9 Ekim 2013 Çarşamba

KUR'AN VE SÜNNET


Selamın aleyküm.

İslam dini apaçık mucizelerle doludur. Kur'an'a baktığınızda görürsünüz ki, daha birkaç yıl önce keşfedilen şeyler barındırır içinde. Ve bu Kur'an mucizelerine artık her yerden kolayca ulaşabilirsiniz. Zira dini sayfaların dışında, kendisini dine yönelten kişiler de ''işte Kur'an mucizeleri'' içerikli yazılar yazmakta.


Fakat benim dikkatimi çeken bir şey oldu bu konuda. Kendisini sonradan İslam'a döndüren bu insanlar, yalnızca Kur'an mucizelerinin üzerinde durmakta. Ve hatta bazıları da resmen sünneti ve hadisleri reddetmekte.


Tabi bu gibilerin dinledikleri adamlar Yaşar Nuri, Abdülaziz Bayındır, Mustafa İslamoğlu, Edip Yüksel veya İhsan Eliaçık gibiler olunca, bunun olması elbette kaçınılmaz. Zira bu adamların hepsinin hadislerle ilgili sorunları vardır. Hatta bazılarının ayetlerle bile vardır.


Ben bu yazıda biraz farklı davranıp, Kur'an mucizeleri yerine hadislerden bahsetmek istiyorum. Yazmayı düşündüğüm diğer yazıda da ''hadis ve sünnet mucizeleri''ni konuşmayı planlıyorum Allah'ın izniyle.


Geçenlerde bir takipçim de bu konuda güzel bir soru sordu ;

''Bizim için kaynak Kur'an evet, peki hadislerin yeri ve önemi nedir?''  dedi ve devam etti ;
''Bazı arkadaşlarım hadislerin güvenilir olmadığını söyledi ve yalnızca Kur'an'a bakılmalı dedi''


Şimdi isterseniz biz de önce Kur'an'a bakalım, ve Kur'an'da sünnetin yeri neymiş onu görelim ;

''Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi yasakladıysa da ondan sakının.''  Haşr,7

Şimdi bu ayeti açıklamaya çalışalım biraz.

Peygamberin bize verdiğini almamızı ve yasakladığından da sakınmamızı istiyor Allah Kur'an'da. Ve bizim bildiğimiz üzere İslam ve Kur'an hem evrenseldir, hem de ayetlerin geçerliliği sonsuza dek işlevini sürdürecektir.


Yani Peygamberin emrettiği, tüm Müslümanlara emredilmiştir ; ve yasakladığı da yine tüm Müslümanlara yasaklanmıştır. Ve Hz. Muhammed s.a.v. son peygamber olduğu için, O'nun mesajı kıyamete kadar sürecek ve O'na tabi olan herkesi bağlayacaktır.


Peki O'nun mesajı sonsuza dek ulaşacaksa, biz mesaja nereden ulaşacağız?
Aklınıza ilk gelen şey  ''e Kur'an var ya''  demek olmuştur büyük ihtimalle. Fakat bizzat Kur'an'da ''Onun size verdiği alın ve yasakladığından sakının''  diyorsa, demek ki Peygamberin bize verdiği her şey Kur'an'da  yok. Eğer Peygamberin verdiği her şey Kur'an'da olsaydı, böyle bir ayet herhalde gereksiz olacaktı. Zira Kur'an'da birçok şey yasaklanmış ve birçok şey de helal kılınmıştır.


Ve eğer Peygamberin verdikleri ve yasakladıkları biz Müslümanlar için Kur'an ile sabit bir bağlayıcı kural ise, Resülullah zamanında yaşamayan ve O'nu göremeyen Müslümanlar için ne bağlayıcı olacak? Yine ''sadece Kur'an olacak o zaman''  gibi bir yorum gelebilir aklınıza. Fakat bizzat Kur'an, Peygamberin verdiği başka şeyleri de bize emrediyor.


Diyelim ve devam edelim Kur'an'dan örnekler vermeye ;

''Andolsun ki Resülullah, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.''   Ahzap, 21


Yine bu ayette de bizlere Hz. Muhammed sav.'in güzel bir örnek olduğu söyleniyor. Ve ben de yine soruyorum ; ''Bizim için güzel örnek olan Hz. Muhammed'in yaptıkları ve söylediklerine nereden erişeceğiz?'' Allah, Hz. Muhammed'i bizlere örnek olarak gösterdiğine göre, biz Müslümanların da aynen O'nun gibi olmamazı istiyor demektir. Ve Resülullah gibi olmak demek, O'nun gibi ibadet etmek, konuşmak, giyinmek ve hatta yemek yemek, su içmek yani kısacası her şeyde O'nun gibi olmak demek değil midir?


