23 Mayıs 2013 Perşembe

DİL SAVAŞLARI VE ASİMİLASYON



Selam ciğersizler.

Bir süredir aklımda yer eden bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. Zira aslında çok önemli ama neredeyse hiç konuşulmayan bir konu bu ; dil konusu.


İnternete bakıyosun  ''illuminati şeytana tapıyoooooo ''  diye milyonlarca yazı, video, haber var her yerde. Bir sürü alt konusu da işleniyor, fakat bir de bizim için, bu ülke için çok önemli olan konulara bakıyorsun, tek kelime yok. Küresel elitin dünya planını herkes bilip konuşuyor, fakat aynı küresel elitin ülkemizdeki planlarından kimse tek kelime dem vurmuyor anasını satayım.


Çünkü konu Amerika, Hollywood, masonlar olunca dikkatlerini cezbediyor. Fakat Türkiye, Türkçe, İslam deyince   ''üff bence abartıyosunn, komplo onlar, yanlış yorumluyosoon''  gibi cümlelerle başlıyor konuşmaya. Ha ikiz kuleleri Amerika'nın kendisi saldırdığı, Bush ile Obama'nın kuzen olduğu ve bu adamların şeytana tapma ritüelleri yapmaları çok normal, fakat ülkemizdeki deformasyonları, tahribatlarını konuşmak çok saçma di mi anasını satayım. Macerayı hep Amerika'da arayan özgür  köleler sizi.


Hollywood filmindeki sex yazısını, tek göz resmini görüp kendini Einstein sananların ülkesinde yaşıyoruz biz. Tamam, eyvallah, bunları görme bilme demiyorum ben sana, fakat olayın sadece Lady Gaga'nın kıçındaki tek gözden ibaret olmadığını bil anasını satayım. Herkeste moda olmuş sadece klip ifşa etmek, tek göz yapan ünlüleri göstermek. Bunlar, işin küçük teferruat kısımlarıdır. Sana ne yapmışlar, seni neye inandırmışlar, seni nasıl asimile etmişler bunlara bak biraz.

Geçin bunları sıkıldık anasını satayım lan

Asimilasyon deyince en büyük iki etken dil ve inanç sistemidir. Hristiyan bir Fransız'ı alır, Türkiye'ye getirir, önce dilini unutturur, sonra da dinini değiştirirsen o herif asimile oldu demektir. Çünkü Fransız olduğuna dair hiçbir elle tutulur kanıtı kalmaz, onu Fransa'ya bağlayan bir şeyi de..


Türk bir kızla evlenir, Türkçe konuşmaya başlar, Müslüman olmuştur, 5 vakit namaz kılar, Fransa'da öyle bir şey olmamasına rağmen, kendinden büyük biri içeri girince ayağa kalkar, elini öpüp başına koyar, onun yanında bacak bacak üstüne atmaz..  Bu adam artık Fransız değil, Türk'tür.


Gördüğünüz gibi dil ve inanç sistemi sağlar tüm bu değişimi. Yani bu derece önemlidir. Ve bunu bizim gibi ortalama bir zekaya sahip insanlar bile görebiliyor, anlayabiliyorsa, güce sahip olan zeki adamların bu konuda neler yapabileceklerini siz düşünün..

Olayı anlamak adına yaptığımız bu girizgahtan sonra, aslı konumuza, can alıcı bölgeye girelim.
Destur var mı?
Hadi bismillah..


Türkçe, yakın tarihte o kadar büyük tahribata uğramıştır ki, artık zengin bir dil olma özelliği tamamen kaybolmuştur. Şimdi ilk okul öğretmenleri ağzıyla  ''gençler artık selam yerine slm yazıyo telefonlarda, dili öldürüyolar yaa''  gibi yorumlar yapmayacam. Zira o da saçma zaten. Sen telefona ''selam''  da yazsan  ''slm'' de yazsan her ikisi de  ''selam''  diye okunmuyor mu sonuçta? Yani bunları okurken  ''seleme nebere'' diye mi okuyoruz, yoksa ''selam naber'' diye mi.. Saçmalamayın.

al işte sahte bir milliyetçilik kabarması daha, lan bir sie

İşi sadece şu seviyede gören eğitimli cahiller var işte. Ve bu heriflerin isimlerinin başında ''prof''  yazdığı için, millet de sorunun bu olduğunu sanıyor. Sen konuşurken ''gerçek'' yerine ''reel'' de, ''gerçel'' de, ondan sonra yok ''Turkche'leşiyoruz yeaaa''  de. Sen nasıl bir çelişki yumağısın arkadaşım. Hedef şaşırtmaktan başka bir şey değil anasını satayım.



