiştir.

Sultan Abdülhamid, 31 Ağustos 1876 yılında tahta geçişinden yaklaşık dört ay sonra 23 Aralık 1876'da Kanuni Esasi yani I. Meşrutiyeti ilan etti. Bunu da kuvvetle muhtemel çıkacak olan bir Osmanlı-Rus Savaşı'na karşı bir hamle olarak, tam ilişkilerin en gerildiği dönemde yaptı.


Lakin beklenilen savaş eninde sonunda çıkmıştı ve ordudaki bölünme ile birlikte üst rütbedeki bazı paşaların tek kurşun atmadan sürekli savaş bölgelerinden geri çekilmeleri üzerine Rus ordusu savaşın sonunda bugünkü Yeşilköy'e kadar gelmiş ve orada kendilerine karargah kurup Osmanlı Devleti üzerindeki tüm Slav ırkına mensup saydıkları bölgeleri tek tek Osmanlı'dan koparmanın planlarını çizmişler ve hatta bunu Osmanlı'ya dikte etmişlerdi.


Böylesi bir durumda da Sultan Abdülhamid, Kanuni Esasi'ye kendisinin koydurduğu ''Padişah, gerek gördüğü zamanlarda meclisi tatil etme yetkisine sahiptir'' maddesini kullanıp, I. Meşrutiyete son vermişti.

Lakin gerek orduda, gerek divanda, gerek medyada, gerekse kendilerini aydın kesim olarak adlandırılan dönemin takım elbiseli ve beyaz yakalı kodomanlarında Meşrutiyet sevdası öylesine büyüktür ki, savaş mavaş dinlemezler ve Meşruti yönetime hemen tekrar geçilmesi gerektiğini savunurlar.


Tabi aslında Meşruti yönetimin ardındaki fikir her zaman ''cumhuriyet'' olmuştur. Çünkü o dönemin okumuş kesimi, ne yazık ki yurt dışında bilhassa Fransa'da ''Fransız Devrimi'' masalları ve efsaneleriyle büyümüşlerdir. Bir de Osmanlı çocuklarını kendi idealleri ve virüslü fikirleriyle donatmak isteyen Fransız Devleti, bu çocuklara kendi ülkelerine döndüklerinde, onlara göre artık geri kalmış ve köhnemiş bu imparatorluk ve cihanşümul devlet anlayışından, kendilerinde olduğu gibi bir ''Modern Cumhuriyet'' yönetime acilen geçmeleri gerektiği ve onların kuracağı bu yeni rejimde sonsuza dek ''Hürriyet Kahramanları'' olarak anılacakları fikrini aşılamıştı yıllarca.


Yani tıpkı bugün batının ''demokrasi'' kisvesini kendisine ambalaj yaptığı ve bu güzel, sevimli, cici ambalajla tüm dünyada paraya dayalı bir imparatorluk kurdukları gibi, o zaman da ''Meşrutiyet ve Cumhuriyet'' fikirleri satılıyordu. Bugünün ''demokrasi''si, o zamanın ''Cumhuriyet''i yani.

Neyse.


Sultan Abdülaziz Han'a yapılan darbe, Osmanlı'daki ilk dış destekli darbedir ve bundan sonraki darbelerin tamamı 28 Şubat 1997 darbesi de dahil, yine dış destekli olmuştur. Yani 1876'dan 1997'ye kadar batı ülkeleri bu ülkede ve bu topraklarda sürekli olarak kendi istedikleri şekilde darbe yapmış ve işleri kendi lehlerine yönetmişlerdir.

1878 yılında da, özellikle İngiltere, işin tamamen dışında kalarak Sultan Abdülhamid aleyhtarlarını mali olarak desteklemişti. Desteklenen o isimlerden biri de ''Ali Suavi'' adında bir ''Genç Osmanlı'' üyesi arkadaştı.


Kendisi tıpkı diğer Jön Türkler ve Genç Osmanlılar gibi özellikle Paris ve Londra'ya gitmiş ve burada epey bir zaman geçirmiştir. Sonradan Cemaleddin Efgani'nin de üzerinde çokça durduğu dinde bazı reformlara gidilmesi gerektiği fikirleri vardır. Bu Londra'ya ve Paris'e gidip, orada okuyan güruhun nedense hepsi geri döndüğünde dinde reform dahil her bir şeyi değiştirmeye kalkışmıştır Osmanlı'da.


