31 Aralık 2013 Salı

YAHUDİ DEVLETİ II


Kutlu doğum haftasına tepki gösteren, hicri yılbaşında ibadet edenlere uzaylı gözüyle bakan; ''kahrolsun kapitalizm, kahrolsun Amerikan emperyalizmi! '' diye bi yerleri işgal etmeye kalkan, fakat sırf Hollywood filmlerinde yılbaşı kutladıkları için yılbaşı kutlayan, noel baba şapkaları takan, tombala oynayan; kurban bayramında hayvan kesilmesini cinayet olarak görüp, yılbaşında binlerce hindi kesilmesine ses çıkarmayan; zaten o hindiyi batılılar kestiği için cinayet olarak görmeyen ve bu yüzden yemekten de çekinmeyen, 12'ye saniyeler kala ''on, dokuz, sekiz..'' diye suratında izafiyet teorisini çözmüşcesine mutlu ama bir o kadar sahte bir ifadeyle geri sayım yapan, ve tüm bunları yaparken sorduğunda kapitalizm, emperyalizm karşıtı ve/veya de Müslüman olduğunu söyleyen kafadan bacaklıların olduğu bir ülkede yaşayan tüm ciğersizlere selam.


Görüşün ne olursa olsun hacı, yeter ki samimi ol.
Adam ol, ciğerimi ye.
Amerikan kapitalizmi ve emperyalizm karşıtıysan, bu adamların bayramını kutlama.
Eğer Müslümansan, Hristiyanların bayramını kutlama.
Bunlardan ikisi de değilim diyorsan, çık kutla hacı, sözüm yok.

New York'ta da mı Nişantaşı var lan?
Televiyondaki sözde Anadolu insanını anlatan diziler bile yılbaşı kutlamaları için hazırlıklar yapıyor, hindi falan kesip yiyorsa, bizi işgal etmelerine pek gerek kalmamış zaten anasını satayım. Sen kapitalizme karşıysan, sokaklara çıkıp bi tarafını yırtmadan önce bu gibi faaliyetleri protesto etsene yiyosa?


Neyse, müstakil bi yazıda yine konuşuruz bu bukalemunları..

Yahudi Devleti demiştik ilk yazıda.
Bu devletin neden kurulması gerektiğine inandıklarını konuşmuştuk.
Bu yazıda da, bu inancın içindeki bazı şeyleri ve bunun dışa vurumlarını konuşalım biraz.


Daha önce değindiğim bir konu olan ''Süleyman Mührü'' meselesi ile girişi yapalım. Bu sembolün daha önce Müslümanlar tarafından kullanıldığını görmüştük, keza şuan İsrail devletinin bayrağı bu işaret.


Bazılarınız daha önce görmüş, duymuş ve bilgi sahibi olabilirler bu sembol hakkında. Nitekim Dan Brown'un Da Vinci Şifresi'nde değindiği, fakat her zaman olduğu gibi yine çuvalladığı bir konudur bu. Filmde ve kitapta bu sembolün ''Kutsal Kase'' olduğu işlenmiş. Fakat benim inancım kesinlikle bu yönde değil.


Zira Hz. Süleyman, Hz. İsa'dan önce yaşadığına göre nasıl oluyor da Hz. İsa ve Hz. Meryem'e atfedilen bir mesele olan kutsal kase işaretini taşıyor yüzüğünde? Veya Müslümanlar neden böyle bir inanca dayanan işareti kendi bayraklarında ve ibadethanelerinde baş üstüne koysunlar ki?


Süleyman Mührü diye bildiğimiz, ters olarak iç içe geçmiş iki üçgenin anlamı şudur;
Ucu alt tarafa bakan üçgen ; yeryüzünü,
Ucu üst tarafa bakan üçgen ; gökyüzünü simgeler.


Sembolün anlamı ; ''yeryüzü ve gökyüzünün birleştiği yer'' demektir.
Ve Süleyman aleyhisselam zamanında da başkent Kudüs olduğuna göre, yeryüzü ve gökyüzünün birleştiği yer Kudüs'tür.


Bunun sağlaması ise oldukça ilginçtir aslında. Aslında hepimizin bildiği, fakat parçaları bir araya getirmeyi hiç düşünmediğimiz için o gözle bakmadığımız iki olay var.

