22 Eylül 2013 Pazar

MUHTEŞEM YÜZYIL HAKKINDA



Cümleten selamün aleyküm ciğersizler.


Muhteşem Yüzyıl denilen bir dizi var bugün. Reyting rekorları kıran, çok fazla reklamı yapılan, neredeyse tüm dünyaya pazarlanan ve her sahnesi gündem olan bir dizi bu. Hakkında bir sürü eleştiri, reddiye fazlaca yapıldı bu dizinin. Kimileri çok eleştirdi, yerden yere vurdu; kimileri de savundu ve ''bu sadece bir dizi'' dedi.


Yeterince konuşulan bu dizi hakkında çok fazla konuşmak istemiyordum, fakat öyle şeylerle karşılaştım ki, bu konu hakkında konuşmamayı insanlığıma yediremedim. Onun için fazlaca uzatmadan direk konuya girelim ciğersizler, ben size lafın gelişi şeylerle ve sloganlarla eleştiri veya reddiye yapmayacam her zamanki gibi. Ne konuşacaksak hepsini delile bağlayacaz inşallah.


O zaman bizi serbest bırak da gidek hacı.

İsterseniz biraz eskiye gidip oradan başlayalım canlar, size birkaç flaşbek yapacam şimdi ;


1970'li yılların başı, film serisinin adı ''Keloğlan''. Geriye baktığımızda çok güldüğümüz, eski olduğu için çok sevdiğimiz, bize sıcak gelen, Türk sinemasının ilk ve en ünlü eserlerinden biridir Keloğlan serisi. Hatta benim de geçenlerde arşivime koyduğum bir film serisi bu, fakat tekrar izlerken çok acayip bir şekilde şaşırdım. Film bana hiç olmadığı kadar itici geldi bir anda. Zira bugüne kadar hiç bu gözle izlememiştim, herkes gibi.


Bizlere komedi adı altında neler yutturduklarını yeni fark ettim. Filmde, yukarıdaki resimde olduğu gibi, çıplak dansöz kadınlar padişahın önünde dans ediyorlar. Hatta padişahın hemen arkasında da şöyle bir manzara mevcut ;


Yelpaze sallayan, hatta üzerilerinde koca birer haç taşıyan gayri ahlaki giyinimli kızlar. Yabancı değil, yıllarca izlediğimiz ve hala da izlemekten keyif aldığımız bir filmden bahsediyorum. Belki sizin de dikkatinizi daha önce çekmemiş olabilir, zira o zamanlar hiçbir şeyin altında hiçbir şey aramayan, hayata tozpembe bakan, sevdiği kız için romantik şiirler yazan, yüzündeki sivilceleri gizlemek için şapka takan, biri sorduğunda da ''ya saçlarım bozuluyo da ondan yani :))''  diyen, topun sahibi olan fakat oynamayı bilmeyen çocuğu, topu alıp gitmesin diye kaleye sokan, kızların gözünde karizmatik ve güçlü görünmek için yanlarında eliyle sigara söndüren ve parmakları yandığı için kıçından oluk gibi ter akan ama acımamış gibi yaparak yüzlerine mal gibi gülümeseyen çocuklardık.

çizgi filmlerde bile kötü kalpli padişahlar izledik hatta
Fakat sonra gördük ki, hiçbir şey öyle değilmiş aga. Meğer bu herifler sinema, dizi, popüler kültür, elitlik ayaklarına yatıp ebemizi bellemişler yıllarca. Ot gibi yetişen, sığır gibi güdülen sürüler haline sokmuşlar bizi.
Neyse. Şimdi dert yanmayacam size, sonra o.



Keloğlan filmlerine kısa bir değinip bitirmeye çalışırsak eğer; Bu filmlerde sürekli Keloğlan padişaha karşı laflar sokar, yeniçeriler halka eziyet eder, vezirlerin işi yalnızca katakullidir, padişahlar çok zalim ve acımasız insanlardır ve ''kestikleri kellelerden kule olur'', Keloğlan filmlerin sonunda padişaha inceden mesajlar giydirir, ha bir de hiçbir dini motife rastlanmaz tüm Yeşilçam filmlerinde olduğu gibi.


Velhasıl kelam, Osmanlı'ya sövmeyi bize düstur edindirmişlerdir. O yaşlardaki çocuğa ne verirsen onu alır zira, sonradan da tabularını kırmak zor olur.

tüm halk şarap içer falan filan
Gelelim şimdi Muhteşem Yüzyıl denilen günümüz projesine..
Usul gereği isterseniz bu dizideki saçmalık ve hatalardan bahsedelim ;


Bu diziyi yapanların tarih bilgisini sorgulayacak nitelikteki hatalardan bir tanesidir bu ; başı açık olmak.
Osmanlı'da erkekler hiçbir zaman başı açık bir şekilde gezmezlerdi, hatta gece yatarken bile ''gece takkesi'' adında bir serpuş takarlardı. Hele ki bir vezirin padişahın yanına başı açık gelmesi hayal dahi edilemeyecek bir şeydir. Aynı hataları Fetih 1453'te de yapmışlardı keza.