Banker Hristaki adında bir Rum banker de vardır Osmanlı'nın içinde bulunduğu bu ard arda darbe girişimleri döneminde. Kendisi gerek devlete, gerekse özellikle Şehzade Murad'a, tahta çıkmadan önce epey bir borç vermiştir. Ali Suavi denilen bu ithal reformcunun, Banker Hristaki gibi bir adamla ne işi olabilir sizce ...?


Neyse.

Ali Suavi, içerisinde bulunduğu banker çevrelerden ve mason teşkilatından ve bu teşkilatların da İngiltere ile olan bağlarından ötürü, Osmanlı'da padişahın değişmesi gerektiğine inanan ve bunu da bir İngiliz ajanı olan eşinin de desteğiyle Osmanlı'da bir kesimi ayaklandırarak yapılabileceğini düşünen bir piyondu.

Daha önceki birçok yazımda şöyle bir şey söylemiştim, bu blogun müdavimleri hatırlar ;
''Her bir darbeyle gelen bir yağma vardır''


Bu yağmalar da en çok devletin kendisine borcu olan kişilere ve üst kadroya yarar elbetteki. Bankerler yağmadan gelecek o çok değerli ve sahip olmanın çok büyük ayrıcalık olacağı hanedan mücevherlerini elde edecekken; bu bankerleri destekleyen mason teşkilatları ülke yönetiminde söz sahibi olabilecek; bu teşkilatları destekleyen İngiltere gibi devletler de bu topraklar üzerinde sömürebilecekleri sistemler kurabilecek; bu devletleri destekleyen dünyadaki banka sisteminin kurucuları da, toprağa değil paraya dayalı bir dünya imparatorluğu kurabilecekti.


Yani bir ''kazan-kazan'' denklemi. Ki dünya şuan da bu sistemle işler, unutmayın. Hiyerarşinin en altında bulunanlardan, en üstte bulunanlara kadar, sistem içerisindeki herkesin kazandığı bir denklemdir bu. Çünkü en alttakiler kazandıkça, üsttekiler de daha çok kazanacaktır. Tıpkı şu sanal marketing olayı gibidir bu.


Ali Suavi, Genç Osmanlılar cemiyeti içindeki en fazla dini eser veren  kişidir bu arada. Bursa Ulu Cami'nde vaazlar bile vermiştir hatta. Lakin 200 yıldır işler artık öyle namaz kılmak ve vaaz vermekle yürümüyor, zira inandığı şeyler aslında aynı olan insanlar ne yazık ki birbirinden kel alaka şeylere inanıp, kendi yollarından yürüyorlar yaklaşık iki yüz yıldır. Bu da, İslam coğrafyasına bırakılan ve etkisi ne yazık ki atom bombasından çok daha fazla olan fikir bombalarının sonucudur. Japonya'da çocuklar hala atom bombasından dolayı sakat doğarken, İslam coğrafyasında da maalesef bu fikir bombalarından dolayı hala elinde Kur'an lakin beyninde batılı fikirler olan insanlar yetişmekte. Bizim çocuklarımız onlarınkinden daha sakat doğmakta yani.


Ali Suavi, kendisini destekleyenlerden aldığı destekle kendisini destekleyecek 100-150 kadar adam bulur ve kafasına geçirdiği o koca sarığıyla, Çırağan Sarayı'nda tutulan sabık Sultan V. Murad'ı tekrar tahta geçirmek için, beraberindeki bu 100-150 kadar tetikçiyle teknelerle Çırağan Sarayı'na gelir. Sarayın etrafındaki korumaları etkisiz hale getirerek, V. Murad'ın odasına kadar girerler. Lakin V. Murad akli dengesi yerinde olmadığından, korkar ve darbecilerle gitmeyi reddeder.

Ali Suavi ve yanındakiler V. Murad'ı ikna etmek için epey zaman harcarlar ve sonunda Ali Suavi, sabık sultanın kolundan tutup onu dışarı doğru sürükler.


Lakin tam o sırada Beşiktaş Karakol Komutanı Yedi Sekiz Hasan Paşa ve beraberindeki birlik Çırağan Sarayı'na varır ve darbecilerden 60'ını öldürürler. Sarayın içine giren Yedi Sekiz Hasan Paşa, Ali Suavi'nin V. Murad'ı sürüklediğini görür ve elindeki sopayı Ali Suavi'nin kafasına öyle bir geçirir ki, Ali Suavi kafasındaki o koca sarıkla oracıkta ölüverir. Bu yüzden tarihe de ''Sarıklı İhtilalci'' olarak geçer ismi.