Bildiğiniz üzere Hz. İsa Kudüs'te doğdu.
Hz. İsa'nın doğumu başlı başına bir mucize olduğu ve babasız dünyaya geldiği hepimizin malumu.
Kur'an'da Cebrail as.'dan bahsederken Allah ; ''Ruh-ul Kudüs'' der.
Yani gökyüzü ve yeryüzünde birçok yer varken, Cebrail ''Kudüs''ten yeryüzüne iniyor. Ve bu yüzden Ruh-ul Kudüs ismiyle anılmakta Kur'an'da.


Bundan başka, Hz. İsa bildiğiniz gibi göğe çekilmişti. Ve göğe çekildiği yer yine ''Kudüs''tü.
Üçüncü olarak, Hz. Muhammed sav, Mekke'den ''Kudüs''e getirilmiş ve oradan Miraç'a yükselmişti.
Son olarak hadisler de bize Hz. İsa'nın Kudüs'e ineceğini söyler.


Yani Kudüs'te öyle bir yer var ki, oradan gökyüzünden yeryüzüne; yeryüzünden de gökyüzüne bir geçiş söz konusu.


Yeryüzü ile gökyüzü arasında bir kapı..
Yeryüzü ile gökyüzünün birleştiği bir yer..


İşte Hz. Süleyman'ın yaptığı mabedin bulunduğu yer de burasıdır. Zira Kur'an'da açıkça ''Mescid-i Aksa'' ismi geçer, ve biz biliyoruz ki Mescid-i Aksa, Süleyman Mabedi'nin yapıldığı yerde yer alıyor. Yahudiler şuan Mescid-i Aksa'nın altını boşuna mı oyuyorlar? Amaç o kapıyı bulmak, orayı bulduktan sonra da Mescid-i Aksa'yı tamamen yıkıp yerine o mabedi yapmak.


Bakın burası Kubbetu's Sahra ;


Burası Mescid-i Aksa ;


Burası da Mescid-i Aksa ve Kubbetü's Sahra'nın üzerinde bulunduğu tapınak tepesi;


Geniş duvarlarla çevrili olan yer Süleyman Mabedi'nin bulunduğu yer.
Hatta Ağlama Duvarı diye bildiğimiz, Süleyman Mabedinden kalan batı duvarı da, aynı yerde bulunmakta ;


Bu bölgenin neden kutsal olduğu böylelikle daha kolay anlaşılıyor. Ve karşımızdaki psikopat adamlar, orayı tamamen yıkıp kendi tapınaklarını yapmaya çok ama çok kararlı. Sakın yapamazlar falan demeyin, yüz yıl öncesine kadar üç beş Yahudinin Kudüs'te bir Yahudi devleti kurmasını da kimse beklemiyordu, fakat şimdi tüm bölgeye kan kusturacak ve kısır kısır gülecek kadar büyük bir devlet oldular.


Sen bazı şeylere inanmayabilirsin, ama inanan insanların inançları için neleri yapabileceklerini kabul etmek etmek zorundasın, zira bu adamları bu noktaya inançları getirdi. Altın Çağ'ı geri getirmek için Kudüs'e yerleşmeleri gerekiyordu ve bunu yaptılar, şimdi tüm dünyanın ve Müslümanların gözü önünde Mescid-i Aksa'nın altını oyuyorlar ve bize ''biz istediğimizi yaparız'' mesajı vermekten zerre kadar çekinmiyorlar.


Kudüs'ün kutsiyeti gerçekten şüphe götürmez.
Hz. İbrahim Kudüs'te ve Mekke'de yaşadı.
Hz. Yakub ve on iki oğlu Kudüs'te yaşadı.
Hz. Musa, İsrailoğullarını Mısır'dan çıkarıp Kudüs'e getirdi.
Hz. Davud ve Süleyman dünyaya hükmeden devleti Kudüs'te kurdu.
Hz. Meryem Kudüs'te doğdu.
Cebrail, Kudüs'ten yeryüzüne indi.
Hz. İsa, Kudüs'ten göğe çekildi.
Hz. Muhammed sav, Kudüs'ten Miraç'a yükseldi...


Daha bir sürü olaydan yalnızca birkaç tanesini örnek olması amacıyla yazdım. Zira şunu da unutmamak gerekir ki, önceki kıble de ''Kudüs''tü.
Resülullah sav'in hem Kudüs'e, hem de Kabe'ye yönelerek namaz kıldığını biliyoruz.
Ayrıca ahir zamanda Mekke'nin harap olacağını ve Kudüs'ün tekrar imar edileceğini de..