Yani bu derece ciddi bir hayat kuralını diziye yansıtmamaları, bu diziyi oyun hamuruyla oynayan çocukların yapmış olduğu ihtimalini getiriyor benim aklıma.. Padişahların saçlarını hayatları boyunca ya eşleri görmüştür, ya da çocukken anneleri, ha bir de berberler görmüştür tabi.


Bir diğeri de, padişahın sürekli yanında bulunan iki has ağanın dizide kırk yılda bir görünmesidir. Halbuki has oda ağaları olan bu iki ağa padişahın yanından bir an bile ayrılmazlar, stajlarını direkt olarak padişahtan alırlardı. Bu da ikinci büyük hatadır.


Başka bir inanılması güç hata daha vardır, dizide bir tane bile kara ağa yoktur.


Sarayda harem bölümünden mes'ul olanlar daha önce hadım edilmiş olan kara ağalardır. Osmanlı'da hadım etme yoktur yalnız, daha önce hadım edilen adamlardır bunlar. Link
Bu ağalar kapılarda nöbet tutarlar, giriş-çıkışları kontrol ederler ve içeriye kimseyi sokmamakla görevlidirler. Orta yaşın üzerindedirler ve hareme en yakın olanlar onlardır, lakin onlar da en fazla şu gördüğünüz ayrım noktasına kadar gelebilirler ;

kara ağalar taşlığı

Haremden sorumlu olan ağalar dahi, buradan ilerisine geçemezlerdi. Harem ağaları bırakın buradan ileri geçmeyi, haremdeki kadınların isimlerini bile bilmez, yüzlerini dahi göremezdi. Kara ağalar odası, haremin girişindeki bir nevi güvenlik timi idi.


Fakat bu dizinin tarih danışmanı kimse, nasıl bir tarih bilgileri varsa artık, filmdeki ağalar ak ağa anasını satayım.


Ak ağa olmayı bir kenara bırak, haremden çıktıkları yok anasını satayım lan. Bir ak ağanın, haremin içine girme olasılığı, alışveriş merkezlerindeki güvenlikli kadınlar tuvaletine erkeklerin girmesi olasılığından daha azdır. Ya daha bugünkü kız öğrenci yurdundaki güvenlikleri atlatıp, o yurda girilemezken nasıl olacak da bu derece katı kurallara sahip bir eğitim yuvasına erkek girebilecek? Sizin kızlar yurdundaki erkek görevliler içeri girip sizinle dalavere çeviriyor muydu kız?
Neyse, sakinim.


Diğer bir büyük hata, olmazsa olmazdır zaten bu kafadaki adamlar için. Zira tüm dizi bu kafa üzerinde yapılmıştır ; yarı çıplak kadınlar.

Saray kadınlarının bu şekilde giyinmeleri mantıken aptalcadır, bunun en büyük sebeplerinden biri ise Topkapı Sarayı'nın tamamen bir taş yapı oluşudur, ısınması inanılmaz zordur. Hatta bugünün imkanlarıyla bile ısınması acayip güçtür. Saray kadınları kürkleri içlerine giyerdi bu yüzden, kat kat giyinirlerdi.


İkinci bir yüksek dereceli geri zekalılık ürünü ise, artık geri zekalılık boyutunun biraz dışına çıkarak tamamen art niyet sınırlarına girmiştir. Fotoğrafa bakarsanız, bu kıyafetle orada duran kadının hemen arkasında iki erkek vardır.


1. Hiçbir kadın o kıyafetle sarayın her hangi bir yerinde kesin suretle dolaşamaz.
2. Üzerinde hangi kıyafet olursa olsun, hiçbir kadın haremden çıkıp sarayın başka bir yerini dolaşmaya gidemez.
3. Bir kadının haremden çıkıp, her istediğinde, elini kolunu sallayarak padişahın huzuruna gelmesi imkansızdır.
4. Padişahın devlet işlerini gördüğü yer, Birun bölümündedir. Birun ile harem arasında, bu kadar katı kurallar varken dolaşmak imkansızdır.
5. Bir kadının gizli de olsa haremden çıkması için, güvenlikleri atlatmaları gerekir ki, tek yolun kara ağalar taşlığı olduğunu düşünürsek, bu yine imkansızdır.


Fakat nasıl oluyorsa Hürrem ile İbrahim Paşa sürekli ve sürekli karşılaşmakta, sürekli orada burada konuşmakta, sürekli atışmakta falan filan. İbrahim Paşa ömrü hayatında Hürrem Sultan'ı görmüş müdür acaba?