               Ali Suavi                                             Yedi Sekiz Hasan Paşa            

Yedi Sekiz Hasan Paşa, Çorumludur ve erlikten Paşalığa yani Generalliğe yükselen nadir kişilerdendir. Tarihe ''Çırağan Baskını'' darbesini engelleyen kişi olarak geçmiştir Yedi Sekiz Hasan Paşa. Bu topraklar üzerinde bir darbenin gidişatını değiştiren ''Çerkes Hasan'', bir darbeyi engelleyen ''Yedi Sekiz Hasan Paşa'' ve 15 Temmuz 2016 gecesi bir başka darbeyi engelleyen ''Ömer Halisdemir'', fikir bombasından aldığı şarapnel parçalarıyla sakat doğmamış ve GDO'lu ithal fikirlerle zehirlenmemiş olanlar tarafından asla unutulmayacaktır.


''Ama Boğaz Köprüsünde askerlerimizi kemerle dövdüleeerrrr, öldürdüüüleeerrrrr, kafasını kestileeerrrrr !!!!! ÜNLEMMMM !!!! ÜNLEMMM !!! '' kafasından, gözlüğünden, penceresinden bakanlardan bir tanesinden bile bu tarz şeyleri anlamasını beklemeyin, bakın uyarıyorum sizi. Bunlar fikir bombasının bu topraklardaki hala nefes alan artçı etkileridir. Onlar, oturdukları mekanda Kürtçe şarkı çıktığında ''kapatın şunu burası Türkiye Cumhuriyeti !!!! '' diye salya sümük akıtan, fakat iki dakika sonra aynı mekanda Rihanna, Eminem, Justin Bieber, Lady Gaga çıktığında ''ooo ses veeerrrr, yiiihhuuuuu, benim şarkıımmmmm :)))))))))))))))  '' diye ego ve özentilik orgazmı yaşayan, iki yüz''süz'' (iki yüzlü, fakat yüzlerinin her iki tarafı da diğerinden daha yüzsüz), fikir bombası çocuklarıdır.

Yedi Sekiz Hasan Paşa
Lafa gelince sosyal paylaşım sitesindeki hesabının önüne ''TC'' yazar, fakat ''TC''ye karşı yapılan batı menşeili her türlü hakarete hatta darbeye karşı selam durur bu gibi terliksi tek hücreliler. Saat 10 civarı ''Aha Tayyib'in ebesini belliyolaaarrr huhahıhooo XD XD '' diye orgazm çığlıkları atar, ertesi gün darbe önlenince ''ya bu devirde ne darbesi, biz tüm darbelere karşıyığaazz !! ÜNLEMM '' der bu gibi kafadan bacaklı fikir dölleri.


Çerkes Hasan'lar, Yedi Sekiz Hasan Paşa'lar, Ömer Halisdemir'ler, Sabri Ünal'lar ve iki yüz sonra ilk defa bir darbeyi engellemiş olan daha niceleri, virüs bulaşmamış kafalara ve kalplere sahip olan bu vatanın ve bu toprakların evlatları tarafından asla unutulmayacaktır.


Lakin yalnızca Çerkes Hasan'ı değil; hüseyin avni'leri de, midhat paşaları da;
Yalnız Yedi Sekiz Hasan Paşa'yı değil ; ali suavi'leri de;
Yalnız Ömer Halisdemir'i değil ; semih terzi'leri de unutmayacağımızı bir not olarak eklemek ve bir sonraki yazıda tekrar görüşmek üzere sevgili tank durdurucu arkadaşlar....


Bu arada unutuyordum, Çırağan Baskını adında bir mini dizi yaptı TRT birkaç sene önce. Çok keyifli ve kaliteli. İzleyin. Link

Çırağan Baskını Tanıtım

21 Temmuz 2016 Perşembe

DEMOKRASİ ŞEHİDİ Mİ?


Esselamu aleyküm.

İki yüzden fazla şehidimiz var malumunuz. Binlerce yaralı var ve şehid sayısı da sürekli artıyor. İki tane ağaç kurtaracam maskesiyle değil, vatanı kurtaracam iradesiyle ayağa kalkanların, sokağa çıkanların verdiği mücadele de, kayıplar da, kazanımlar da bir olmaz elbette ki.