İsrail denilen ülkenin bulunduğu coğrafyaya tekrar bakın, dört bir tarafı Müslümanlarla çevrili, fakat elini kolunu sallaya sallaya Müslüman kanı döküp, bir o kadarını daha dökmeyi vaad ediyor. Kendinize bunun nasıl olabildiğini sorun. Etrafı tamamen Müslümanlarla çevrili olan, ve İstanbul'un yarısı kadar nüfusa sahip olan (sekiz milyon) bu küçücük ülke, nasıl oluyor da hala orada güç kazanarak büyümeye devam ediyor...

Ve özellikle boyutlar arası geçiş yapılan bir kapıyı istiyorlar, özellikle orayı..
Yahudilerin mistik öğretilerle ne derece ilgili olduklarını hatırlarsak, bunu biraz daha iyi anlayabiliriz sanırım.


Konu uzun olduğu için birkaç yazıya bölmek daha iyi olur kanaatindeyim, bu yüzden tahminen iki yazı daha yazacam bununla ilgili. Sindire sindire gidelim di mi hacı. Önce bi hazmedelim.


Bir insanın uyanabilmesi için önce uyuduğunun farkına varması lazım,
bir Müslümanın uyanabilmesi içinse önce üzerine yapışan bu ucube gavur adetlerinden tamamen kurtulması ve üzerindeki ölü toprağını atması lazım.

Önce batılı reddedelim, sonra bu bizi Hakk'a götürecektir zaten.
Unutmayın; kelime-i şehadet önce ''La ilahe''  yani  ''tanrı yok, ilah yok'' diye başlar..

Selam ve saygı ile.
Çok nazar oldum bu ara, benim için bi dua edin hacı.


29 Aralık 2013 Pazar

YAHUDİ DEVLETİ I


Selamın aleyküm.

Hani hepimizin bildiği bir olay vardır ya ; ''vaad edilmiş topraklar'' başlıklı.
Herkesin bu konuda üstünkörü bilgisi vardır, birtakım insanlar da daha derinini bilirler.
Genel olarak herkesin bildiği mesele şudur ; ''Yahudiler, Fırat'tan Nil'e kadar kendilerine vaad edilmiş topraklar olarak görüyolar, Tevrat'ta öle yazıyo onlar da öle inanıyo''

Genel anlamda mesele budur.
Fakat ben bu yazıda işin biraz daha derinine girmek istiyorum.
Yani Yahudiler neden başka bir yer değil de, özellikle Kudüs merkezli bir devlet kurmak istiyorlar, bu toprakların neden kendilerine vaad edildiğine inanıyorlar gibi, genel meselenin biraz daha teferruatı.


İsrailoğulları tarihi -daha önce de yazdığım gibi- Hz.Yakub ile başlar.
Hz. Yakub aleyhisselam'ın Tevrat'taki lakabı ''İsrail''dir, İsrail kelimesi de İbranice ''tanrıyla güreşen'' demektir. Fakat biz Müslümanlar için İsrail kelimesi ''Allah'ın yolunda olan adam'' manasına gelir.
Hz. Yakub aleyhisselam'ın on iki oğlundan, on iki İsrail kabilesi türer.


Hatta bu konu Kur'an'da da geçer ;
''Hani bir zamanlar Musa, kavmi için su istemişti. Biz de ''asanla taşa vur!'' demiştik, bunun üzerine o taştan on iki pınar fışkırmıştı. Her kısım insan kendi su alacağı yeri bildi.'' Bakara,60

Zira Hz. Musa aleyhisselam, meşhur mucizesi olan denizi yarma hadisesinde, İsrailoğullarının her bir kabilesi için denizi on iki parçaya bölmüştür.


Yakub aleyhisselam'ın on iki oğlundan olan Yusuf alehisselam, Mısır'a yönetici olduğunda diğer on bir kardeşine babalarını da alıp Mısır'a yerleşmelerini söyler. Böylelikle on iki İsrail kabilesi Mısır'a yerleşmiş olur.


Yusuf aleyhisselam'ın vefatından sonra Mısır'ın başına Firavun hanedanı geçer ve zalim bir yönetici olduğu Kur'an'da defaatle anlatılır. Firavun, yönetimi altındaki İsrailoğullarına zulüm eder ve onları çok ağır şartlar altında çalıştırır.