Sonra, Hürrem Sultan bir devşirmedir evet, fakat dizide gösterildiği gibi yirmili yaşlarında köyünden zorla alınıp getirilmemiştir. Zaten devşirme sisteminde kimse o yaşta devşirilmez. Hürrem Sultan saraya getirildiğinde 7 yaşlarındadır. Ve tüm eğitimini -sıbyan mektebinden üniversiteye- burada almıştır.


Yani dizide gösterildiği gibi abuk subuk, kırma bir Türkçe ile konuşmaz. Eğer zahmet edip Hürrem Sultan ile Kanuni arasındaki mektuplara baksalardı, Hürrem Sultan'ın ne derece iyi bir Türkçe'ye sahip olduğunu görürlerdi. Kadın şair anasını satayım.

mayo yeterdi aslında, bu kadar kapatırsanız irtica, şeriat falan gelir...
Ayrıca internete Hürrem Sultan diye yazınca karşınıza çıkan şu resim tamamen hayal ürünüdür ;


Bu gibi şeylere yabancı kaynaklardan bakarsanız gerçeğe yaklaşamazsınız bile. Zira Anton Hickel, Hürrem ve Kanuni tasvirini şu şekilde yapmıştır ;


O adamın Kanuni'ye benzeyen tek bir yanı yoktur, Hürrem Sultan'ı bir yabancının görmesi ise imkansızın ötesindedir. Zira Hürrem Sultan'ın mektupları ve kendi adına yaptırdığı cami ve külliyelerden dolayı böyle bir kişinin var olduğunu biliyoruz, aksi halde haremdekilerin isimleri, cisimleri muammadır, kimse bilmez.


Bir başka saçmalık ve cahillik de şehzade Mustafa'nın dizide sakallı olmasıdır.


Şehzadeler sakal bırakmazlar. Sakal bırakmak, tahtta gözüm var demektir. Şehzade Mustafa yalnızca öldürmesinden hemen önce sakal bırakmıştır ki, öldürülme sebeplerinden biri de budur. Fakat dizide başından itibaren sakallı bir şehzade Mustafa var, babasının yanında bile sakallı görünmekte ki bu, saçmalığın daniskasıdır.

padişahın kafası açık, şehzadenin sakalı var.. ben neresini düzelteyim bunun anasını satayım
kızlar, erkekler yan yana, el ele, göz göze.. ayy çok romantik cnm yaa :))) 
Bir başka hata ; padişahlar eşleriyle yemek yemezler. Fatih'le gelen bir devlet kuralıdır.


Ve masada yemek yedirecek kadar geri zekalı insanların yaptığı, geri zekalı bir dizidir bu ;


Mumlu, masalı yemekler, 19. yüzyıl sürahileri, fırından alındığı 200 km öteden belli olan 20. yüzyıl ekmekleri.. Şu diziyi ben yapsaydım, en azından bu kadar hatalı ve saçma salak bir dizi olmazdı anasını satayım. Hatta sokaktan geçen bir embesile yaptırsak, bundan kötüsünü yapamazdı herhalde..


Bu heriflerin tarih bilmediklerine veya bildikleri halde değiştirerek gösterecek kadar ağır gavat olduklarına bir örnek daha.. Padişahlar eşleriyle yatmazlar, tek başlarına yatarlar.

Hatta Topkapı Sarayı'nda kalındığı sürece padişahların yatakları da olmamıştır, aşağıdaki resimde gördüğünüz kutsal emanetlerin olduğu bir mekandır, padişah zamanının çok büyük çoğunluğunu bu emanetlerinin yanında geçirir, ve gece de bunlar kenara alınır yere serilen minderlerden yatak yapılırdı ;


Görüntülü ve anlaşılır anlatım için kısacık bir video ; Link

Fakat dizideki Kanuni'nin yatağına bakıyorsun ;


10 kişilik ailenin tamamını içine alabilecek kadar büyük anasını satayım. Siz Roma filmlerini izleyerek mi yapıyosunuz şu dizileri anlamıyorum ki.


Şimdi isterseniz biraz pencere değiştirelim, soluklanalım, çayımızı içelim, elimizi yüzümüzü yıkayalım ve arkamıza yaslanıp uçuşun tadını çıkartalım. Birazdan bitirecez çünkü.


Biraz haremden bahsedelim mesela, ama yabancı kaynaklardan gidelim ki, bazı gavatlar ''e Osmanlı'yı övüyo işte bee amaann !!! ''  demesinler.