''Sulh istiyoruz, barış istiyoruz, biz özgürlük mücadelesi veriyoruz bik bik bikk'' diye saniye içinde birkaç milyar tiwit atan ve milleti kendilerine destek olmaya çağıran, televizyon vasıtasıyla ünlü olmuş o paralı askerlerden herhangi bir ses duyan var mı sahi?


Bakın o zaman da söyledim, şimdi de söylüyorum. Bu ülkede ünlü olabilmek, şarkı söyleyebilmek, filmlerde oynayabilmek belli başlı bazı şartlara bağlıdır. Bu 100 yıldır böyledir. Bu yüzdendir ki, ünlü olmuş o isimlerin %99 kadarı her zaman aynı görüşte, aynı safta, aynı cephede olmuşlar ve aynı şeyleri savunmuşlar veya karşı çıkmışlardır. Bunun hakkında yapılması gerekenler manifestosu yazacam inşallah.


Şehid kelimesini ayağa düşürmeyin canlar. Bu kelime, bu dünyaya gönderilmiş ve insanlığa öğretilmiş en büyük ve içi en dolu birkaç kelimeden biridir. ''Allah'' diye bir kelime vardır, kelimelerin en büyüğü, en dolusu, en yücesi, aşkın tanımı.. ''Peygamber'' kelimesi vardır, Sevgilinin (Allah) kainata gönderdiği en yüce varlıklardır onlar. Sonra ''Şehid'' kelimesi vardır. Allah için, Sevgili için, kendisindeki en değerli ve verebileceği en son şey olan canını vermiş olanlar için kullanılır.

Yani birincisi, ''Şehid'' kelimesi İslami bir terimdir. Müslüman olmayanlar için kullanılmaz. Yani İslam'a yobazlık, gericilik, bağnazlık diyenler, ''bu devirde şeriat mı oluuaarr''cılar, İslam'a karşı mücadele verirlerken kalkıp da Şehid kelimesini kullanamazlar.

Şehid ancak Allah için olunur
Mesela yol haritalarını Darwinizm, Marxizm, Leninizm gibi manyetiği bozuk pusulalara bağlamış olan komünistler, kendi şirinler köylerindeki kayıplarına tutup da ''Devrim Şehidi'' diyemezler. Kendi kayıplarını tanımlamak ve onurlandırmak için bile İslami terimlere ihtiyaç duyan vasıfsız ve nasipsiz kafalarla dolu etrafımız maalesef.

Şehidlik, Allah ve Allah'ın emirleri için kendi canını vermiş olanlara denir. E haliyle bunun birinci şartı da Müslüman olmaktır. Kendisine Allah'ı değil de; Darwin'i, Marx'ı, Lenin'i pusula edinenler bir kere Müslüman değillerdir ki Şehid olabilsinler.

Vatan kavramı da İslami kavramlardan olduğu için, vatanını korumak için can verenlere de Şehid denilir. Lakin bunda da yine Müslüman olma şartı vardır elbette ki. Yani adam vatanı için can verdi ama Müslüman değil, şehid olamaz.


Meselenin aslına gelirsek, ''Demokrasi Şehidi'' diye bir şehidlik türü, tarzı, bölümü, vardiyası, iş bölümü falan filan yoktur. Şehidlik, tekrar söylüyorum, Allah için yapılan, Allah'ın dini için yapılan mücadelenin sonundaki vuslatın adıdır. İnsan eliyle yapılmış ve İslam'la birebir olarak örtüşmeyen bir sistem için ölen insanların tanımı değildir şehidlik.


Demokrasi İslam'a uymuyor mu peki?

Şimdi demokrasi İslam ile tamamen zıt değildir. Çoğunluğun istediğinin olması manasına gelir demokrasi. Bir şey yapılacaksa, edilecekse halka sorulur, halk ne istiyorsa, neye göre ihtiyacı varsa ona göre bir şeyler yapılır veya yapılmaz. Mantıklı.


Lakin İslam'da doğru, ona inananların sayısıyla teşekkül etmez. Bir şey doğruysa doğrudur, yanlışsa yanlıştır. Bir yanlışı halkın çoğunluğu doğru kabul ediyor diye, o yanlış artık doğru olmaz asla. Mesela çoğunluk toplansa ve ''biz alkolün ve domuz etinin artık şuralarda şöyle satılmasını istiyoruz, camileri de kapatıcaz'' dese, bu şimdi İslam'a uyar mı?

