30 Kasım 2014 Pazar

HARF İNKİLABI


Selamın aleyküm.

Birçok yerde, birçok insanla tartıştığım bir konuyu biraz da sizinle muhazara etmek istiyorum. Birçok meselede hemfikir olduğumuz okuyucularım da var, birçoğunda uzlaşamadığımız okuyucularım da.. Ve böyle olmasından dolayı da çok müteşekkirim aslında. Gerek düşündüğüm ve inandığım şeylerde o kadar da yalnız olmadığımı görüyor, gerekse de muhalif olanlardan gelen farklı fikirlere kulak veriyor ve farklı yönlerden de bakabiliyorum.

Bugün bu yazıda yapacağım şey de, her zaman olduğu gibi, doksan senedir maruz kaldığımız bir hipnozdan uyanmamız için bir parmak şıplatma olacak.


Çok fazla tabusu olan insanlarız. Dogmalarımız var ve onlar hakkında yapılan yorumlara bile katlanamaz hale gelmişiz. Ama benim buradaki amacım, bir taraftan her yerde ''sistem kötü'' eleştirileri ile başlayan ve sisteme dair her şeyi yerden yere vuran insanların, diğer yandan bu sistemin kurucularına ve sahiplerine asla ve kat'ha laf ettirmediklerinin farkına varmalarını sağlamaya çalışmak.


Fikirleri değişir değişmez, savundukları şeyleri yine savunurlar veya savunmazlar bu önemli değil. Önemli olan şey, inandığı ve savunduğu şeyleri doğruları ve yanlışlarıyla kabul etmeleri. Kısacası kıvırmamaları.


Bu yazının konusu harf devrimi. Başlıkta bir sorun arıyorsanız eğer, aramayın. Başlık gayet düzgün..
Nedenleri, sonuçları ve bu konunun önemi hakkında Dil Savaşları ve Asimilasyon isimli bir yazı yazmıştım. Lakin yine de bazı şeyler konuşmak istiyorum bu konuda. Çünkü biliyorum ki benim karşılaştığım tarzda muhalefetlerle siz de karşılaşıyorsunuz ya da karşılaşacaksınız. Bunun yegane sebebi de ülkemizdeki muhalefet anlayışının tamamen aynı olması. Asla farklı bir muhalefet söz konusu değil bu ülke topraklarında. Bir şeyleri savunanlar, savundukları şeyi yanlışlarıyla da olsa körü körüne savunuyorlar çünkü.


Onlar için savunma yöntemi, bugüne kadar kendilerine öğretilenleri tekrar etmekten başka hiçbir şey değil. Yüz yıldır klişeleşen şeylerle bir şeyleri açıklamak, bir şeyleri savunmak istiyorlar. Tıpkı ''Atatürk olmasa babanı tanımazdın'' diye kargaların bile güldüğü şeylerle yapılan muhalefet gibi. Bu gibi insanların babalarını Mustafa Kamal belirlemiş olsa gerek ki, öyle diyorlar sürekli.

Hipnoz devam etmekte
Her neyse.

Harf devrimi denilince muhaliflerin, muhalefet temelleri asla değişmez;

1. Okuma yazma zordu
2. Türkçe konuşup, Arapça yazmak zordu
3. Arap harfleri Türkçe'deki sesleri karşılayamıyordu
4. Çağın şartları bunu gerektiriyordu
5. Arap harfleriyle ticaret yapmak zor oluyordu, bütün Avrupa Latin alfabesi kullanıyordu
6. Biz Arap mıyız Arap alfabesini kullanalım
7. Arap harfleri gelişmeye engeldi
8. Atatürk olmasa babanı tanımazdın
9. Çok sıkıldım
10. Yerim çok dar
11. Senden çok var.


Şimdi öncelikle okuma yazmanın Arap harfleriyle zor olması konusundan başlayalım.
Okuma yazma Arap harfleriyle asla zor falan değildi, zira bugünden örnek vermek gerekirse; bizler kışın okulda, eğitim sisteminin bize dayattığı şekilde Latin alfabesini öğrenerek büyüdük, fakat yazları da Kur'an kurslarında Arap harflerini ve Kur'an okumasını öğrendik. Ve ellerimizdeki o Elif-Ba kitaplarıyla alfabe öğrenmemiz birkaç haftamızı aldı en fazla. Anlama kıtlığı yaşayanların bile maksimum bir ayda öğrendiği bir alfabe idi Arap alfabesi. Üstelik bir de Latin alfabesi biliyorken..


