29 Kasım 2014 Cumartesi

ONE DAY


Selamın aleyküm.

İçinde bulunurken acılar ve kötülükler asla bitmeyecek gibi gelir. Canınızı acıtan her anı saniye saniye yaşarsınız. Zamanın izafi oluşudur bu da. Siz mutluyken, eğleniyor ve gülüyorken zaman su gibi akıp gider. Farkına varamazsınız. Bu kadar çabuk geçmesine de üzülürsünüz.

Bu yüzden, okulu sevmiyorsanız tatiller çok kısa sürer ama okul günleri bitmek bilmez. Ailenizle misafirliğe gittiğinizde, kafa denginiz yoksa ve yaşlıların arasındaki sohbeti çekmek zorundaysanız sıkılırsınız ve o iki saatlik ziyaret size bütün bir günmüş gibi gelir. Fakat playstation oynarken üç-beş saat göz açıp kapayıncaya kadar geçer, ''ne ara bu kadar oldu lan?'' dersiniz.


Bu yüzden her zaman 1 saat, 1 saate eşit değildir. Çok sevdiğiniz biriyle, ya da çok eğlendiğiniz bir şeyle geçirdiğiniz 1 saat; hiç hoşlanmadığınız biriyle veya yapmaktan sıkıldığınız bir şeyle geçirdiğiniz 1 saatten azdır. İkinci denklemdeki 1 saat, birinci denklemdeki 1 saatten uzundur.


Bu bireysel olarak böyledir. Bir de bunun genel insanlık olarak geçerli olan bir denklemi var. İnsanlar için kötü asırlar çok uzundur, iyi asırlar çok kısa. Mesela biz Müslümanlar, ki sadece Müslümanlar değil, dünyanın doğu yarım küresi bir yüzyıldır ne yazık ki çok fazla kötü şey yaşadık. Fakat kafamıza öyle bir fikir yerleşmiş ki, biz tarih boyunca böyleymişiz gibi düşünüyor doğu yarım küreli insanlar. Geçtiğimiz bin yılda tartışmasız dünyaya hükmeden taraf olduğumuz aklımızdan silindi mesela. Çünkü içinde bulunduğumuz yüzyıl, bize bin yıldan daha uzun geldi.


Bazen yüzyıl, bin yıldan uzundur. Bizim yüzyılımız da bin yıldan uzundu.
Normal insanlar, bu bin yıldan uzun olan yüzyılda anormal olarak adlandırıldılar. Sisteme ve düzene epey bir yabancı kalmışlardı çünkü. Onlar içinde bulundukları çağa ayak uydurmayı ve bu çağın insanı olmayı, yani insanlıklarından ödün vermeyi reddettiler. Bu yüzden de bir yüzyıl, onlar için bin yıldan uzun bir hal aldı.


Şimdi size alakasız gibi görünen ama tam da konuyla örtüşen ve pekiştiren bir örnek vereyim;
Gülmek bulaşıcıdır.

Evet.
Gülmek bulaşıcıdır.


''Aşağıdaki paragraflardan hangisi yazının akışını bozmaktadır?'' sorusu sorulsaydı, herkes son yazdığımı seçerdi elbette ki. Şimdi o aptal müfredatın aptal sorularına bir selam çakarak devam ediyorum;


Gülmenin bulaşıcı olması gibi, duygular da bulaşıcıdır. Örneğin iyilik ve kötülük. İkisi de bulaşıcıdır.
Yani yan yana beklediğiniz onlarca insan, arabaların gelmediğini görüp kırmızı ışıkta karşıya geçmeye başlarsa, siz de orada tek başınıza durmazsınız; geçersiniz. Aynı şekilde güvenlik yok diye herkes metrobüse akbil basmadan biniyorsa, siz de basamadan binersiniz.


Diğer yandan da, birlikte yürüdüğünüz arkadaşlarınızın hepsi bir dilenciye para vermeye başlarsa, siz de onlardan biri olursunuz ve siz de para verirsiniz. Otobüsteki gençlerden birkaçı, sonradan binen yaşlılara yer verirse, siz de bir sonraki yaşlı için ayağa kalkarsınız. ''Şu fakir adama yardım toplayalım, bir şeyler alalım'' denildiğinde birkaç kişi atılır ve ''ben varım'' derse, siz de o gruba dahil olursunuz.