O kafada bakarsak bütün peygamber demokrasi düşmanı insanlar oluverir bir anda. Hz. Nuh'a bakın mesela, bin yıla yakın yaşamıştır ama kendisine inananların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Hz. Muhammed sav'e o dönem inananların sayısı üç beş kişidir. Halkın çoğunluğu şöyle istiyormuş diye bir doğru yürürlükten kalkamaz.

Diğer meselelerde gayet yerinde ve uygun bir kavram ve uygulamadır demokrasi denilen şey. Ama dediğim gibi, ''İslami yönetim şekli demokrasidiiiirr'' diyen beyinsizlerin ağızlarına terlik fırlatın ve uzaklaşın.


Kaybettiğimiz o insanlara gelince...
O insanlar ''demokrasi sistemini kurtaralım, aman saltanat falan gelir'' diye şehid olmadılar. ''Benim canım demokrasiye feda olsunnn'' diye bağırarak da şehid olmadılar. Ki amaç yalnızca bu sistemi korumak ise, o kişiye şehid de denmez.

Bu insanlar ''vatan'' uğruna ve ''Allah'' uğruna şehid oldular. Bu yüzden ölürken ''Allahu ekberr! '' diye bağırdılar. Kimse başı sonu kırık, kendi içinde bir sürü eksiği ve çelişkisi olan insan eliyle yapılmış bir sistemi korumak için sokağa çıkıp, tankların altına yatıp, canını feda etmedi.

Canını feda edenler bu sistem için değil, vatan millet ve Allah uğruna canlarını feda ettiler ve ''Şehidlik'' mertebesi kazandılar. Şehid kelimesini tanımlamak için bu tarz insan eliyle yapılmış şeylerden destek almaya gerek yok. Ki caiz değildir bu.

Onlar Vatan şehididir, Allah'ın şehididir. Şehidlerdir. Bu tanım yeterli. Demokrasi Şehidi diye bir saçmalık olamaz. Biz demokrasi nöbeti değil, vatan - millet nöbeti tutuyoruz, başımızdakilere ve eline mikrofonu alıp sürekli ''demokrasi nöbetindeyiiizz'' diyen kardişlere duyurulur.


''Darbe'' kelimesinden daha çok kullanılır oldu bu ''demokrasi'' kelimesi. Ve benim çok sinirimi bozmaya başladı. Neyse.

Tekrar görüşmek üzere...

20 Temmuz 2016 Çarşamba

O, ÇERKES HASAN


Selamun aleyküm tankın altına yatıp, askerlerin aylarca kullanmayı öğrendikleri o tankları 10 dakikada sürmeyi öğrenen, caps tadında hayat yaşayan ciğersizler.

''Ben, Çerkes Hasan'' adında bir yazı yazmıştım, hatırlarsınız. Bu yazıyı da Filinta'ya senaryo yapmıştık birkaç bölüm. Hatırlanmaya değer insanları, aciz ve küçük elimizden geldiğince bizlere hatırlatmaya çalışıyoruz işte naçizane.


Resimde gördüğünüz bu yiğit Çerkes Hasan.
30 Mayıs 1876'da Sultan Abdülaziz kendisine yapılan bir askeri darbe sonrasında tahttan indirilmişti ve hal edilişinden yalnızca beş gün sonra 4 Haziran 1876'da suikast ile şehit edilmişti. Çerkes Hasan da bu darbenin karşısında tek başına durmuştu ve Midhat Paşa'nın evinde toplanan darbeci paşaların toplantısını onca korumaya rağmen aşmış ve darbenin başındaki Serasker yani Genel Kurmay Başkanı Hüseyin Avni Paşa'yı silahını çekerek öldürmüştü.


Arkasına 10 veya 20 kişi almamıştı Çerkes Hasan. Veya Hüseyin Avni Paşa'yı bugünkü tabirle ''tenhada kıstırmamıştı''. Beline beylik silahını takmış, koskoca bir Sultan'a darbe yapıp ardından da öldürebilen paşaların hepsinin bir arada bulunduğu bir yere, dönemin en güçlü adamı Midhat Paşa'nın konağına gitmişti.