Kaldı ki, bu millet İslam'a geçtiğinden beri Arap harflerini kullandı. Yaklaşık 1200 yıl boyunca kullanılan bu alfabe, 1200 yıl boyunca hiçbir sorun oluşturmadı da, İslam Birliğinin ve Müslümanların yeryüzünden silinmesinden sonra mı sorun teşkil etmeye başladı?

1200 yıl boyunca kimse bu alfabenin zor öğrenilmesinden şikayetçi falan olmadı da, bir anda alfabenin zor olduğuna mı karar verildi?


Yapmayın Allah aşkına. Beş yaşındaki çocukların bile bu alfabeyi çok ama çok rahat ve kolay bir şekilde öğrenip, Kur'an okumaya başlaması bu alfabenin yeterince kolay olduğunu kanıtlamıyorsa, daha ne kanıtlayacak?


Hele ki, bize okulda öğretilen şu mantık ucubesine ne demeli;
''Türkçe konuşup Arapça yazmak çok zor oluyordu.''

Bu ifade, bir milleti ve bir nesli tam anlamıyla geri zekalı yerine koymaktır. ''Siz o kadar geri zekalısınız ki, size her boku söyleriz çünkü sorgulamadan inanır ve onu savunursunuz'' demektir bu. Zira aynı şekilde bizlere Latin alfabesini ''Yeni Türk Alfabesi'' olarak yutturmadılar mı yıllarca?


Arapça yazmak ile Arap alfabesini kullanmak ayrı şeylerdir.
Arap harflerini kullanarak İngilizce kelimeler de yazabilir ve okuyabilirsin. Zira Libyalı ve Suriyeli olan bazı arkadaşlarım aynen de öyle yapıyor. Kaldı ki bilakis Latin alfabesi Türkçe'deki sesleri tam olarak karşılamaz.

En basitinden bir örnek vereyim; Buse kelimesini nasıl okuyoruz? Buse diye mi, yoksa Buuse diye mi? Çift ''u'' var di mi okurken, aynen öyle. Hakan kelimesi? Haakan diye telaffuz edilmiyor mu? E hani nerede Latin alfabesinin Türkçedeki mükemmel uyumu? Ve bunlar benim aklıma ilk etapta acele ile gelen örnekler, üzerine düşünsem boyum kadar bir liste bile yaparım.
Yani mesele bu da değil.


Çağın gerekleri, ticaret ve gelişme meselesine değinirsek kısaca;
Bu üç değerlendirme de yine saçmadır. Zira alfabenin ne çağ ile, ne ticaret ile ne de gelişme ile uzaktan yakından alakası olamaz. Eğer alfabe bunlara engel olsaydı, Japonya ve Çin o tuhaf alfabeleriyle şuan dünyanın en büyük teknoloji üssü ve ticaret devi olamazlardı. Haksız mıyım?

Çin dünyanın bir numaralı ticaret merkezi. Dünyanın her yerine kendi mallarına ihraç ediyorlar. Fakat kullandıkları alfabe, bizim bildiğimiz türden alfabe bile değil. Acayip acayip şekiller. Peki bu alfabe Çin'in ticaretine engel oldu mu? Şuan dünyanın tartışmasız bir numarası Çin bu konuda.


Japonya'ya gelecek olursak, kendileri de dünyanın teknoloji merkezi. Bütün batılı ülkelerden çok daha gelişmiş bir teknolojiye sahip. Bütün dünyaya teknoloji pazarlıyorlar. Peki Japon alfabesi bu gelişime, bu teknolojiye herhangi bir sınır veya engel getirdi mi?


Tabii ki hayır. Çünkü alfabenin bunlara engel olduğunu söylemek kara cahillikten ve halkı da geri zekalı yerine koymaktan başka bir şey değildir. Hakeza şuan Arap ülkeleri, dünyanın en zengin ülkeleri. Dünyanın finansal merkezi kesinlikle Arap ülkeleridir. Hatta son zamanlarda Avrupa ve Amerika'daki bütün futbol kulüplerini satın almaya başladıklarını ve petrol yataklarının neredeyse tamamına sahip olduklarını hatırlarsak, kullandıkları Arap alfabesinin yine bu gibi şeylere engel olmadığını görürüz.


