9 Kasım 2014 Pazar

ALTIN ORAN


İnandığımız şeylerin yüzeysel olduklarını düşünmeye başladığımız anda, yüzeysel olarak inanmaya başladık. Ciddi anlamda İslam'ı namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmek gibi farzlardan ibaret sanmaya başladık yüz yıldan fazla süredir. Keza işte tam da bu yüzden bugün bu haldeyiz.


Şeytana tapan bu gizli örgütlerin hepsinin çok derin bilgiler ve sırlara sahip olduklarını biliriz. Fakat bizim inancımızda derinlikler veya sırlar olduğunu ya aklımızdan geçirmeyiz, ya da duyduğumuzda inanmayız. Kabala menşe'ili okültik örgütlerin evrendeki birçok şeyi sembolizm ve sayı ilmiyle açıkladıklarını veya kodladıklarını bilir ve kabul ederken, aynı yöntemle bir de ilahi mesajların olduğuna inanmamak nedendir?


''Bizde sadece namaz, oruç, zekat, hac falan var, her şey açık, yok öle derin ilimler falan'' kafasına sahip olanlar, bu dini ancak yüzeysel olarak anlayabilir ve yaşayabilirler. Nitekim bu gibiler İslam'ı yalnızca bir merasim veya ibadet dini olarak görürler; her saniyemizi, her anımızı, her hareketimizi ve her kararımızı etkileyen bir hayat biçimi olarak değil.


''İlimde derinleşmek'' diye bir ayet vardır Kur'an'da. Ne demektir bu? Neden Allah-u Teala dikkat .çekici bir şekilde ilimde derinleşmekten bahseder?


İlimde derinleşmek, yaratılan her şeyin yaratılış sırlarına ermek ve evrenin sırrına ulaşabilmek, kişinin inancını artırır. Masonlara bakın, her türlü okültik örgütün temelinde yatan şeye sahiptirler. Ve bu bilgi onları öyle cezbeder ve öylesine içine çeker ki, bir mason asla bağlı olduğu bu örgüte ihanet etmez.


Fakat Müslümanlar uzun yıllar önce evrenin ve yaratılışın sırrına ulaşmak için harcadıkları çabayı, bu uğurda öğrendikleri ilimleri unutmaya başladılar, çünkü önemsememeye başladılar. Böylelikle bilgileri yüzeyselleşmeye başladı, sonra amelleri, en sonunda da imanları..


Yalnızca namaz kılıp, oruç tutmakla kemale eremeyeceğimiz gerçeğini unutup; ''millet neler yapıyor bu devirde, ben en azından böle bi devirde namaz kılıp oruç tutuyorum'' demeye başladık. Bu da demek oluyor ki, ölçülerimiz değişti. Kendimize kötüyü ölçü olarak aldık. Tabi haliyle bu da bizi kötüden iyi yaptı sadece.

Hakeza bu çok tabii bir şey. Çocuklarımıza Peygamberimiz sav'in, diğer peygamberlerin ve sahabelerin hayatlarıyla değil de; Süperman ile, Batman ile, Ansel ve Grater ile, Temel Reis diye Türkçeye çevrilen Popeye ile, Red Kit ile büyütürsek, bu çocuklar kendi kültürünün ve dininin gerçek kahramanları yerine batı kültürünün hayali kahramanlarına özenir. Onları rol modeli edinir. Hatta farkında bile olmadan batılılaşma dayatması ufak ufak beynine işlenir.


Biz hiçbir şeye sahip değiliz mantığını öncelikle kafamızdan silmemiz gerek. Zira biz her ama her şeye sahibiz. Bilakis batı hiçbir şeye sahip değil. Onlar dünyanın dört bir yanından ve özellikle de Müslümanlardan öğrendiklerini bir kazanda kaynatarak bu hale geldiler. Bizim yapmamız gereken, onları taklit etmek değil; sahip olduklarımızı hatırlamaktır.


İşte şuan batılıların kullandıkları ve bizim yıllar önce unuttuğumuz kadim bilgilerden bir tanesi de ''Altın Oran''dır.


Evrenin tesadüfler sonucu oluşamayacağına en mükemmel kanıtlardan bir tanesi, hatta belki de en mükemmeli budur. Zira evrende var olan her şeyde bir oran vardır. Dünyada, insanlarda, hayvanlarda ve bitkilerde...