Neyse.

Şimdi yine e-posta adresime itiraz yağacak ama, ben yine doğru olanı konuşmaktan caymayacam. Türkçe'nin tahribatı cumhuriyet döneminde başlamıştır ciğersizler. 1000 yıl kullandığımız alfabenin ve günlük hayatımızda kullandığımız kelimelerin yaklaşık üçte ikisin değişmesi, Türkçe üzerinde inanılmaz bir tahribat yapmıştır.



Nasıl?

Ne acıdır ki Türkler, dünyada ana dilinden başka bir dili konuşamayan tek millet. Örneğin dünya dili olan İngilizceyi bile konuşma oranı inanılmaz az. Fakat dünyanın hiçbir yerinde bu oran bu kadar az değil.
İsteyenlere şöyle birkaç örnek vereyim, bir göz atarsınız ; Link , Link , Link


Peki neden yabancı dil konuşamıyoruz?

Cevabı şu ; Biz henüz, kendi dilimizi bile konuşamıyoruz da ondan.


Bir İngiliz günde 500 ila 700 kelime ile konuşurken, bir Türk günde 200 ila 400 arasında kelime ile konuşuyor. ''eee nolmuş anasınaa satıyığım yua''  falan deme hemen ciğersiz. Az bekle.


İnsanlar kelimelerle düşünür. Senin kelime hazinen darsa  ''ya bişey düşünüyorum ama tarif edemiyorum, hissediyorum ama söyleyemiyorum, biliyorum ama anlatamıyorum''  dersin. Fakat yeterli dağarcığa sahipsen bülbül gibi şakırsın, kelimelerle dans edersin anasını satayım. Dil bilmek beyni her anlamda besler ve geliştirir zira.


Ben Amerikalı'da hiç  ''ya biliyorum ama anlatamıyorum ya''  diye bir şey duymadım, adam kelimelerle öyle bir coşar ki, sanarsın anasının karnından şair doğmuş gavat. ''Hepiniz mi Şekspir'siniz lan''  tribine sokar insanı.


Biz düşündüğümüz şeyleri anlatacak kelimeleri bilmiyoruz, bulamıyoruz. Bu yüzden de anlatamadığımız, tarif edemediğimiz her düşünce için ''şey'' kelimesini kullanıyoruz. Anlatmak isteyip de anlatamadığımız ne varsa ''şey''  deyip olayı kapatıyoruz.

''Geçen şeyi gördüm.''
''Sende şey var mıydı?'
''Şeyi versene.''
....
birden fazla dil bilmek beyni güçlendirirken,kendi dilini bile konuşamamak düşünme yetisini köreltir

Birden fazla dil bilmenin yararları;   Link , Link , Link , LinkLink , Link , Link , Link


Örneğin Necip Fazıl'ın bir şiirinden örnek vereyim ;

''Bu işin saikini, amilini, illetini bir müessire bağlayamamamın sebebi nedir?''


Şimdi bunu şuan kullandığımız, yeni dille yazalım ;

''Bu işin nedenini, nedenini, nedenini bir nedene bağlayamamamın nedeni nedir?''


Sanırım bu örnek yeterince açık. Gördüğünüz gibi kelimelerle geniş düşünme denilen şey tamamen ortadan kaybolmuş bizde. Her boka  ''şey''  de, onlarca farklı kelime ile anlatabileceğin her düşünceyi tek kelimelere sığdır. Bu olay yaratıcı düşünceyi, kendini ifade etmeyi, düşünebilmeyi etkileyen yegane unsurdur.