Peki amaç neydi?
Bunu İsmet İnönü'den, yani bu devrimi yapan iki adamdan biri olan kişiden tekrar dinleyelim;

''Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Okur-yazar oranının düşük oluşunun yegane sebebi, alfabenin öğrenilmesinin zor oluşu değildi. Devrimin temel gayelerinden biri; yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı.. Böylece yeni nesiller eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazıyla çıkan eserleri de biz denetleyecektik.. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunamayacak; dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.''


Mesele tamamen bundan ibarettir. Bundan başka hiçbir gaye aramak gerekli değildir, abesle işgaldir. Rusya'da komünist devrim oldu, fakat harfleri değiştirmediler. Tarihlerini ve kültürlerini özünden bu kadar mesnetsiz ve gereksiz yere koparmadılar. Müslümanlar bin yıl dünyaya hükmetti, fakat batılılar veya uzak doğulular alfabelerini ''e çağın gerekleriiiii'' diye asla değiştirmediler. Kimlerin diliyle ve diniyle oynandığını bilmek istiyorsanız, Ortadoğu ve Afrika haritalarına ve tarihlerine bakın.


Afrikalarının dinleri de dilleri de ellerinden alındı Ortadoğu'da aynı şey tarihle ve ekonomi ile yapıldı. Şimdi geriye baktığımızda 1923'ten öncesi yok edilmiş bir tarih tezimiz var. Kendi tarihimizi yabancılardan öğrenmek zorunda kalıyoruz. İngiltere ve Fransa'ya gidiyor ve dönemin eserlerini ve arşivlerini arıyoruz, elimize alıyor ve okuyoruz. Fakat kendi tarihimizi kendi arşivlerimizden çıkarmak bir yana dursun, çıkardığımızda anlayamıyoruz.


İsrail diye bir ülke kuruldu ve harf devrimini tersine yaptılar. Kendi alfabelerini yani İbranice'yi kullanmaya başladılar. Ayrıca şunu eklemezsem çok ayıp ederim; harf devriminden sonra dahi Mustafa Kamal bile eski yazıyı kullanmıştır. Hatta ve hatta Aziz Nesin bile yazılarını önce eski yazıyla yazmıştır. Yeni yazının düşüncenin akışını bozduğunu ve yazmanın daha zor olduğunu söyler Aziz Nesin.


Yazıyı bazı yazar ve düşünürlerin sözleriyle bitirelim;

''Bir milleti işgal etmek isterseniz, askeri istilaya lüzum yoktur. Tarihini unutturmak, dilini bozmak, dininden uzaklaştırmak ve dolayısıyla manevi değerlerini ve ahlakını yozlaştırmak kafidir. Yeryüzünde bir tek memleket gösterilemez ki, orada gençler kazara milli kütüphanelerine girerlerse, bir tek eser okuyamadan gitsinler. Böyle bir katliam hiçbir memlekette ve hiçbir memleketin tarihinde yoktur.'' Peyami Safa, Arap Harfleri


''Her ülkenin alfabesi Kutsal Kitabının alfabesidir. Tek istisna Türkiye. Kendi Kutsal Kitabını okuyamayan tek millet bizim milletimiz. Bu adamlar alfabeyi neden değiştirdiler? Bilim ve teknikte ilerlemek, kalkınmak için. Oysa kalkınmanın alfabeyle alakası yok. Güney Amerika ülkelerinin tamamı Latin alfabesi kullanır, hepsi de geri kalmış durumda. Oysa Japonlar 1500 harflik alfabeleriyle ilerledi, kalkındılar. Şu bir gerçek, harf devriminin tek bir gayesi vardı; Milletimizi dininden tarihinden ve kültüründen koparmak.'' Metin Köse, Aynadaki Kemalizm


''İslam harflerinin ilerlememize mani olduğunu ileri sürenler, Avrupa'nın bizi yok etmeye karar vermiş yazarlarıydı. Bir Volney, bir Baron de Tott vs. İslam'a düşmandılar. Başlıca hedefleri bizi tarihimizden, irfanımızdan bir kelimeyle İslam'dan kopartmaktı. Bu bedbaht telkinler önce birçok dürüst Türk münevverini de büyüler gibi oldu. Sonra meselenin vahametini kavramakta gecikmediler.'' Cemil Meriç, Kültürden İrfana