Bunun üzerine Allah-u Teala, kendilerine Hz. Musa aleyhisselam'ı gönderir.
Hz. Musa, İsrailoğullarını Mısır'dan çıkarır ve Allah'ın emri üzere onları Kudüs'e getirir.
Bundan sonra İsrailoğulları uzun bir süre Kudüs'te yaşayacaklardır.
İleri bir zamanda kendilerine Hz. Davud ve ondan sonra oğlu Hz. Süleyman aleyhisselam peygamber olarak gönderilir.


Hz. Davud aleyhisselam, hem bir peygamber, hem de bir kraldır. Vefatından sonra, ülkenin başına kendisi gibi peygamber olan Hz. Süleyman aleyhisselam geçer. Hz. Süleyman'ın başına geçtiği devlet, dünyaya Kudüs'ten hükmeden bir devlettir. Rivayetlere göre insanlık tarihinin en büyük devletidir. Yahudiler bu sebeple bu devre; ''altın çağ (golden age)'' derler.


Fakat Hz. Süleyman'ın vefatından sonra İsrailoğulları yine yoldan saparlar. Her türlü kötülüğe ve fesada bulaşırlar ve Allah'ın emirlerinden çıkarlar. Bunun üzerine Allah-u Teala, İsrailoğullarını bu sapkınlıklarından dolayı Kudüs'ten çıkarır.


İsrailoğullarını Kudüs'ten çıkarmaya memur olan kişi Babil kralı II. Nebukadnezar'dır. Allah, İsrailoğullarını cezalandırmak ve onları Kudüs'ten çıkarmak için başlarına bu kralı musallat eder ve Nebukadnezar, İsrailoğullarını Babil'e sürer.


Bunun üzerine İsrailoğulları, Allah'ın kurallarından çıktıkları, Davud ve Süleyman aleyhisselam'ın kurduğu bu devasa devletin yıkılmalarına sebep oldukları için çok fazla ağlarlar, üzülürler ve yas tutarlar. Allah da onlara Danyal adında bir peygamber gönderir.


Danyal aleyhisselam, İsrailoğullarına günahlarına tövbe edip, Allah'ın gönderdiği peygamberlere ve yasalara uyup, Allah'ın emrettiği gibi salih kullar olurlarsa Kudüs'e tekrar dönebileceklerini ve Davud ve Süleyman aleyhisselam dönemlerinde olduğu gibi tekrar dünyaya hükmeden o devleti kurabileceklerini söyler. Allah, bunun için bir ''Mesih'' gönderecek ve o Mesih, dünyaya Kudüs'ten hükmedecek kral olacaktır. ''Eğer Allah'ın emir ve yasaklarından asla çıkmazsanız, bu inananlara Allah'ın vaadidir!''


Hz. Danyal, böylelikle İsrailoğullarını Babil sürgününden kurtarır. Böylece İsrailoğulları arasında bu vaad yayılır ve binlerce yıl sonra günümüze kadar gelir. Kendilerini Mesih'e adarlar ve binlerce yıldır onu beklerler. Hatta bilirsiniz birçok sahte Mesih çıkmıştır.


Aradan belli bir süre geçtiğinde Allah, tıpkı Hz. Danyal'ın haber verdiği gibi bir Mesih gönderir ; İsa Mesih.
Fakat Yahudiler, binlerce yıl bekledikleri Mesih'i yalanlarlar. Çıkan birçok sahte Mesih'e inanan Yahudiler, Allah tarafından gönderilen gerçek Mesih'e inanmazlar. Çok manidar di mi.. Bir şeyin insanlar tarafından reddedilmesi için, onun Allah tarafından gönderilmesi ve gerçeği anlatması yeter sanırım.


Yahudiler, yalanladıkları İsa Mesih'i öldürmek için çok uğraşırlar. Sonunda on üçüncü havari olduğu söylenilen Judas tarafından ispiyonlanıp yeri söylenince onu öldürmeye giderler. Fakat tam da bu konu hakkında Kur'an aynen şöyle der ;

''Bir de ''Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük'' demeleridir. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse onlara İsa gibi gösterildi. ..... Onu kesinlikle öldürmediler.''
''Allah, onu kendisine yükseltmiştir.''   Nisa, 157-158


Yahudiler böylece ; ''İşte onun Mesih olmadığını kanıtladık! Eğer Mesih olsaydı onu öldüremezdik ve o bir kral olurdu! '' dediler.