Şimdi bir Fransız, bir İngiliz geliyor, adam 700 kelime ile düşünüp konuşuyor. Kelime ile düşünmek demek, kafasında o kadar fazla kavram, terim bulundurmak demektir. Yani kısaca adam geniş düşünür. Fakat benim Türk vatandaşım geliyor 200 kelime ile düşündüklerini, kavramları ifade etmeye çalışıyor, e haliyle de batırdıkça batırıyor. Kekeliyor, kem küm ediyor, konuşma aralarında iki saat bekleyip uygun kelime arıyor falan...

''Biliyorum ama anlatamıyorum yaaaaaa :(''


Amerikalı bir oyuncunun röportajını dinliyorsun, adam konuşurken  ''talk, speak, discourse, confabulate''  diyor, fakat alt yazısına bakıyorsun her biri  ''konuşmak''  diye çevriliyor.


Talk = Konuşmak
Speak = Konuşmak
Discourse = Konuşmak
Confabulate = Konuşmak

Bu nasıl tercümedir, bu nasıl dildir anasını satayım.
İngilizce'de bir şeyi anlatmak için 4-5 kelime, cümle yapısı varken, Türkçe'de tek kelime olayı kapatıyor. Bu da dar bir düşünce yapısı meydana getiriyor haliyle. Onlarca kelime ile ifade edilecek şeyler, tek kelimeye indirgenirse o dil de ölür, o dili konuşan beyin de. Tabi bizim okul sistemimizde dördüncü sınıfta ''hello teacher, how are youuu :))''  diye başlayan İngilizce eğitimi, üniversitede de kelimesi kelimesine aynı devam ederse bu millet tabi dil konuşamaz. Lan 10 yıl İngilizce görmüş adam üniversitede hala  ''hocam hello yerine hi desek olur mu burdaa''  diye bir cümle kuruyorsa sen bu eğitim sisteminden ne bekleyecen anasını satayım. Elinde diploması olsun da, cahil olması önemli değil..

Kız güzel.
Yemek güzel.
Maç güzel.
Oyun güzel.


Bir güzel kelimesi her şeyi işgal etmiş anasını satayım. Halbuki ;

Kız güzel.
Yemek lezzetli.
Maç heyecanlı, çekişmeli, kıran kırana..
Oyun eğlenceli..

Bu sadece çok küçük, basit bir örnek. Günlük dilimiz bu gibi vakıalarla dolu. Ama bilen, dile getiren kimse yok. Tabi batılı ve gelişmiş bir ülke olduğumuz için bunlar önemli değil, bizim için önemli olan magazin dergileri, 500 kanallı televizyon, iç çamaşırımızda kimin adının yazdığı..


Tülin Şahin yaz için nasıl tüyolar verdi, bugün ne giysem'de nasıl elbiseler vardı, survivor'da kim kimin arkasından ne dedi, yazın hangi konserlere gitsek.. Kendine insan adı veren, modern köleliği hayat felsefesi edinmiş olan, güdümlü sığır sürüleri..


1920, 1930'lu yıllarda Türkiye'de tercümanlık yapmış bir adamı dinlerseniz, sizden daha fazla Türkçe kelime bildiğini görürsünüz. Manidar tarafı da, o adamı bile anlayamazsınız şuan.

Adamlar ne derse desin, bizdeki karşılığı bir tane. Bu, ne kadar dar kafalı olduğumuzun sebebi ve kanıtıdır ciğersizler. Halbuki o kelimelerden elli tane anlam çıkar anasını satayım. Bir tanesi bambaşka bir anlamda kullanılıyor, ama Türkçeye böyle çeviriyor bizim cahillerimiz.


Neden başka dil konuşamıyoruz'a dönersek yine, çünkü gördüğünüz gibi biz çok dar bir kelime dağarcığıyla düşünüyoruz. Adamlar aynı anlama gelen 10 tane kelimeyi bir cümlede kullanınca da  ''ne diyo lan bu?''  diyoruz.  ''Ne diyo amağa ğoyum bu, küfür mü ediyon lan, I go, you go, we go şeklinde konuş olumm!!''


Kendi dilinde 200 kelime ile konuşursan, 700 kelimelik İngilizceyi tabi konuşamazsın anasını satayım.