Bugün bildiğimiz bütün büyük matematikçiler altın orandan haberdardırlar ve onu kullanmışlardır. Öklid, Pisagor, Tales, Platon, Da Vinci, Galile ve daha bir çok matematikçi. Bunun yanında Mimar Sinan başta olmak üzere birçok mimar, ki bunların başında kendilerine duvar ustaları diyen masonlar, eserlerinde altın orana bilhassa dikkat etmişlerdir.


Hatta masonlar için ''sırlarını yaptıkları binalarda gizlediler'' derler ya hep, bu sır altın oranla ilgili olabilir mi acaba..?


''Altın Oran nedir?'' diyecek olursak eğer;
Bir doğruyu böldüğünde, bölünen yerin, küçük parçanın büyük parçaya oranının; büyük parçanın bütün doğruya eşit olmasıdır.


Tanım biraz kafa karıştırıcı olsa da, biraz dikkatli bakarsanız harika bir uyum görürsünüz. Zira yapılan araştırmalara göre bir insan yüzü ve vücudunun altın oranda olması veya altın orana yakın olmasının, o insanı güzel ve çekici yaptığı saptanmış. Hatta bitkilerin yaprak sayılarında bile bu orana rastlanmakta ki, bu da evrenin mükemmel bir şekilde dizayn edildiğinin kanıtıdır. Mason biraderler de, tam da bu yüzden bu dizaynın sahibine ''evrenin ulu mimarı'' derler.

İtalyan matematikçi Fibonacci, kendi adını verdiği sayı dizisini yine aynı oranı kullanarak bulmuştur;


Altın Oran sayısı 1,618'dir.

Sayılar önemlidir ciğersizler.
Gerek Kur'an'da ve hadislerde ebced olsun, gerekse masonların kullandıkları sayılar olsun, hep aynı dizi çevresinde döner. Bunlar çok derin ilimler oldukları için fazla yorum yapamayacağım ama, benim de dikkatimi çeken birkaç sayı dizisi var. Belki onun hakkında müstakil bir yazı yazabilirim.


Size bu konuda acizane tavsiyelerimden biri ise, televizyonda dizi ve filmlerde görüp duyduğunuz ve sürekli tekrar edilen sayılara özellikle dikkat edin. Mesela 23 sayısı hakkında neden iki Holywood filmi yapıldığını düşünün. Baştan sona ezoterik bilgiler ve Kabala ile dolu olan Lost dizisinde, neden 23 sayısının 6 sezon boyunca ısrarla tekrar edildiğini düşünün.


Hatta sayılar hakkında Galile der ki; ''Kainat kitabı, yalnızca onun yazıldığı dili bilenler tarafından okunabilir. Bu dil matematiktir.''

Johannes Kepler de şöyle der; ''Geometrinin iki büyük hazinesi vardır. Bunlardan biri Pisagor'un teoremi, diğeri de bir doğrunun Altın Oran'a göre bölünmesidir.''


Sayılar ile alakalı bir şey daha hatırlayalım.
Tek tanrılı olsun, çok tanrılı olsun, paganlar veya şeytana tapanlar olsun, inançlarının temellerinde belli sayılar vardır. 12 ve 13 bunlardan en bilindikleridir mesela. Bu yazıda bahsettiğim gibi özellikle 12 sayısı çok önemli yer tutar. Bu çok tanrılı dinlerdeki tanrı sayısı hep 12'dir. Lakin 12'nin yalnızca bir fazlası olan 13 de bir o kadar düşmanca karşılanır.


Mesela Yunan mitolojisinde, Olimpos Dağı'nda 12 tanrı otururken, 13. tanrı olarak Dionysus aralarına katılmak isteyince, sayı 13'e ulaşmasın diye Hestia isimli bir tanrıça Olimpos'tan ayrılarak insanların arasına karışır. Keza Hristiyanlıkta 13 sayısının lanetine inanılır. Birçok uçakta 13 numaralı koltuk bulunmaz, hatta otellerde 13 numaralı oda ve 13. kat dahi yoktur.


Fakat Fibonacci sayı dizisini bir incelerseniz eğer, 13. sayı dizisinden itibaren sayıların birbirine bölümünün daima Altın Oran'ı verdiğini görürsünüz;


Paganizm ve paganizmin modernize edilmiş hali olan Hristiyanlıktaki 13 sayısının uğursuzluğu da sanırım yine bununla alakalı. Acaba 13 sayısı Allah'ı simgelediği için, bu sayı uğursuz veya lanetli sayılıyor olabilir mi?

Araştırmak lazım..