Orada gözünü kırpmadan silahını çekip, dönemin Genel Kurmay Başkanı olan Hüseyin Avni paşayı, tüm darbeci paşalarının gözlerinin önünde öldürmüş ve bir anlamda darbe sonrası olayların seyrini değiştirmişti.


Filinta dizisinde de bu sahne ve Çerkes Hasan canlandırılmıştı yukarıdaki videoda gördüğünüz üzre.
Dizinin devam eden bölümünde ise Çerkes Hasan apar topar mahkemeye çıkarılmış ve derhal idama mahkum edilmişti.


İdam kararı açıklandıktan sonra şöyle demişti Çerkes Hasan;

''Bir Çerkes Hasan ölür, bin tane dirilir ! ''


'' Allah bu halkı tüm darbecilerden korusun! '' diye de dua etmişti. Sonra da apar topar asılmak için darağacına götürülmüştü. Orada da şöyle demişti ;

'' Uğruna öldüğümüz bu vatanın torunları elbet bir gün bizi anlayacaklar. Vatan sağ olsun. ''


'' Bir Çerkes Hasan ölür, bin tane dirilir'' derken Çerkes, bildiği bir şeyler vardı elbet. Dediği gibi oldu çünkü. 15 Temmuz akşamı başlayan darbe girişiminde Tuğgeneral semih terzi, darbenin en büyük ayaklarından biri olan Özel Kuvvetler Komutanlığını 20 tam teçhizatlı askerle basar ve ''Bundan sonra komutan benim! '' der.

semih terzi
Orada bulunan Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halisdemir ; ''Bizim komutanımız Zekai Aksakallı'dır. Komutanımın emridir, kimseyi içeri alamam'' deyince ; ''Yönetime el koyduk, darbe yapıyoruz ve bundan böyle komutan benim, herkes benden emir alacak! '' diye bağırır Semih Terzi.

Bunun üzerine Astsubay Ömer Halisdemir o an, oracıkta hiç tereddüt etmeden silahını çeker ve tuğgeneral rütbesi taşıyan cuntacıyı tam alnının ortasından vurur. Tek başına. Onlarca silahlı askerin önünde..

Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halisdemir
Tıpkı Çerkes Hasan'ın tek başına, onlarca askerin ve paşanın gözleri önünde cuntacı, darbeci Hüseyin Avni Paşa'yı gözünü bile kırpmadan, tek başına çekip vurması gibi.


Bu vakıayı duyduğum an aklıma Çerkes Hasan geldi. İçimden dedim ki; ''Gerçekten de Çerkes Hasan'lar hala var. Çerkes Hasan'lar asmakla, kırmakla tükenmez.'' 


Sultan Abdülaziz'e yapılan darbe sonrası, Çerkes Hasan'ın darbenin askeri lideri Hüseyin Avni Paşa'yı öldürmesi ve Astsubay Ömer Halisdemir'in, Özel Kuvvetler Komutanlığını ele geçirmeye gelen semih terziyi öldürmesi, neredeyse tamamen aynı etkiyi yaratmıştır. Yani darbe sekteye uğramıştır ve psikolojik ters etki yapmıştır.


Yani bir Çerkes Hasan öldürdüler, binlerce Çerkes Hasan dirildi. Şehitlik zaten böyle bir makamdır. Birileri öldükçe azalırken, biz öldükçe çoğalırız. 15 Haziran 1876 yılında bir Çerkes Hasan astılar, 15 Temmuz 2016'da da bir Çerkes Hasan-Ömer Halisdemir'i kurşuna dizdiler. Yalnız ikisini de öldüremediler. Bu Çerkes Hasan'lar, Ömer Halisdemir'ler yerlerini bir sonraki Çerkes Hasan'lara, Ömer Halisdemir'lere bıraktılar yalnızca. Devir teslim yani.


Bu arada Sultan Abdülaziz'e yapılan darbe ile bu darbe girişimin arasındaki benzerlikler dikkatinizi çekti mi? Askerlerin örgütleniş hali? Bi daha bi okuyun; Link


Darbe girişimi hakkında da yakın zamanda birkaç yazı yazıcam inşallah. Yalnızca olayların birazcık daha netleşmesini bekliyorum. Lakin şu kadarını söyleyeyim, birinci ağızdan, darbenin tam olarak içinden görüştüğüm ve bildiğim birkaç kişiden bizzat bazı şeyler duydum ve gördüm, onların hepsini toparlayıp öyle bir yazı yazmak daha doğru.