Ha tabi bir de olayın iki yüzlü entel tarafı da vardır. Kendini entel olarak tanıtan bazı gavatlar, televizyonlara çıkıp abidik kubidik İngilizce, Latince kelimeler kullanır. Bilirkişi demez exper der, zamanlama demez timing der, karıştırmak demez mix etmek der, havalı demez cool der, bunun affı yok demez; bunun excuse'u yok der..


Niye Türkçe söylemiyorsun deyince de  ''bilimin dili olmaz hüee :))''  der mal. Fakat aynı adam, aslı Arapça olan Kur'an ve ezanının Türkçe okunmasını ister.  ''biz Türküz Türkçe okunsun tabü yaa aa oo yea kam onn ''  triplerine girer aynı gavatlar. Vay anasını yaa, bu gibi iki yüzlü, samimiyetsiz gavatların milliyetçilik duygusu ancak din konusunda kabarır zaten. Bu yüzdendir ki bazı insanlar gavattır, ve daima gavat kalacaklardır.


Zaten nedense kendi dilinde ibadet konusu yalnızca Türkiye'de vardır. Ben yüzlerce sonradan Müslüman olan Amerikalı, İngiliz, Fransız, Alman, Japon, Çinli biliyorum, hiçbiri de kendi dilimizde ibadet etmemiz lazım demiyor anasını satayım. Sen hiç gördün mü Amerikalı Müslümanın İngilizce ezan okuduğunu? Bir Çinlinin Kur'an'ı Çince yazıp okuduğunu? Bütün dünyada milliyetçi olan bi siz mi varsınız lan ağzına bacağımı soktuklarım.


Kimse sana kendi dilinde dua etme, kendi diline çevirip anlamını bilme demiyor ki anasını satayım. Zaten daha önemli olan anlamını bilmektir. Sen tek kelime anlamadıktan, Allah'ın sana verdiği mesajdan bihaber olduktan sonra Kur'an'ı hatim etsen nolur olum? Arapça Kur'an'ı okumak, yalnızca ''Allah bunu bu dilde indirdiyse, elbet bir hikmet vardır. Bunu öz dilinde okumanın lezzeti başkadır, ruha verdiği haz başkadır.''  düşüncesi ve inancıdır.


Şimdi Kur'an'ı al ve Arapçada olduğu gibi makamlı, ezgili oku bakalım, sana aynı hazzı veriyor mu? Bir kere o makamda hiçbir dille okunamıyor zaten Kur'an. Hele hele şu Türkçe ezan işi hepsinden beter bir komedidir. Altında milliyetçilik, millilik duygusu olmadığını da kısacık bir şekilde açıklayabilirim.


1932 yılında okunmaya başlayan Türkçe ezan şöyleydi ;

Tanrı uludur. Tanrı uludur.
Şüphesiz bilir bildiririm tanrıdan başka yoktur tapacak.
Şüphesiz bilir bildiririm tanrının elçisidir Muhammed.
Haydin namaza, haydin namaza.
Haydin felaha, haydin felaha.
Tanrı uludur. Tanrı uludur.
Tanrıdan başka yoktur tapacak.

anlamayanlar için çevireyim; müessir = etkili 

Her şeyden önce burada şu dikkati çekiyor ; felah kelimesi olduğu gibi, yani Arapça bırakılmış. Fakat Allah kelimesi dahi tanrı olarak çevrilmiş. Madem o kadar Türkçe sevdalısı idiniz, neden felah'ı da Türkçe yapmadınız?


Bunun sebebi, felah kelimesinin  ''kurtuluş''  manasına gelmesidir ciğersizler. Halkın zihninde kurtuluş mesajı olmasından çok fena ürkmüşler anlaşılan. Tanrı kelimesinin Allah'ı ifade edemediğini söylememe gerek yok zaten. Demek ki bunu yapanların hiç de milli duygular beslediği falan yokmuş.


Lan bi de şu Türkçe ezan denilen safsatayı, eziyeti hala ve hala savunanlar var anasını satayım ya. Ulan bu eziyetten başka nedir olum? Tanrı uluymuş falan. ''Tanrı uludur, adamı böyle ulutur''  demiş Necip Fazıl. Adamsın üstad.