Nisa Suresi'nden devam edelim ;

''Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan yöneticilere de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız, onu Allah'a ve Peygamberine götürün. Bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.''  Nisa, 59


Ayette ''anlaşmazlığa düştüğünüz konuyu Allah'a ve Resulüne götürün'' diyor. Anlaşmazlığa düşülen konuyu Allah'a götürmekten kasıt, bu konuda ''Kur'an'a başvurmak''tır. Zira Kur'an, direk Allah katından indiği için, bir konuyu Kur'an'a götürmek, o konuyu Allah'a götürmektir.


''Allah'a ve Peygambere'' diye ayrıldığına göre, demek ki Kur'an'da olmayan bir meseleyi çözmek için bunu Allah'ın Resulüne götürmemiz gerekiyor. Peygamberimiz zamanında yaşayanlar bunu bizzat Resulullah'a götürmüşlerdir, Kur'an'a binaen.

Peki O'nu göremeyen bizler ne yapacağız?
Peygamberi göremediğimiz için bu ayetin hükmü mü değişecek?
Elbette hayır.
Çünkü Kur'an hem evrensel, hem de kıyamete kadar hükmünü sürdürecek bir kitaptır.


Biz göremeyenler için bu ayetin açıklaması ''O konuyu Kur'an'a ve sünnete'' götürün''dür. Ve bizler, sünneti yani Peygamber sav.'in söylediği ve yaptığı şeyleri de ''hadisler''den öğreniyoruz. Böylelikle bu ayetin hükmü anlaşılıyor.


''Bizim için yalnızca Kur'an yeter, ben hadise madise inanmam'' diyenler için bu ayet yeterince yerinde bir cevap olmuştur ve bir başka ayette de şöyle der ;

''Hayır! Rab'bine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda, seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükümlerden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, onu tam manasıyla kabullenmedikçe gerçekten iman etmiş olmazlar.''   Nisa, 65


''Peygamberin verdiği hükmü kabul etmemeyi bırak, kabul ettiğini söyleyip, içinden buna razı olmamak Allah indinde ''iman etmiş sayılmamak'' anlamına geliyor apaçık Kur'an'da.
Bu da demek oluyor ki, bir anlaşmazlık çıktığında önce Allah'a, sonra da Peygambere başvurulmalıdır.
Ve o da demek oluyor ki, anlaşmazlıkta önce Kur'an'a, sonra da hadislere başvurulmalıdır.


Ve yine bir başka ayette aynı konudan bahsediyor ;

''De ki ; Allah'a ve Resulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kafirleri sevmez.''  Ali imran,32

Burada hem Allah'a, hem de Peygambere itaat etmek gerektiği anlatılırken, diğer cümle yüz çevirenlerin kafir olduklarını söylüyor. Yani sadece Allah'a iman etmeyen kafirdir değil, aynı zamanda peygambere itaat etmeyen de kafirdir. Allah'a itaat etmeyenlerin yanında, Peygambere itaat etmeyenler de ''kafir'' olarak adlandırılıyor bizzat Kur'an'da. ''Yalnız Kur'an yeter'' diyenlere buradan bir selam daha gönderiyoruz.


Bu ayetlerin manasının devamı niteliğinde bir başka ayet de şudur ;

''Kim Allah'a ve Resule itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddikler, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.''  Nisa 69

Hz. Muhammed sav.'e itaat etmeyenlere kafir denmişken, bu ayette de Hz. Muhammed sav.'e itaat edenlere cennetin en güzel makamları vaad edilmiş.