Böylelikle kendilerine vaad edildiğini sandıkları, halbuki Allah'ın inananlara vaad etmiş olduğu Kudüs'te bir Yahudi devleti kurmayı, ve bu devleti, gelecek olan Mesih için dünya devleti yapmayı hedeflemelerinin temelindeki inanç budur.


Hz. Davud ve Süleyman aleyhisselam döneminde var olan devleti yeniden kurmak ve altın çağı geri getirmek..
Yaptıkları her şeyi bu sebeple yapıyorlar anlayacağınız.
Zira uğrunda her şeyi yapacağın bir inancın varsa, ve bu inanca hayatındaki her şeyden çok bağlanırsan, sonunda mutlaka başarı gelir. Keza ben hiç ateist bir dünya devleti görmedim, dünyaya hükmeden bir ateist de görmedim. Her birinin, şeytana tapmak olsun, puta tapmak olsun, mutlaka bir inancı vardır. Zira inancı olmayan adamın hayatta yemek, içmek ve sayılı günlerin sefasını sürmekten başka amacı yoktur.


Bu yazıyla konuya girmiş olduk canlar, bu konu hakkında birkaç yazı daha yazacam inşallah.
Bugünkü olayların temelinde yatan şeylerin biraz daha teferruatı olacak diğer yazılar.

Keep waiting for me.

Allah bless you.


27 Aralık 2013 Cuma

İLİM - FİKİR

Selam hacı.

İlim sahibi olmadan fikir sahibi olmak veya üstünkörü, kulaktan duyma şeylerle bir konu hakkında konuşmak, ahkam kesmek ne yazık ki günümüzde insanların ortak özelliği olmuş durumda hacı.
Tabi burada kendimi zeytinyağı gibi üste çıkarmayacam, ben de öyleydim ve hala da bir nebze öyleyim. Kene gibi yapışmış bir hastalık bu.
İnsanların bir şeyler biliyormuş gibi görünmeleri sizi aldatmasın, ben de dahil olmak üzere bi cacık bildiğimiz yok. Fakat ben bunu itiraf ediyorum işte, hiçbir şey hakkında hiçbir şey bilmiyoruz aga, bırakalım bu ''ben herşeyi çözdüm ya, sorun söliyim'' ayaklarını.


Adamların yazdıkları şeylere bakıyorsun, çıkıp konuştukları şeyleri dinliyorsun, bir şey hakkında iki kelime bilgi sahibi oldu diye kendisini alim addetmiş. Ben okudukça, araştırdıkça bilmediğim şeylerin bu derece çok olduğuna şaşırmış ve kendimi zırcahil gibi hissetmiştim; keza hala hissediyorum.
Ama şunu kabul ediyorum ki, birçok ilim var.
Tarih olsun, din olsun; bilmediğimiz bir hayatta, bilmediğimiz oksijeni soluyup, bilmediğimiz şeyler yaşıyoruz. Her gün bir şeyler yapıyoruz, fakat yaptıklarımız hakkında en ufak bir fikrimiz yok ve bu yüzden çok mutluyuz.


Biz modern, lüks, milyonlar içinde yüzeceğimiz, emrimizde hizmetçilerimiz, altımızda arabalarımız, içinde yaşayacağımız şato misali evler ; asla bozulmayacak düzenler, adaletli olduğuna ve bizi koruyacağına inandığımız kanunlarla yaşayacağımızı hayal ettik, fakat bunların gerçek olmadığını ve olmayacağını anlamaya başladık, bu yüzden de çok kızgınız.


Bizim mutluluk ve kızgınlık ölçülerimiz değişmiş anlayacağımız kadarıyla.
Bizlere televizyonda vaad edilen sahte hayat, hepimizin yaşam ölçüsü olmuş. Amacımız ve hedeflerimiz bundan ibaret hale gelmiş.


Televizyondaki oyuncular, mankenler ve şarkıcılar gibi görünmek, onlar gibi giyinmek, onlar gibi konuşmak, onlarınki gibi evlerde yaşamak, onlarınki gibi arabalara binmek, hatta onlarla aynı şeylere gülmek; aynı şeylere ağlamak, aynı kitapları okuyup; aynı filmleri izlemek ve aynı şarkıları dinlemek gibi bir amacımız var bugün.