Hee, bir de  ''ezanı İnönü Türkçe yaptııııaaa''  diyen geri zekalılar yok mu.. Bu insanlar ya ciddi anlamda geri zekalı, ya da ciddi anlamda sahtekar. Lan ezanın Türkçeleştirilmesi 1932. Yani Atatürk'ün en şaşalı yılları anasını satayım. Atatürk bilmeden kuşun uçamayacağı dönem. Ölüm tarihi de 1938, onu da hatırlatayım. Türkçe ezan komisyonunu bizzat Atatürk kurmuştur, ve bu komisyonun başına da Agop Dilaçar'ı getirmiştir.


Agop Dilaçar denilen adam, isminden de anlaşılacağı gibi bir Ermenidir. Hatta ona bu soyadını bizzat Atatürk vermiş anasını satayım. Ne ilginçtir ki, Mustafa Kemal'e ''Atatürk'' soyadını de o vermiştir.. Link


Yani Anadolu'da, Türkiye'de okutulan o Türkçe ezan zulmünün sahibi bir Ermenidir. Ve bu Ermeni, daha önce İngiliz casusluğu ile suçlanarak ordudan atılmış, Türklere hakaret ettiği için ceza yemiştir. Başındaki adamın ne mal olduğunu anlayınca, Türk Dil Kurumu denilen çocuk bahçesinin icraatlarını da anlamak çok daha kolay olacaktır haliyle.


Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, Türkçe'de inanılmaz bir değişim çabasına gidilmiştir. Bin yıldır kullandığımız Arapça ve Farsça asıllı ve çoğu Türkçeleşmiş olan kelimeler tek tek lugattan kaldırılmış, yerlerine yenileri, Agop denilen bu adam tarafından bizzat uydurulmuştur.


Birkaç örnek vereyim siz ciğersilere de, olayın boyutunu anlayın ;

Valide yerine doğurgaç, baba yerine doğurtgaç, sanat yerine dorut, mebus yerine saylav, aşevi yerine otlangaç, belediye yerine uray gibi kelimeler getirilmiş.

Bu kadar da değil tabi anasını satayım, kakınç, aldatı, yontu, söylev, çavlan, içerik, alnaç, alışkı, ansıma, kaydırgaç, varsıl, imge, avunç, gömüt, nesnel, başçık, bağıt, erek.. Gibi cibi binlerce kelime uydurulmuş. Okullara sürekli yeni kelimeler listesi gönderilirmiş. Herhalde o listelerin altına  ''kaynak: Agop Dilaçar'ın kıçı''  diye not düşülmüştür anasını satayım. Zira bir insanoğlunun bunları uydurabilecek tek organı kıçıdır.


Türk Dil Kurumu'nun başındaki isim böyle bir Ermeni olursa, Türkçe'nin neden ağzına edildiğini anlamak hiç de zor olmaz.


Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim..
''Ya bunlar Türkçe değil, ya da ben Türk değilim'' demiş Necip Fazıl Kısakürek


Üstelik bu Agop denilen herif  aynı zamanda Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi'nin de mucidi imiş. Güneş Dil Teorisi'ne göre dünyadaki bütün diller Türkçeden türemiştir. Yani her dil Türkçedir. Tarih tezine göre de dünyadaki herkes Türktür. Bunlar şaka maka değil haa, yıllarca tarih kitaplarında öğrencilere okutuldu bunlar.
İlla o yıllara dönemeye gerek yok aslında, daha geçenlerde ''oturgaçlı götürgeç''  diye bir Türkçe katlini bizzat Türk dil kurumunun kendisi yapmadı mı? Adamın adı Agop Nartanyan olunca,  -gaç'lı, -geç'li bir şeyler bekliyor zaten insan. Agopça..  ( Birkaç misal daha )


Alnaç nedir anasını satayım lan?
Kaydırgaç nedir olum?
Kıça da  ''sıçtırgaç''  falan deseydiniz anasını satayım. Tövbe tövbe. Allah'tan oralara el atmamışlar.


Hatta bir örnek de Atatürk ile Falih Rıfkı Atay arasında olan olaydan verebilirim ;
Yeni kelimelerin uydurulduğu toplantılardan birinde konu ''ticaret'' kelimesinin yerine bir kelime bulmaktır. Kimsenin aklına bir şey gelmediği için bir sessizlik olur ve Falih Rıfkı da bir kağıda sürekli ''te'' ve ''cim'' harflerini yazmaktadır, kelimeyi bu harflerden türetmek için. Mustafa Kemal  ''ne yazıyorsun?'' diye sorunca ''te ve cim'' harflerini gösterir ve Kemal Paşa ''işte ticaret kelimesinin karşılığı bulundu!'' der.