Başka bir ayete bakarsak eğer ;

''''Çünkü ümmilere içlerine, kendilerine ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O'dur. Şüphesiz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.''  Cuma,2


Ayette ''onlara kitabı ve hikmeti'' denilmekte. Burada kitaptan kasıt elbette ki Kur'an-ı Kerim. Peki hikmet ne? Burada çok aleni bir şekilde Kur'an'dan başka güzel bir kaynak olduğu zikrediliyor. Sanki her ayeti anlıyormuşcasına yalnız Kur'an'ın yeteceğini söyleyen arkadaşım, burada bahsettiği diğer kaynak ne peki? İşte bu kaynak Peygamber sav.'in yaptıkları ve söyledikleridir ; yani sünnettir, yani hadislerdir.
Çünkü hadisleri reddetsek bir sürü ayet gibi bu ayeti de reddetmemiz gerekecek. Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim olabilir? (En'am, 21) 

Nisa Suresi'nin 80. ayeti de bu bahsi desteklemektedir ;

''Kim Resulullah'a itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur.''


Enfal Suresi, 20 ve 21. ayet ; 

''Ey iman edenler! Allah'a ve Resulüne itaat edin. Kur'an'ı ve Resulullah'ın öğütlerini işitip durduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin.''  

Bize çok açık bir şekilde ''Kur'an'dan ve Peygamberin sözlerinden'' yüz çevirmeyin diyor Kur'an'da Allah. Peki bu yüzyılda Kur'an'a sahip olan bizler, Peygamberin sözlerinden nasıl yüz çevirmemeyi becereceğiz? Yani bu ayet hükmünü mü yitirmiş? Haşa.
Bu demek oluyor ki, Kur'an'ın yanında sizin rehberiniz Peygamber sav'in hadisleridir.


Bir başka ayet ;

''Allah ve Resulü, herhangi bir meselede hüküm bildirdikten sonra, artık inanmış bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.''   Ahzap, 33-36


Burada ''Allah ve Resulü hüküm bildirdikten sonra'' demiş Kur'an. Yani herhangi bir meselede, Allah'ın belirttiği bir hüküm yoksa ; başvurulacak yer Peygamberin hükmüdür. Bu konuya örnek olarak, dövme yapmak hakkında Kur'an'da bir hüküm bulunmamasına rağmen, Peygamber sav. ''yapmayın'' demiştir. Ve bir insan ''Kur'an'da yok, peygamberin demesi önemli değil, önemli olsa Kur'an'da yazardı''  deyip, Peygamberin hükmünü saymazsa ''kafir'' olur. Zira bu, Peygamberin yalan söylediği veya söylediğinin bir önemi olmadığını savunmaktır. Bu konuda Kur'an'ın tutumu da çok açıktır.


Son olarak Nisa Suresi'nden şu ayeti açıklayalım ;

''Biz her peygamberi, -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de, Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resul de onlar için istiğfar etseydi, Allah'ı ziyadesiyle affedici ve esirgeyici bulurlardı.''   Nisa, 64


''Eğer peygambere gelip bağışlanmayı dilerlerse, ve Peygamber de onlar için af isterse, Allah onları fazlasıyla affeder.'' diyor ayet. Yani Peygamber duasının ne derece büyük etkiye sahip olduğunun kanıtı. Bu ayeti de şefaati reddedenlere ve Peygamber övgüsüne mazhar olmuş insanlara iftira atanlar için yorumlamış olalım ve hadislerle devam edelim.


Hadislere itibar etmeyen veya edilmemesini söyleyenlerin ağızlarından düşürmedikleri cümle şudur ;
''Hz. Muhammed sav. hadis yazılmasını yasaklamıştı!''
Bu cümleyi düstur edinmişlerdir kendilerine.


Şimdi gelin bu konuyu mantık çerçevesinde ve delilleriyle ele alalım.

Resulullah sav ; ''Benden Kur'an dışında bir şey yazmayın. Kim Kur'an dışında bir şey yazdıysa bunu imha etsin'' demiştir. Yani hadis yazılmasını yasaklamıştır. Burası doğru.

Peki şimdi biz sadece bununla mı amel edeceğiz?
Kur'an'ın da tümünü okumadan sadece birkaç ayet okursanız, eksik veya yanlış hükme varabilirsiniz.


Örneğin Cin Suresi 26. ayeti okursanız ''Allah bütün gaybı bilir. Fakat onu kimseye açmaz.''  hükmüyle, hiç kimsenin asla gaybı bilemeyeceğine kanaat getirirsiniz. Fakat devamı okursanız ; ''Ancak seçtiği elçiye açar'' ayeti ile karşılaşırsınız, ve bütün hüküm değişir.