''Eğer medeniyet, milli gelir alfabeyle artsaydı; Ruslar, Çinliler, Japonlar alfabe değiştirirdi. Kendi alfabesini değiştiren hiçbir millet yok. Olmayacak da. Öyleyse bu çılgınlığın sebebi ne?'' Cemil Meriç, Sosyoloji Notları ve Konferansları


''Bu milletin bütün kütüphanelerini yaktılar. 1929'da ilk mektebi bitiren nesil, kendini bir çöl ortasında buldu. Yeniden başladı alfabeye ve ölünceye kadar alfabede kaldı. Sonraki nesiller hep aynı yokluk, hep aynı sefalet içinde çırpındılar. 1929'da okuma-yazma bilenler, 1930'da analfabet (okumaz-yazmaz) durumuna düştüler. Ve kendilerine zorla kabul ettirilen dili çelik korse gibi, bir Çinlinin ayakkabısı gibi, ezip büzen bu yabancı harflere hiçbir zaman ısınamadılar. Yeni nesiller ise 10-15 yılda şişirilen, sözde milli, bir kütüphane buldular. Ama bu kitapların dili boyuna değişiyordu. Her maskaralığı alkışlamaya zorlanan ve bu şakşakçılığı bir refleks, bir insiyak gibi uzviyetine sindiren şamar oğlanı burjuvazi!'' Cemil Meriç, Jurnal


''Osmanlı rahatsız ediyordu Mustafa Kemal'i. Silinmesi gereken bir vesika idi yakın tarih. Mazi, zaman zaman gevezelik ediyordu. Dil devrimi, Selanik'in İstanbul'a isyanıdır. Osmanlı ordusu, Osmanlı teşkilatı, Osmanlı mirası yok edilemezdi. Ama nesillerin birbirleriyle olan devamlılığı bozulabilirdi. Harf inkılabı 600 yılı rafa kaldırdı. Ve tarihsiz bir memleket ibda etti.'' Cemil Meriç, Mağaradakiler 


''Kemalist modernleşme hamlesinin önemli köşe taşlarından biri olan harf inkılabı, toplumun genel kültür düzeyine katkı bulunmaktan çok. Halkın tarih ve dinle ilişkisini kesmekte işe yaradı. Böylece geçmişle bağlar, devlet ve devletin istediği tarzda ilgilenen tarihçiler tarafından kullanılmaya başlandı. Bu tarihçilerin esas işlevleri ise ''kozmopolit, karışık, şarklı, geri'' olarak niteledikleri Osmanlı kimliğinin yerine; ''etnik açıdan saf, dünya görüşü açısından laik, batılı, modern bir Türk kimliğinin üzerinde yükselecek Türk-Ulus Devleti inşa etmekti.'' Ayşe Hür, Öteki Tarih


''Latin alfabesi, dil devrimi, modern hukuk, laik eğitim gibi düzenlemeler, ''ilmiye sınıfı''nın yerine yeni bir ''aydın tipi'' yaratmayı başarmıştır. Bu inkılapların yarattığı yeni hizmet alanları sayesinde, söz konusu kesim maddi çıkarlar aracılığıyla Bonapartist rejime bağlanabilmiştir. Böylece geniş kitleler üzerinde sınırlı da olsa, bir otorite ve saygınlığa; dolayısıyla da ayrıcalıklara sahip olan bir kesimin yaratılması, bunlar aracılığıyla değişik toplum kesimlerinden kısmi bir destek sağlanabilmesine olanak vermiştir. Bugün aydınların büyük bir bölümünün Kemalizme bağlılıkları ve Kemalizmin gönüllü taşıyıcısı olmaları, ideolojik bir yanılsamadan çok, bu olguyla doğrudan ilgilidir.'' Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası


Hilafet Düşerken'de bahsettiğim on yıllık İngiltere ve Fransa denetiminde ve gözetiminde yapılan devrimlerdir bunlar, hatırlayın. Haim Naum'un; ''Ben size Türklerin dinlerini ve tarihlerini ayaklar altına alacaklarını garanti ediyorum'' derken kastettiği tam olarak da bu değil miydi? Lord Curzon'un; ''Türklerin maneviyatlarını yıktık, bir daha asla kendilerine gelemeyecekler.'' derken, kastettiği tam olarak bu değil miydi?