Çünkü televizyonda tüm gün onların filmlerini, dizilerini ve programlarını izliyoruz. Gazetelerin magazin sayfalarında sürekli onların o ilginç, heyecanlı ve çekici hayatlarının haberlerini okuyor; her hafta sonu evimizde koltuğumuza kurulmuşken, her kanalda başımıza kakılan magazin programlarında onları seyrediyoruz.

Böylelikle bize normal gelen şey yalnızca onların hayatı oluyor; kendimizinki değil.
Bizlere ''hayatın böyle olmalı!'' mesajı modernlik, çağdaşlık, ilericilik, trend, moda gibi ucube kalıplar altında satılıyor, hatta dikte ediliyor. Fakat biz halimizden memnun, önündeki otu yemeye devam eden koyun sürüleri gibiyiz. Önümüzde yiyeceğimiz bir malzeme olduğu için mutluyuz, zira bunun için çok uzun saatler çalışıyoruz, ve ödülümüzü almamız gerektiğine inanıyoruz. İnsanlar çalışmaktan o kadar yorulmuş ve bıkmış ki, kendilerini televizyon seyrederken en azından biraz eğlenmiş, biraz yorgunluğu atmış gibi hissediyorlar.


Birkaç tane geyin belirlediği şekilde giyinmez, birkaç aptal film yıldızının gittiği yerlere gitmez, onlarla aynı şeyleri sevmezsen, sistem tarafından elle dokunulmayan, gözle görülmeyen bir etiketle etiketlenir, yani fişlenirsin. Sonra da çıkıp özgürlükten bahsedersin.


Sokaklarda dolaşıp, eline pankart alıp, cesur yürek William Wallace misali ''özgürlüüüüükkkk!!!!!!''  diye naralar atıp, günün modası olduğu için herkesin eleştirdiği şeyleri eleştirip, herkesin karşı çıktığı şeye karşı çıkıp, herkesin eylem yaptığı şekilde eylem yaparak kendini özgür addedersin. Fakat senin kafandaki özgürlük tanımının bile birileri tarafından kafana sokulduğunu, bu tanımın içinin ne derece boşaltılıp seni aciz ve komik duruma düşürdüğünü fark etmezsin. Çünkü o küçük beyninle bunları yapıp, koskoca sisteme karşı çıkabileceğini sanan bir zavallı haline getirilmişsin.


Tüm bunlar insanı, hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığı şeyler konusunda fikir sahibi olmaya itti haliyle. Hiçbir şey bilmediğimiz şeyler hakkında, kendimizin bile anlamadığı şeyler söyler ve yapar olduk. Bir insana eşek muamelesi yapmanın modern ve bilimsel yolu...


Ve defaatle dediğim gibi, günümüzde herkes alim kesilmiş. (Alim illa dini bir anlam içermez, alim; ilim sahibi demektir. İlim, alim, muallim.. hepsi aynı kökten gelir.)

İnternette dolanıyorsun, her yerde bir tek göz, bir piramit sevdası gırla gidiyo anasını satayım. Tabi bu işle bi de maceracı ergenler uğraşınca, ortaya harbiden sıkıcı, bir o kadar da komik şeyler çıkıyor. Herkeste şu tek göz veya illuminati ile ilgili bilgi vardır az çok, -zira her net sayfasında bu kadar şey varken bilgin olmaması için biraz odun olman lazım-, fakat bu adamlar kimdir nedir, ne yapar, ne yer ne içer kimse bunun hakkında en ufak araştırmaya gitmez. Onlar için bu düzen yalnızca çizgi filmlere, filmlere ve kliplere tek göz işareti koyup, sex yazan, şarkıyı tersten dinleyince acayip satanist mesajlar veren bi grup manyak insandan ibaret.
Sanarsın adamlar filmlere sex yazısı ve tek göz koyarak yönetiyorlar dünyayı. Tıı Allah'ımm..

Ortada bir hareket varsa, bu bir ''siyonizm'' hareketidir. Siyonistin de Yahudisi, Hristiyanı, Müslümanı, ateisti olmaz; siyonist, siyonisttir. Küresel bir imparatorluk kurmak isteyen bir takım hasta ruhlu insanlar için, para karşılığında ruhlarını, şereflerini, vatanlarını, milletlerini ve insanlıklarını satan insanlardır bunlar, bu kadar basit lan. Ne kurcalıyosun?