Şimdi gelelim konumuza.
''Hadis yazmayın'' hükmü, bir hadis kitabı olan Müslim'de geçer. Yani bu cümlenin kendisi aslında bir hadistir. Yani hadis yazımının yasaklandığına inananlar, bu olayın kaynağı olarak bir hadis kitabını ve bir hadisi gösterirler. İşte bu da insanoğlunun bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğunun bir kanıtıdır.


Eğer gerçekten samimi iseniz ve kanıtınız da varsa, Peygamber sav'in  ''hadis yazmayın'' cümlesinin kaynağını bana gösterebilir misiniz? Yoksa bu cümle Kur'an'da mı geçiyor? Hani sizin için tek kaynak Kur'an'dı? ''Hadis yazmayın'' hükmüne inanarak, aslında bir hadise inanıyorsunuz halbuki. Bu cümle en sahih hadis kitaplarından biri olan Müslim'de geçmese, bu fikre ve inanca nasıl varacaktınız?


Sizler ya yalan söylüyor ve hadislere inanıyorsunuz, ya da hadislere inanmamamız için bizlere gösterdiğiniz sebep ve kaynak hakkında yalan söylüyorsunuz. Bu çok açık. Bu konuda bi anlaşalım. Eğer bana Kur'an'dan, hadislerin aleyhinde bir ayet söylerseniz ben de inanırım. Fakat biraz önce ben size hadislerin önemini belirten ayetler gösterdim.


O zaman bu hadisin anlamı ne ve neden söylenmiş onu konuşalım.
Peygamberimiz sav'in hadis yazmayı yasaklamasının sebebi, o sıralarda hala Kur'an ayetlerinin iniyor oluşudur. Bildiğiniz üzere ayetler ezber yoluyla akılda tutuluyor, zor şartlar altında veya sonradan yazıya geçiriliyordu. Ve sahabeler de hem Allah'tan gelen Kur'an ayetlerini yazıyorlar ve ezberliyorlar, hem de Peygamber sav.'in sözlerini yazıyorlar ve ezberliyorlardı.


Ezbere dayalı kayıt sisteminde, bir yandan Kur'an ayetlerinin ezberlenmesi ve yazılması ; diğer yandan da hadislerin ezberlenmesi ve yazılması elbette riskli olacaktır. Hz. Muhammed sav de, ayet ve hadislerin karışmasından korktuğu için, Kur'an henüz inerken bunu yasaklamıştır. Çünkü kağıt sıkıntısı olduğundan, bazı hadisler ayetlerin bulundukları sayfaların kenarına köşesine not ediliyordu.


Ve Peygamber sav, ayetlerle hadislerin karışmasının ne büyük bir tehlike olduğunu senden benden daha iyi biliyordu elbette. Zira Kur'an-ı Kerim'de Allah kelamından başka hiçbir söz yoktur. Aksi halde Peygamberden gelen Allah'tan gelen ile karışır ve bu en büyük şirk ve küfür olurdu. Durum bu kadar açık ve basitken, Hz. Muhammed sav. bu riski alır mıydı?


İşte tam da bu yüzden o dönem için hadis yazmak yasaklanmıştır. Bu konudaki bir diğer hadis de, bu olayı kanıtlar niteliktedir ;

''Hz. Peygamber sav dedi ki ; ''Allah'ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden önceki ümmetler Allah'ın kitabının yanına kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.''


Yani Kur'an'ın yanına hiçbir kelime, hiçbir nokta dahi insan tarafından eklenemez. Bu yüzden yasaklama kararı kadar tutarlı bir davranış olamazdı o dönemde. Bir sahabe, bir vahiy katibi hem ayeti hem de hadisi ezberinde tutarsa, ikisini birbirine karıştırma olasılığı elbette ki vardır.


Fakat bu tehlike geçince Peygamber sav, hadis yazma yasağını da kaldırmıştır. Buna kanıt olarak birkaç hadise göz atalım ;

''Resulullah sav'den duyduğum her şeyi ezberlemek maksadıyla yazıyordum. Fakat Kureyş beni bundan nehyetti. Ben yazmayı bıraktım. Durumu daha Allah Resulüne açtım, o da bana ; ''Yaz'' dedi ve mübarek eliyle ağzını işaret ederek ''Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, buradan haktan başka bir şey çıkmaz''   Ebu Davud


''Resullah sav ashabında Abdullah b.Amr' hariç benden daha fazla hadis rivayet eden yoktur. Çünkü Abdullah yazar, ben ise yazmazdım.''   Buhari