İrtibatta olduğum kişilerden bir tanesi Fetö denilen örgütün bir önceki darbe girişiminin başındaki en kilit isimlerden bir tanesi, bir sonraki yazıda ismini yazıcam. Kendisi zaten gazetelere ve haberlere de demeç vermeye başladı. Diğeri ise cumhurbaşkanının korumalarından bir tanesi.

Birkaç güne tekrar görüşmek üzere, boş zamanlarında tank süren sevgili ciğersizler.


16 Temmuz 2016 Cumartesi

DUYURU !


Selamun aleyküm.

Her şeyden önce ilk söylemek istediğim şey şu canlar, bu işte kullanılan erlerin minimum %95'inin hiçbir şeyden haberi yok. Geceden beri bir sürü askerle de polisle de konuştum, erlerin bir cacıktan haberi yok. Neredeyse tamamına tatbikat olduğunu, Işid ve Pkk operasyonu olduğunu söylemişler. Ve adamların gerçekten bir şeyden haberi yok.

Ama haberi olanlar da, bu işi kendi isteği ile yürüten erler de gayet ve gayet mevcut. Kimse ''tatbikat var'' deyip TRT binasını işgal edip, eline ''TSK yönetime el koymuştur'' diye kağıt tutuşturup onu okutmaz. Veya halkın üzerine içinde bulunduğu tankı sürüp göz göre göre insanları ezmez.


Zaten hava yollarının büyük kısmı tamamen bu işin içinde. Zira dediğim gibi bu işten haberi olmayan insanlar meclise, Beştepe'ye ve insanların üzerine bomba atmaz. Bunların tamamı bilinçlidir. Amma ve lakin dediğim gibi, aralarında çok sayıda habersiz er var.

Şuanlık 161 şehit var. Bu işten sorumlu olan herkesin tek tek asılması için gerekirse referanduma gidilmeli. Yalnız, hiçbir şeyden haberi olmayan zavallı erlere ayrı bir muamele olmalı. Kalkıp habersiz adamları orda öldürmeyin abi. O 161 insanı öldüren, bizim burnumuzun dibine bomba atan şerefsizlerin tamamı sallandırılsın, ama birçok darbede olduğu gibi, er kısmının birçoğu habersiz.


Ha bi de, şu Gezi'ci tayfaya bakıyorum şuan, gülmekten şimdi bi daha tuvalete gidecem, birkaç saat daha tuvalette kalacam hacı. İki ağaç için ülkeyi yakan beyinsiz sürüsü, şimdi kalkmış ''ya bu halk ne kadar vahşiieeeee, askerlerin kafasını kesmieeeeşşş, aayyyyy çok şey yhaaa !!! '' diye bik bik bik konuşmaya başlamışlar. Gezide kendilerine su sıkan polislerin ebelerini belleyip, insan üzerine tank süren, silah sıkan ve bomba atanları görünce ''ayy inanamıyoraaaammmm, vahşieee !!! ''  diye fok balığı gibi konuşan salyalı sümükler, bi uzayın. Tam olarak nasıl beyinsiz ve binbir suratlı olduklarını da bir sosyal deney ile test etmiş ve milyonuncu kez kanıtlamış olduk. Bu malları konuşmak zaman kaybı zaten, salla onları.


Şunu tekrarlamak istiyorum, aman diyorum bak abi, bu erlerin minimum %95 kadarının hiçbir şeyden haberi yok. Adam gözümün önünde ağladı ''bizim bir şeyden haberimiz yok'' diye. Şuan tek duyurum budur. Daha yeni uyandım zaten. Erler kandırılmıştır. Bu iş ortaya çıkmaya başladıktan sonra birçoğu teslim oldu zaten. Teslim olmayıp, diretenler de aynen devam edenler de aynı şekilde suçludur  bak onu da diyim. Ama üzerinde asker üniforması gördüğünüz herkese saldırmayın Allah aşkına.


İşin enini, boyunu, nedirini değildirini konuşuruz inşallah.



Mesela bu resimde gördüğünüz şerefsizler, milletin tepesinde uçak uçurup, oraya buraya bomba yağdıran it sürüsünden yalnızca birkaç tanesi.

Şu videoda da sivillerin üzerine ateş açan askerleri görebilirsiniz.

Hadi tekrar konuşmak üzere canlar..