Sonra ekler ''ticaret = tecim, tüccar = tecimer, ticarethane = tecimevi''
İnanmayanlar Falih Rıfkı'nın Çankaya kitabını alıp okusunlar bir zahmet.


Bunlar halk tarafından tutulmadığı için, gördüğünüz gibi çoğu tedavülden kalkmıştır. Tabi yine gördüğünüz gibi hala kullanılanları ve  dilimize yerleşmiş olanları da vardır.


Şimdi olaya farklı bir pencereden bakalım ciğerler ve de ciğersizler ;
İngiliz casusluğu ile suçlanıp ordudan atılan, ihanet-i vataniye cürmü ile ellerine zincir vurulan, daha sonra Türklere hakaret ettiği gerekçesi ile ceza alan bir Ermeni, nasıl oluyorsa oluyor ve Türk dil kurumunun başına geçiyor. Sonra, kaynağı tamamen kıçı olan kelimeler uyduruyor. Masa başında bir kelime yazıyor, ve o kelime artık Türkçe olmuş oluyor.

Daha sonra da, bir Güneş Dil Teorisi oluşturuyor ve tüm dillerin Türkçe olduğunu söylüyor.


Hmmm, bak yine şaşırttınız ama beni yaaa.

Eğer bütün diller Türkçe ise, neden Türkçedeki Arapça ve Farsça kökenli kelimeleri çıkarma gayretindesiniz siz pampa? Madem hepsi Türkçe, onlar da Türkçedir sonuçta.


Ayrıca, bütün diller Türkçe ise, senin oracıkta kıçından uydurdukların ne?
Yani senin uydurduğun kelime nasıl oluyor da Türkçe'nin parçası oluyor?
Yeryüzünde yaşamış ve yaşayan hiçbir Türk'ün bilmediği bir kelime nasıl oluyor da Türkçe olabiliyor?
Lisan uydurmak bu kadar kolay ve ayağa düşen bir iş mi?
İnsanların binlerce yıl konuştuğu dile, nasıl oluyor da kendi salladığın kelimelerle katkıda bulunabiliyorsun?
Kuzum sen sus da, bari gözlerin konuşsun.


Bir millete dilini ve tarihini unutturmak, o milleti asimile etmenin yegane yoludur. Zira cumhuriyetle birlikte bu millet devlet eliyle asimile edilmiştir. Türk tarih tezinin de, dil teorisinin de başında bir Ermeni vardır, ve halka A.Dilaçar şeklinde tanıtılmıştır bu adam yıllarca. Bütün kurmayları da yine Ermenidir ne yazık ki. İnanmayanlar küçücük bir araştırma ile görebilirler. Link , Link , Link



Güneş Dil Teorisinde şöyle inciler öğretildi bu ülkenin çocuklarına yıllarca ;

Her kelime aslında Türkçe'dir yavrum.
Herkes de Türk'tür.
Hatta senin annen de bir melekti yavrum.

Buraya dikkat buyurun;
Aristotales, yani Aristo'nun kökeni ; Ali Usta.
Amazon kelimesinin kökeni ;  ''amma uzun''.
Niagara kelimesinin kökeni ;  ''ne yaygara''.


Şaka yapmıyorum lan valla, bunlar Güneş dil teorisinin açıklamalarında yer aldı hep. Google'a aratırsanız görürsünüz ne kadar ciddi olduğumu.