''Benim sözlerimi işitip, iyice belledikten sonra başkalarına aktaran kişilerin Allah yüzlerini ak eylesin''  Ebu Davud ve Tirmizi


''Resulullah sav bir hutbe verdi ve hutbesinde bir kıssadan bahsetti. Bunun üzerine Ebu Şah ; ''Ey Allah'ın Resulü! Bana bu kıssayı yazar mısın?'' Resulullah da ''Ebu Şah için bunu yazınız'' buyurdu.'' Tirmizi


''Allah'ım! Benden sonra gelip hadislerimi ve sünnetimi rivayet ederek insanlara öğreten halifelerime rahmet et.''  Şereful Ashabi'l Hadis


Burada kendisinden sonra hadis ve sünneti insanlara öğretenlere ''halifelerim'' demiş ve açık bir övgü yapmıştır Allah'ın Resulü.

''Sözlerin en hayırlısı Allah'ın kitabı Kur'an'dır. Tutulup gidilecek yolların hayırlısı da Resülullah'ın yolu, yani sünnetidir. ''  Müslim

Bu hadislerden de anlaşıldığı gibi Peygamberimiz sav, hadis yazmayı bizzat teşvik etmiştir. Çünkü artık Kur'an ayetleri ile karışma söz konusu değildir. Hadis yazmanın bir diğer önemli noktası ise şudur;

Bildiğiniz gibi Kur'an-ı Kerim'de uzun uzun peygamber kıssalarından bahseder. İlk peygamberden, son Peygambere kadar birçok peygamberin hayat hikayeleri, yaptıkları ameller ve seçimler anlatılır. Çünkü daha önce yaşanmış olan bu olaylardan insanların bir ders çıkarması istenilmiştir.


Fakat malumunuz ki, Kur'an'da Hz. Muhammed'in kıssaları, yani hayat hikayesi geçmez. Peki O'nu göremeyen, yaşadıklarına şahit olamayan bizler, en son gönderilen Peygamberin kıssalarına nasıl ulaşacağız? O'nun yaşadıklarından, seçimlerinden ve amellerinden nasıl haberdar olacağız?

Kur'an'la mı?
Bunun olamayacağı aşikar.
Sadece Kur'an yeter'cilere soruyorum, Allah, peygamberlerinin hayatları üzerinde bu denli durmuşken ve bize bunları ders olarak vermişken, son gönderdiği Peygamberin hayatı bize nasıl rehber olacak? Kur'an'da bu denli peygamber kıssasının geçmesi, Hz. Muhammed sav'in kıssalarının da insanlara ulaştırılmasının ne derece önemli olduğunun kanıtıdır.


Bizler önce gönderilen peygamberlerin kıssalarını Kur'an'dan, son gönderilen Peygamberin kıssasını ise hadis kitaplarından öğreniyoruz.


''Hadis yazılması yasaklanmıştı'' deyip konuyu kapatanların bu bilgiyi edindiği yerin bir hadis kitabı olması inanılır gibi değildir. Peki hadis yazılması gerçekten kıyamete kadar yasaklanmış olsa idi, bir hadis kitabı yazılması Peygambere muhalefet etmek olacaktı. Allah da Peygamberin kararına uymayanı kafir olarak nitelendirmişti. İslam'ın yayılmasındaki en önemli unsur olan sahabeler, Peygamber için seve seve ölüme giden sahabeler bu küfre düşmekten hiç korkmamışlar mıydı? Ayrıca bu hadis kitabı yazan insanlar bu kadar salak mıydı ki, yasaklandığına dair olan hadisi bu kitabın içine koydular?


Bunu yapmak kitabın kendisini baştan yalanlaması demektir. Bu işi yapanlar ''hadis yazalım da çıkarımız olsun''  diye bir niyetle bunu yapsalardı, bu tür hadisleri kitaba elbette almazlardı. Fakat kitabın ortasından bir hadisi cımbızlayıp onunla hükmedenler, hadis yazılmasının yasaklandığı görüşüne elbet varırlar.


Bu tıpkı şu hikayeye benziyor ;

Bir gün Bektaşi'nin biri, hocaya gitmiş ;

''Hoca bak, Kur'an'da açık açık yazıyor ; namaz kılmayın! ''

Hoca köpürmüş ; ''Nerede yazıyor, göster bakayım? ''

Bektaşi, Nisa Suresini açmış ve hocaya ayeti göstermiş.