Yani insanoğlunda hem iyiye, hem de kötüye meyil vardır. Kimsenin içinde kötülük yok değildir. Asla kötülük yaptığını görmediğiniz insanlar, o duyguyu bastırabiliyor, yenebiliyor demektir. Ki bu da zor bir şeydir. Veya hiç iyi şeyler yaptığını görmediğiniz insanların içinde de iyiliğe meyil yoktur anlamı çıkmaz. Keza o insanlar da, içlerindeki iyiliği yeniyor demektir.


İster ''insan sosyal bir varlıktır'' deyin, isterseniz de ''insanlarda sürü psikolojisi vardır'' deyin; insanlar bir şeyi yapmak, harekete geçirmek için çoğu zaman bir başka insanı veya insanları beklerler. Cesaretleri kırık olduğundan, yaptıkları şeyleri gerek bir suç ortağıyla, gerekse yanlarında olan birileriyle yapmak isterler. Bu yüzden de iyilik ve kötülük bulaşıcıdır. Tıpkı gülmek gibi.


Peki bu bulaşıcılığı başlatanın siz olması gerektiğini hiç düşündünüz mü?
İyi veya doğru bir şeyler yapmanın daha zor olduğu günümüzde, elbette ki iyi olanı başlatmaktan bahsediyorum.

Mesela herkes kırmızıda geçerken, tek başınıza orada beklemek.
Peçete satan o adam veya kadından, ya da çocuktan kimse bir şey almıyorken, gidip elli kuruşa sattığı peçeyi 1 veya 2 liraya satın almak. Ya da 5 liraya...
Otobüste veya kantinde, kafede, yolda, durakta kimse birbirini tanımadığı için herkesin suratı öndeyken ve insanlar artık yalnızca tanıdıkları insanlara selam veriyor ve gülümsüyorken; hiç tanımadığınız o insanların arasına girdiğinizde selam vermek ve gülümsemek.


Tüm bunlar bugün yaşadığımız hayatta epey garip şeyler di mi.. Birçoğunuz okurken ''he yapıyım da beni manyak sansınlar anasını satayım!!'' bile diyordur şuan. Yani insanların hakkımızda düşündüğü veya düşüneceği şeyler, olması gereken en doğal içgüdülerimizin ve insanlığımızın bile önüne geçmiş.


Sorduğunda herkesin iyilik ile alakalı şair misali cümleler kurduğu, fakat iş fiile geldiğinde bunu yapan insanları garipsediği ve kendilerinin de zıddını yaptığı tuhaf bir insan sürüsüyüz şuan.


Ama insanlık dibe vurduğunda, aslında yükselmeye başlamıştı. O normal insanların sayısı koca dünyada bir elin parmakları kadar bir sayıya inmişti. Fakat yok olmadılar. Olmayacaklar da. Çünkü o bir avuç insan, etrafındakilere iyilik bulaştırdı. Dünyayı saran bulaşıcı kötülük virüsüne karşı, bir anti-virüs olarak iyilik virüsü bir salgın gibi yayılmaya başladı. Ve bir gün, yenik durumda olan salgın, galip durumda olan salgını geçecek.


Çok küçük iyiliklerle başlayanlar, bununla yetinemediklerini fark edecek ve daha fazlasını isteyecekler.


Yalnızca bir gülümseme görmek için binlerce dolar harcayan insanlar çıkacak ortaya. İhtiyacı olana akbilini bile vermeye yüksünen insanlar bir gün olmaları gereken yerde olacaklar, dışlanmış şekilde kalacaklar. Onlar 2 liraya verdikleri değerle yaşarken, bizler binlerce liraya vermediğimiz değerle mutlu olan insanlar olacağız bir gün.



Fikirlerimi bazen garip bulanlar oluyor, bu da çok tabii. Bazıları dünya o kadar kötü değil diyor, bazıları da asla o kadar iyi olmayacak.. Bense dünyanın şuan ne kadar kötü bir durumda olduğunun farkındayım ve yakın bir gelecekte de yeterince iyi olacağını biliyorum. Yalnızca kötü şeyler yaşadığımız ve gördüğümüz için, 1 dakikamız 1 dakikadan daha uzun. 1 günümüz ve yılımız, normalde olduğundan çok daha uzun.


Bir gün gelecek, bir günümüz bir gün gibi olacak. Sonra bir gün gelecek; bir günümüz, bir günden çok daha az olacak. Belki bizler o zamana yetişemeyiz, bilemiyorum. Ama en azından o günler için bir nesil yetiştirmeliyiz.

Selamlar, saygılar..