Şimdi size bir şey sorayım ; Dünya üzerinde hangi millet, hangi devlet, hangi halk binlerce yıl kullandığı kelimeleri bir kenara atıp, kullanılacak yeni kelimeleri kendisi uydurmuştur? Bana yalnızca bir tane örnek gösterin. Şu dünya üzerinde hiçbir millet bizim kadar asimilasyona maruz kalmamıştır. Bu çok açık. Biz asimile olduk.
bir millet şu halden,
şu hale geliyorsa, o millet asimile olmuş demektir
Nitekim bu durumu İsmet İnönü de itiraf etmiştir ;

Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı, okuma yazma oranının yaygınlaşmasını sağlama değildir. Okur yazar oranının düşüklüğü ile alfabenin alakası yoktu. Devrimin asıl gayesi geçmişe kapıları kapatmak, İslam dünyası ile olan bağları koparmak, ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Böylelikle yeni nesiller eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunamayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.   İnönü Hatıralar C.II


Yine farklı bir pencere açıyorum ;
İngilizler 500 yıl önce yaşayan Sheakspeare'in yazılarını, eserlerini su gibi okuyabiliyor.
Fransızlar yine 500 yıl önce yaşayan Machiavelli'nin eserlerini su gibi okuyabiliyor.
Çinliler binlerce yıl önce yazılmış yazılarını okuyabiliyor.
Yunanlılar, Roma İmparatorluğu'ndan kalma parşömenleri sular seller gibi okuyabiliyor.


Peki şuan hangimiz Mevlana'nın yazılarını okuyabiliyoruz?
Karacaoğlan'ın?
Baki'nin?
Kanuni'nin?
Kendinize bunu sorun; Neden tüm dünya atalarının yazılarını okurken, biz okuyamıyoruz...


Şuan Osmanlı arşivlerine girsen ve atalarının, ecdadının neler yaptıklarını öğrenmek istesen ne okuyup, ne anlayacaksın?
Hiçbir şey.

16. yüzyılı, Osmanlı'yı bir kenara bırakalım, şuan Mehmet Akif'in Safahat kitabının orjinalini kaçınız okuyabilir?

Necip Fazıl'ın kitaplarını?

Meclis zabıtlarını kim anlayabiliyor bugün onu söyleyin bi bana.


Lan tek kelime söyletmediğiniz Atatürk'ün nutkunu kim okuyabiliyor bugün, onu deyin siz bana onu. O nutuk bile her sene biraz daha sadeleştirilmiyor mu anasını satayım. Al eline orjinalini, okursan gel benim ağzıma oracıkta tükür.

bırak şunu, latinize edilmiş olanı dahi okuyamaz, anlayamazsınız
Şu dünyada dedelerinin mezar taşını okuyamayan tek milletiz biz. Şehitliklere, Türk büyüklerinin mezarlarına giden insanlar tek kelime anlamıyor. İngilizler milattan önceki eserlerini incelerken okullarında, biz daha padişahlarımızın mezar taşında ne yazıyor onu okuyamıyoruz anasını satayım.


Gelin Kanuni'nin meşhur şiirini eski ve yeni halleriyle yazalım ;

Orjinali ;

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdur,

Olmaya baht-ü saadet alem-i vahdet gibi.

Yeni Türkçesi;

Halk içinde devlet kadar itibarlı bir şey yok ama,
Dünyada bir nefes sağlık gibi bir şey olmaz.

Saltanat dedikleri sadece dünya kavgasıdır,
Dünyada varlık gibi mutluluk olmaz.


Bir şiirin içine sıçmak ancak bu olabilir ciğersizler. Gördüğünüz gibi ne anlamı kaldı, ne kafiyesi kaldı, ne estetiği kaldı, hiç bir boku kalmadı. Ve bizim 1000 yıllık tarihimizin tüm eserleri bu şekilde heba oldu. Türkçeye çevrilen İngilizce şarkı gibi hiçbir anlam ifade etmeyen kelime yığınları haline geldi tüm tarihimiz.


Kısaca bir milletin dilini tahrip ederek, o milleti asimile edersin. Zira Afrika'ya hiç dikkat ettiniz mi?
Afrika'yı sömüren İngiliz ve Fransızlar, öncelikli olarak iki şeyin üzerinde durmuştur ;

Dil ve Din.