Hoca da demiş ki ; ''İyi ama bunun başında ''sarhoşken'' var. ''Sarhoşken namaz kılmayın'' yazıyor.

Bektaşi arkasına yaslanmış ; ''Valla ben o kadarını bilmem!''...


Yani kişi kendisini başta neye şartlamış ise, neye bakarsa baksın onu görür.
Sonra neden Hz. Peygamber sav, kendi ashabına anlattığı şeyleri onlardan sonra gelenlerin de duymasını istemesin ki? Bilakis ashabına verdiği öğütlerin tüm Müslümanlara iletilmesini ister elbette Peygamber sav.


Sonra bir de hadislerin yazıldığı metodu ve tarihi tenkit ederler. Yok efendim 200-300 yıl sonra yazılmış falan. Biraz önce gösterdiğim hadisler, Peygamber sav'in zamanında hadislerin yazıldığının en açık delilidir.


Bunun en güzel kanıtlarından biri şudur ;

El Hasan İbnu Amr İbnu Umeyye ed Damri şöyle diyor ;

''Ebu Hureyre ra'ın yanında bir hadis rivayet ettim. Ancak o, ''Böyle bir hadis yok'' dedi. Bunu kendisinden işittiğimi söyledim. ''Bunu benden işitmişsen, o bende yazıldır.'' dedi ve elimden tutarak beni evine götürdü. Orada bana Peygamber sav'in hadislerinin bulunduğu pek çok kitap gösterdi. Rivayet ettiğim hadisi buldu ve ''Ben sana demedim mi, eğer ben bir hadis rivayet ettiysem, o bende mutlaka yazılıdır.''

Zira yine Hz. Ebu Hureyre, kendisinden daha çok hadis yazan Abdullah bin Amr'dan bahsetmişti. Yani hadis yazma Hz. Muhammed sav döneminde bizzat yürütülüyordu. Hatta Hz. Ebu Hureyre, Abdullah bin Amr gibi bazı sahabe bizzat bu işi görev edinmişler idi. Sahabe bizzat Peygamber sav'in kendisinden duydukları şeyleri yazıya geçiyorlar ve bunları muhafaza ediyorlardı.


Peki sahabeler ''ben de şu hadisi duydum, bunu da yazın''  diyerek mi bunları kaynağa geçiriyorlardı?

Hadis rivayetinde çok titiz bir çalışma vardı o dönemde. Hadislerin nasıl yazıldıklarına Hz. Ömer ile bir örnek verelim ;

Ebu Sa'idil Hudri anlatıyor ;

''Ensarın bulunduğu bir mecliste oturuyordum. Ebu Musa el-Eşari beti benzi atmış bir şekilde çıkageldi. Korku içinde idi. Bize ''Hz. Ömer ra'ın huzuruna girmek için izin istedim. Üç sefer tekrar etmeme rağmen cevap alamadım, ben de geri döndüm. Arkamdan adam göndererek geri çağırttı ve ''Niye girmedin?'' diye sordu.

''Üç sefer izin istedim, cevap alamadım. Ben de geri döndüm. Çünkü Resulullah sav'in, ''Biriniz üç sefer izin istedikten sonra cevap alamazsa geri dönsün''  dediğini işittim.''  diye açıklama yaptım.

Bunun üzerine Hz. Ömer ; ''Allah'ın Resulü sav'in böyle söylediğine karşı delil getirirsin, ya da elimden çekeceğin var!''

Bunun üzerine ben de Ebu Musa ile beraber gittim ve Allah'ın Resulü sav'den bunu işittiğimi söyledim. Hz. Ömer de ; ''Ey Ebu Musa! Ben seni itham etmiyorum. Fakat halkın Resullah sav hakkında gelişigüzel konuşmasından korktum.'' dedi.


Hz. Ömer, ''Ben yeni bir hadis işittim ve tahkik edeyim dedim'' diye devam etti.

Devamında Hz. Ömer halka seslenerek ; ''Kim bir rivayet etmeye kalkarsa, bilsin ki şahit getirmedikçe rivayeti reddedilecektir! ''


Yani hadis rivayet etmek bazılarının sandığı kadar kolay bir iş değil, hele ki bunları yazmak hiç değil. Bazıları ''hadisler 200 sene sonra yazıldı''  der, fakat tüm bu bilgilerden bihaberdir. Hadisler 200 sene sonra yazılmamıştır gördüğümüz üzere, yalnızca tıpkı Kur'an'da olduğu gibi bir araya getirilip, kitap halini almaları daha sonra olmuştur.