Ha işin teferruatı vardır, demek istediğim o değil zaten. Anlayan anladı herhalde mesajı.
(Tavsiye ettiğim ''bir ekonomik tetikçinin itirafları'' kitabını okursanız, küresel imparatorluk ne demekmiş, ve ne derece gerçek ve ileri boyuta ulaşmış olduğunu görebilirsiniz.)


Benim kıl olduğum mesele, böyle bir hareketin varlığına herkes inanır; fakat bu hareketin yaptıkları ve yapabilecekleri hakkında kimsenin ne bilgisi vardır, ne de bunu merak ederler. Adama sorsan tüm bu küresel imparatorluk olaylarına inanır (ki inanmayan uç derecede geri zekalıdır, emperyalizm dediğin şeyin kelime anlamına bi bakarsan görürsün), fakat ''bak bunu çok açık bir şekilde bu güç yapmıştır'' de, maalesef bir anda özgürlük aşığı William Wallace kimliğinden, faşist Levent Kırca kimliğine bürünür.

Kendi ideolojisine aykırı olan her şeyi reddeder bu gibi at gözlüklü, dar kafalı insanlar.
''Hilafeti de babam mı yıktı?'' diye bir soru yakışır bu adamlara.
Ama yooook, bir insan eşşekse, o insan eşşektir abi. Laga lugaya gerek yok hiç.


Örneğin şu günlere bakıyorum. Lan hadi gezide ''efenim başta öle değildi, ağaç mağaç, masumlar var'' falan filan dedik, amenna. E peki, bir hafta içinde 64 milyar doların buharlaştığı çok net bir uluslararası operasyon varken, ve bir anda kasetler masetler, yolsuzluklar falan çıkıyorken, kuş beyinli olanların bile anladığı bir oyun var şuan ülke üzerinde. Bunun o parti bu partiyle alakası yok hacı, sakın bana parti yaygarası yapmayın, bu olay vatan ile ilgili. Biraz kafan varsa, Türkiye'nin İran, Irak ve Azerbaycan ile enerji anlaşmaları yaptığı ve bu enerjinin ülkeyi 100 yıl boyunca götüreceği, bunun da Türkiye'nin finansal bağımsızlığını garantilemesi, aynı zamanda İran, Irak ve Azerbaycan'ın kendilerine uygulanan petrol ve enerji ambargosunun önüne geçtiğini anlarsın zaten. Tabi biraz da tarih, uluslararası ilişkiler ve bölge strateji uzmanlarından bir şeyler kapman gerekiyor hacı ehehüe.


''V for vandetta''yı izleyen eline maskeyi alıp anarşistçe sokaklara dalıyor anasını satayım.
Filmlerin insanlar hatta toplumlar üzerinde etkisi yok diyen bazı karga beyinliler vardır elbet, fakat her çocuk, izlediği filmin ana karakteri gibi olmak ister. Çünkü zaten büyük ihtimal o çocuğun izlediği filmin ana karakteri karizmatik ve süper güçleri olan, kendine has tarzı olan biridir. Çocuğun beyni de kayıt cihazı gibi olduğundan, olması gereken insan tipinin bu olduğuna inanıverir. Oy yavrum benim.


Kendimden biliyorum.
Ben mesela liseye kadar gerek okulda, gerekse mahalle arkadaşlarım arasında Mr. Popüler idim. Hep takım kaptanı olmuştum, kızlar çok fazla ilgi gösterirdi, biraz bebek yüzlü bi yumurcak olduğum için okuldaki hocalar tarafından da hep sevilirdim. Ödevini yapmayanlar ceza alırken veya tokat yerken, ben hep pas geçilirdim. Hatta tam yedi sene boyunca sınıf başkanı seçildim. Başkanlık rozetim de hala küçük bi kutuda durur yani hacı hühü.


Fakat liseye başlarken, geçirdiğim bazı psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle kendi kendime ''ezik olacam lan bundan sonra'' diye bir hedef çizmiştim. Bunun en büyük sebeplerinden biri geçirmiş olduğum psikolojik rahatsızlıklar iken, diğeri ise Örümcek Adam'dı hacı.
Gülmeyin lan.
Anlattığıma pişman etmeyin bak.
Hehhhee. Gülün gülün, ben hep gülüyom.