Kendi tarihine düşman bir nesil yetiştirildi. Osmanlıca denildiğinde hemen muhalefete geçen, 1200 yıllık tarihine ideolojik bir bakışla bakıp düşman kesilen bir nesil yetiştirildi. Batılılar topraklarımıza geldi ve ''Osmanlıca harfler sizi geri bıraktı, İslam sizi geri bıraktı'' dediler ve 1200 yıllık bir tarihi elimizden çekip aldılar. Biz eski harfleri unuturken ve devlet zoruyla evlerdeki eserler bile toplatılırken, batılılar bizim binlerce yıllık eserlerimizi aldılar ve bu bilgileri kullandılar.


Orta Asya'dan Anadolu'ya, Avrupa'ya, Afrika'ya kadar hükmetmiş ve buralardaki medeniyetleri bünyesinde bulundurmuş bir medeniyetin binlerce yıllık tarihi, bir gün içinde tamamıyla yasaklandı. Roma İmparatorluğu ve medeniyeti üzerine kurulmuş bir imparatorluk, sürekli üzerine bir şeyler eklemiş ve kendisini büyütmüş bir medeniyet; sözde çağdaşlaşma ve modernleşme adı altında yok edildi. Paralı efendiler de buna ''ne güzel devrimdir'' dedi.


Tasavvur etmek istiyorsanız, aynı olayı bugüne kopyalayıp yapıştırın. Bugün kesin bir kararla Latin harflerinin tamamen yasaklandığını ve Arap harflerinin, ya da dünya teknolojisinin yönetici olan Japon harflerinin kullanılmaya başlanacağını bir düşünün. Şimdi diyeceksiniz ki; ''E doksan senelik verdiğimiz tüm o eserler, o yazarlar, şairler, tiyatrolar, arşivler, tüm edebiyat eserlerimiz ne olacak? Biz Necip Fazıl'ı, Nazım Hikmet'i, Cemal Süreya'yı, Cemil Meriç'i ve daha tüm diğer bilim adamlarımızı okuyamayacağız!''


90 senelik bir tarih için üzülecek misiniz?
Ben size 1200 yıllık bir medeniyet tarihinden bahsediyorum..

Ondan sonra mikrobu ilk keşfeden bilim adamı olan Akşemseddin'i yalnızca bir din adamı olarak bilirsiniz, çünkü bir tane bile kitabını alıp okumamış, okuyamamışsınızdır. Bilim adamlarınızdan hiçbirini bilmezsiniz. Lagari Hasan Çelebi kimdir desem, hiçbir fikrin olmaz bu konuda. Ama elin çakma kahramanları Newton'u, Edison'u bilmeyeniniz yoktur.


''Latin harfleri bizi geliştirdi mi peki?'' diye sorarsak eğer, halimiz ortada. 1944'ten sonra atom bombası yiyen Japonya, dünyanın en zor alfabesiyle bu noktaya gelmişken; bizler bizi geliştireceğine inandığımız Latin alfabesiyle üçüncü dünya ülkesi olmaktan son yıllarda kurtulduk. Adamlar uzaya mekik gönderirken, biz halkın elinden dinini ezanını almakla meşguldük. Adamlar uçan arabalar üretirken, biz ''başörtülüler okula girsin mi girmesin mi'' diye tartışıyoruz. Bizi nelerle uyuttuklarını göremeyecek kadar kör bırakılmışız.


Ve gelişmeye başlayacaksak, gelişeceksek, yakın tarihimizle hesaplaşmadan bunu yapamayız. Çünkü o yakın tarih, bizim bugünümüzü hipotek altına almış. Hala da o yakın tarihin anormal yasalarıyla boğuşmaktan, ilerleyemiyoruz. Biz birbirimizle laiklik kavgası yaparken, adamlar uzaya çıktılar ve bize oradan el sallıyorlar.


Tarihimizi, kültürümüzü ve birikimimizi toptan ortadan kaldıran bu sistem toptan ortadan kalkmadıkça kendimize gelemeyeceğimiz çok açık..

Selamlar, saygılar..