Önce onları Hristiyanlaştırmış, sonra da dillerini unutturmuşlardır. Afrika'nın çoğu ülkesinde resmi dil İngilizce ve Fransızca'dır. Yani dünyanın en zeki adamları, devletleri bu konu üzerinde yıllarını ve milyarlarını harcayacak, bizim entel olduğunu sanan diplomalı cahillerimiz de  ''Türkche'' konuşmayın ''Türkçe'' konuşun diye hedef şaşırtacaklar. Sizin ağzınızı Agop Dilaçar öpüversin.

he anasını satayım he
Lan sanki bu Latin alfabesi Türk alfabesi de yok efendim Q harfini kullanmayın, dile zarar veriyo. Lan senin 1000 yıl kullandığın alfaben değişti, tek kelime etmedin, zaten Latin harflerinden olan Q harfi kullanılınca milliyetçilik duyguların niye kabarıyor olum?

lan bu Latin alfabesi değil mi? biz mi yanlış biliyoz anasını satayım ne ara Türk alfabesi oldu

Lan Q, W, X de Latince,  A,B,C  de Latince anasını satayım. Sanki diğerleri Göktürk alfabesiymiş gibi ne salak salak, sahte milliyetçilik triplerine giriyosunuz anasını satayım. Duyan da Uygur alfabesi kullanıyoruz da onu tahrip ediyolar sanar.


Yok efendim Türkçe yazıldığı gibi okunuyormuş da, çok kolaymış da. Lan bırakın bu sığırca savunma hareketlerini Allah aşkına yaa. Dünyada hangi dil yazıldığı gibi okunuyor başka lan? Bu, çok  matah çok övünülecek bir şey olsa herhalde başka milletler de yapardı di mi?


İngiliz, Amerikalı  ''children''  yazar  ''çıldırın'' okur. ''Sheakspeare''  yazar, ''Şekspir''  okur. Fransız ''Ja'i couru''  yazar  ''je kuğüy''  diye okur. Alman  ''ich lief''  yazar, ''ih liif''  okur. Peki bu özelliğin bu dillere herhangi bir zararı olmuş mu? Şuan dünyanın en popüler dilleri bunlar değil mi? O zaman kolay anlaşılıyo ayaklarını falan geçin arkadaşım.


Yazıldığı gibi okuma saçmalığı böyle sonuç verir bak ;





star baks



döner = Returns  ????

Ve bu ülkenin televizyon sahipleri, dilin tahrip edilmesine prim ve destek verdikçe, ülkenin en popüler sanatçılarını bu yönde kullandıkça, bizim kendi dilini unutan Afrikalılardan da, Arjantinlilerden de, Brezilyalılardan da hiçbir farkımız kalmayacak.

tea january ne olum lan???

Bir koldan dil tahribi, diğer koldan din tahribi ülkede almış başını gitmiş, bizim komployu uzakta arayan maceracı kafalarımız hala Lady Gaga klibindeki tek gözle kendini tatmin eder.


Komplo uzakta değil ciğersizler, yanıbaşımızda. Zira bu adamlar bütün dünyayı savaştırdılar, fakat tek yıkılan devlet bizimki oldu.

Son olarak, Ankara Üniversitesi'nin yaptığı bir araştırma göstermek istiyorum siz ciğersizlere.
Okullarda okutulan ders kitaplarının içerdiği kelime ve kavram sayıları ;

ABD ; 71.681
Almanya ; 70.400
Japonya ; 44.224
İtalya ; 31.762
Fransa ; 30.193
S. Arabistan ; 13.579
Türkiye ; 7.60

Kelimelerle düşünen insanoğlunun, elinden ve dilinden o kelimeleri alırsan, işte böyle düşünemez ve üretemez hale gelir.

Güzel bir yazı ile bitiriyorum ;

Bir gün insan virgülü kaybetti ; o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince, düşünceleri de basitleşti.

Bir başka gün ise ünlem işaretini kaybetti ; alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor, ne de bir şeye seviniyordu. Üstelik hiçbir şey, onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu. 

Bir süre sonra soru işaretini kaybetti ve soru sormaz oldu. Hiçbir şey, ama hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu. Ne kainat, ne dünya, ne de kendisi umurundaydı.

Birkaç sene sonra ''iki nokta üst üste'' işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti. 

Ömrünün sonuna doğru elinde yalnızca ''tırnak işaretleri'' kalmıştı. Kendine has tek düşüncesi yoktu. Yalnızca başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.

Son noktaya geldiğinde ise, düşünmeyi unutmuş vaziyetteydi...      

Alex Kanevsky


Selametle...