Peter Parker çok ezik bi tipti. Fakat kendi içinde bambaşka biri vardı ya hani, ben de hazır kafayı biraz bozmuşum bazı şeylerle, ''yemişim lan popülerliğini, ezik olacam anasını satayım'' diye gaza gelmiştim. Fakat ne hikmettir bilinmez, gene başkan seçildim anasını satayım ya, yine takım kaptanı yaptılar beni ahahaa.
Hiç komik değilim ya.

Yani izlenilen filmlerin insanları, bilhassa çocukları ne derece etkilediğini iyi bilirim. Fakat biraz ufaktan ilim sahibi olmaya başlayınca, tv izlemeyi bile neredeyse bıraktım. Bir şeyler okurken veya okuduktan sonra, kafamda fikirlerin oluştuğunu hissediyorum; fakat televizyona dalınca hem vücudum, hem de beynimin hantallaştığını da hissediyorum.


Zira senin yerine düşünen uzman doktorlar, yorumcular; senin beyninle alay eden kadın programları, sana idol dayatan magazin haberleri, saçma salak filmler var o televizyonda. Tabi çok yararlı programlar da var, onları demiyorum ben, ekserisinden bahsediyorum.


Bu ilim sahibi olmadan fikir sahibi olma konusu dinde de var maalesef. Abi yemin ederim anlamıyorum ya, eline Kur'an meali alan çıkıyor oraya buraya ''ben buldum ben buldum, gerisi yalan'' diye bi taraflarını yırtıyor anasını satayım. Kardeşim, lugat bilmeden, kadim Arapça bilmeden, tefsir bilmeden, senden başka insanların anlayamadığı hiçbir şeyi anlayamazsın. Hiç boşuna oyana bu yana hoplayıp zıplama.


Sorsan herkes evliya.
Tabi evliya ne demek onu da bilmez bu ukala ciğersiz.
Evliya dost demek reis, daha önce biliyo muydun, Allah aşkına söyle..?


Ve bu kadarcık bilgisiyle, kalkar hadisleri reddeder. Bi de ayetlerle delil melil gösterir ot beyinli, ona kıl oluyorum işte ben. Ben adamlara hadislerin dinlenmesi konusunda ayet gösteriyorum, adam bana ''yalnız Kur'an yeter, bak ayette öle yazıyo'' diyo. Orada ayetin neye atıf yaptığını bile bilmeyen bir zeka tutulması yaşayan adamla oturup bir şey tartışmam ben hacı. Mantıklı şeyler söylerse amenna.

''Seni bu kitabı açıklayasın diye gönderdik'' diye bir ayet var anasını satayım ya, demek ki ayetlerin birçoğunun açıklanmaya ihtiyacı var. Peki bize kim açıklayacak şimdi bu ayetleri? Hadi Allah rızası için bana cevap verin ya.. ''Peygamberin verdiğini alın'' diye ayet var, lan şuan peygamber var da biz mi bilmiyoruz? Biz napacaz peki bu ayeti şimdi? Geçerliliğini yitirmiş mi diyecez?


''Peygambere uyun, tartıştığınız konuyu peygambere götürün'' diye ayet var. Hadi biri çıksın ve şuan ihtilaf ettikleri bir konuyu peygambere götürsün. Nolur yapsın bunu, Allah aşkına diyorum hacı. Nasıl götürecen peygambere bu konuyu? ''Allah'a götürün'' diyen ayetten biz anlıyoruz ki; ''Kur'an'a götürün'' diyor. Peki peygambere götürün noldu? Bu da mı geçerliliğini yitirmiş yoksa? Peygambere götürmek demek, hadislere başvurmak demektir hacı ciğersiz. Hadi bana bu ayetin başka açıklamasını getir de göreyim senin kedi canını.


Demem o ki, herkesin bir şeyler bildiğini sandığı bu devir ; cahillik oranının hat safhaya çıktığı devirdir.
Okuma yazma bilmeyenlerin olduğu devirde bile bu kadar cahil yoktu.
Ha tekrar diyorum, benim de bir cacık bildiğim yok hacı, ben yalnızca cahilliğimizin farkına varmış biriyim, hepsi o.


İlim sahibi olmanız dileğiyle.
Ho ho hooooo.