O zaman aynı eleştiriyi Kur'an için de yapabilecek misiniz? Kur'an'ın kitap haline getirilmesi Peygamber sav'den sonra, Hz. Ebu Bekir zamanındadır. Çoğaltılması da Hz. Osman zamanında. Bu demek değildir ki daha önce yazılmamış olsun. Hadisler de sahabeler tarafından bizzat yazılmış, Emevi halifesi Ömer bin Abdülaziz döneminde bir araya getirilmiştir.


Bazı kıt zekalı blog yazarlarının dediği gibi 9. yüzyılda falan yazılmamıştır hadisler. Ömer bin Abdülaziz'in halifeliği 717 ve 720 yılları arasındadır. Peygamber sav'in vefatı 632 yılı olduğuna göre, aralarında 85 yıl vardır. Ve bu süre de Hz. Muhammed sav zamanında doğan çocukların hala yaşayabileceği bir süredir. Hangi 200 yıl sonrası, hangi 9. yüzyıl arkadaşım?


Ayrıca Peygamberin hadisine ve sünnetine uymamak, bu dini yaşamamaktır. Kur'an'da namaz kılın der, fakat namazın nasıl kılınacağı konusunda tek bir kelime var mı? Peki hadis inkarcılarına sorarım o zaman ben ;
''Namazını neye göre kılıyorsun? Kaç rekat kılıyorsun? Ne okuyorsun? Nasıl rüku ve secde yapıyorsun? Nasıl selam veriyorsun?'' Kur'an'da en çok üzerinde durulan şeylerden biri olan namazdır, fakat nasıl kılınacağı hakkında tek kelime geçmez. Bu da bizlerin sünnete ve hadislere ne derece muhtaç olduğumuzun kanıtıdır.


''Binlerce hadis var'' diyenlere de son olarak bir şeyler söyleyelim ve daha fazla uzatmadan bitirelim. Hz. Peygamber sav 23 yıl peygamberlik yaptı. Peygamberlik süresince de devamlı konuştu, vaaz ve hutbe verdi. Yalnızca Kur'an ayetlerini okumadı ; o ayetleri tefsir etti, yani açıkladı. Ayetleri yorumladı ve ashabına neyin ne olduğunu anlattı. 23 yıllık bu kutlu Peygamberlik süresince binlerce hadis olması bence az bile. Bizler birkaç ay içinde binlerce konu konuşuyoruz.

Kur'an bizlere imanın esaslarını anlatmış ve nasıl iman etmemiz gerektiğini öğretmiştir ; sünnet ve hadisler ise yaşam tarzımızın nasıl olacağını ve bizlere Kur'an ile öğretilen imanı hayatımıza nasıl uygulayacağımızı öğretirler. İşte bu yüzdendir ki, şeytan bizden nasıl yaşamamız gerektiğini anlatan şeyleri aldı ve yaşamımızı neye göre düzenleyeceğimiz konusunda bir rehberimiz kalmadı. İnsan girdiği kaba uyum sağlayan bir varlık olduğu için, hayat tarzına müdahale edildiğinde buna uyum sağlayacak ve artık ''inandığı gibi yaşamaya değil ; yaşadığı gibi inanmaya'' başlayacaktı.


Nitekim öyle de oldu. Müslümanlar, kafirlerden aldıkları yaşam biçimlerini kendi dinlerine uyarlamaya çalıştılar. Oysa ki Allah Kur'an'da, defalarca onlara örnek olarak Peygamber sav'i vermişti. Müslümanların bugün geldiği nokta ise ''biz Kur'an'dakine iman ediyoruz zaten, peygamber gibi yaşamaya gerek yok''  denilen seviye oldu. Çünkü şeytan biliyordu ki, onların yaşam tarzlarını ellerinden alırsan mutlaka imanları da zedelenecekti. Ve Müslümanlar sonunda Muhammed'in s.a.v. yolundan gitmeyi bıraktılar.


Bu konu üzerinde biraz daha durmak ve hadis ile sünnet mucizelerini konuşmak dileğiyle..
Allah'a emanet olun.