1960'lı yıllarda haremin restorasyonunda yer alan Fransız Mualla Anhegger harem hakkında şöyle der ;

Fark ettim ki yüzyıllar boyu Avrupalıların çizdiği haremin gerçekle ilgisi yoktur. Harem, sultanın istediği kadınlarla beraber olması için kurulmuş bir düzen değildir ve Haremin mimarisi de buna göre düzenlenmemiştir. Sultanın haremdeki kadınları görüp, içlerinden birini seçmesi mümkün değildir. Kapılar, odalar ve geçişler bu amaca göre planlamamıştır. Sultanın kadınların bölümüne geçmesi için kanatları olmalıydı. 


Mualla Anhegger'in bir başka röportajı da şöyledir ;

Harem, padişahın dilediği kadınla birlikte olması için düzenlenmiş bir kurum değil. Mimarisi bile buna göre düzenlenmemiş. Padişahın cariyeleri görebilmesi ve aralarından birini seçebilmesi mümkün değildir. Harem bir üniversite gibi düşünülmüş, cariyeler ise öğrenci. Çünkü cariyeler köle değil. Padişahın cinsel kölesi hiç değil. En doğru deyim, cariyenin padişahın evlatlığı olduğudur.


İngiliz elçisinin eşi Lady Montagu ise harem hakkında şöyle der ;

Öyle zannediyorum ki, bütün bunları okurken, bilmedikleri şeylerden bahsetmek için kendilerini bir türlü tutamayan basit seyyahların hatıralarından büsbütün farklı şeyler gördüğünüze hayret edersiniz. Oysa ki seçkin bir zümreye dahil olmadıkça veya olağanüstü bir fırsat çıkmadıkça, hiçbir Hristiyan Osmanlı'da kibar bir adamın evine giremez. Özellikle harem tamamen yasaktır. Bu yüzden basit seyyahlar içeriye nüfuz edemedikleri için , evlerin ancak fazla gösterişli olmayan dış kısımlarını anlatabilmektedir. Zaten haremler arka tarafta olduklarından sokaktan görülemezler. Dışarıdan yalnızca yüksek duvarlarla çevrilmiş bahçeler görülebilir.

Lady Montagu
Başka bir oryantalist konu hakkında da şöyle devam ediyor ;

Biz Avrupalıların düşündüğümüz gibi padişahın istediği kıza bir mendil atması, kat'iyen doğru değilmiş.

Ki hemen konuyu Muhteşem Yüzyıl'daki şu sahneyle bağlayalım ;


Bir Avrupa geleneği olan kralın önünde dans eden kızlar, tıpkı daha önce Keloğlan serilerinde olduğu gibi burada da işlenmiş. Ve olay tahmin edebileceğiniz üzere padişahın mendil atmasıyla bitiyor.


İşte bir Avrupalı, bu olayın tamamen saçmalık olduğunu ve gerçek olmadığı söylüyor, bunun bir Avrupalı oryantalist icadı olduğunu anlatıyor fakat dizide üzerine basa basa işleniyor bu sahne. Olur öyle ama, işlerler.


Fransa'ya dansı yasaklatan (Link,Link) Kanuni, fakat dizide önünde dans edilen yine Kanuni. Bu diziyi yapanların annelerine selam söylüyorum.


Osmanlıyı ziyaret eden başka bir gezgin Edmondo de Amicis, haremdeki kadınlar hakkında şunu der ;

''Bu kadınlar kesinlikle hürdür. Bu, her yabancının buraya gelir gelmez eliyle tutabileceği bir hakikattir.''


Çok müstesna bir Amerikalı tarihçi olan Leslie Pierce, Türkiye'de iken Harem-i Hümayun adlı kitabı için araştırma yapmaktadır. Yıl 1983'tür, ve darbe yönetiminin başında Kenan Evren vardır. Pierce'la karşılaşan Evren, ''ne yapıyorsunuz Topkapı arşiv binasında?'' diye sorar. ''Osmanlı'da harem üzerine çalışıyorum'' der Pierce. Evren de ''entrika var mı entrika?''  diye sorunca Pierce,
''Yanılıyorsunuz sevgili cumhurbaşkanı, onlar birer hanımefendi idi''  der. Darbeci Kenan, bu kez şartların olgunlaşmasını beklemeden basar gider.  Link


Başlıca bilgi, belge, elle tutulur gözle görülür delil, akademik bilgi, manevi bilgi ve daha ne isterseniz hepsini bulabileceğiniz birkaç video öneriyorum siz ciğersizlere ;

LinkLinkLink

Videolardaki ağabeyimiz Talha Uğurluel. Kendisi tarihçi, yazar, sanat tarihçisi ve tur rehberi. Gösterdiği ve anlattığı her şeyi delillendiren, içi dolu bilgicik bir ağabeyimiz. Takip etmenizi şiddetle tavsiye ederim şekerlerim benim.


Ek not ; Bu diziyi yapan Meral Okay işçi partili.

Hadin kendinize iyi davranın canlar..