Evrendeki her şey bir ölçü ile yaratılmıştır. Bu yüzden de ne tesadüflere yer vardır, ne de hesap hatalarına. Kur'an'da şöyle buyrulur;

''Allah her şeye bir ölçü koymuştur.'' Talak,3

İşte tam da bu yüzden birçok ressam dahi eserlerini bu orana bağlı kalarak vermişlerdir;


İnsan vücudu da, diğer tüm varlıklar da bu oran doğrultusunda yaratılmıştır.


Ve Altın Oran'a tam sahip olan bir insan yüzü, daima diğer insanlara çekici ve güzel gelir.


Fakat gelin görün ki, evrendeki bu ölçüyü araştıranlar ne yazık ki Müslümanlar değil, ezoterik örgütlerdir. Öyle ki bütün mimari eserlerini sır olarak sakladıkları bu ölçüler üzerine inşa etmişlerdir.


İlimde derinleşmekten bahsedersek yine, İlk insan olan Hz. Adem, ilk ev olan Kabe'yi Allah'ın emrettiği yere, Allah'ın emrettiği şekilde yapmıştır. Kabe öyle bir yere yapılmıştır ki, dünyanın kuzey kutup noktasıyla, güney kutup noktasına oranının tam olarak 1,618'i yani Altın Oran'ı verir.


Batıdan doğuya gidilirse, yine dünyanın Altın Oran noktası Kabe olur.


Yani ilk ev, ilk ibadethane olan Kabe, ilk insan tarafından Allah'ın emri ile, dünyanın tam merkezine yapılmıştır. Ve dünyada enerji merkezleri yani ley hatları olduğunu hatırlarsak, en büyük ley hattı yani enerji merkezi de, dünyanın merkezi olan Kabe'dir.


 Kabe hakkında diğer matematiksel mucizeleri görmek için şu videoyu izleyebilirsiniz;


Dünyada milyonlarca şehir varken, neden altın oran Mekke'dedir, düşünmek lazım..


Altın Oran'ın hangi şekillerde kullanıldığını ve ortaya çıktığını daha iyi anlamak için şuraya bakabilirsiniz; Link


Altın Oran'ı göstermenin bir diğer yolu beşgenlerdir;


Buna ek olarak, gelin ben de size bu Altın Oran sisteminin günümüz dünyasında nerelerde kullanıldığını göstereyim;


Amerikan Askeri Haber Alma Merkezi ve Genelkurmay Başkanlığı; Pentagon.

Tabi bununla bitirmeyelim. Devam edelim.

Altın Oran'ı yani ''Yaratılış Sırrı''nı gösteren bir beşgenin de kendi içinde Altın Oranı bulunabilir. Örneğin;

Beşgen öyle iyi bir Altın Oran göstericisidir ki, içerisine çizdiğin her doğru sonuçta eşit olur ve Fi sayısını, yani Altın Oranı verir. Bütün köşegenleri çizildiğinde ise beş köşeli bir yıldız elde edilir;


Bu beş köşeli yıldızın köşelerini birleştirdiğimizde yine Fi sayısı, yani Altın Oran bulunur. Ayrıca, yine bir beşgen elde ederiz;


Tabi bu olaydan sonra tyler yine devreye girer ve size günümüzde bu muhteşem oranın nerelerde kullanıldığını gösterir;


Bu adam Anton Szandor Lavey, ünlü satanist. Arkasındaki işarete yakından bakalım;


Daha da yaklaşalım Uğurcum;


Bir beşgen ve köşelerin birleşmesiyle oluşmuş beş köşeli bir yıldız, diğer adıyla pentagram. Yani günümüzde satanizmin simgesi olarak kullanılan şekil. Gördüğümüz üzre Altın Oran yani Yaratılış Sırrı, bu hastalıklı ezoterik örgütlerin kendilerine şiar edindikleri sembollerinin temelinde yatıyor.

Tabii olarak tarihi de çok eskiye dayanmakta. Sümerler, Yunanlar, Mısırlılar, Mayalar ve daha birçok kavim, pentagram veya beşgen gibi Altın Oran'ı gösteren semboller kullanmıştır.

Altın Oran'ı gösteren pentagram, İnsan vücudunun da aynı orana sahip olduğunu göstermek için kullanılmış
Bunun dışında bir de beş elementi ve beş erdemi, insan hayatının olmazsa olmazlarını da sembolize eder;


Beşgen ve pentagram Altın Oran'ı göstermek için harika bir yoldur. Çünkü büyüdükçe veya küçüldükçe sürekli olarak Altın Oran'ı verir. Yani sonsuza kadar Fi sayısını, yani Altın Oran'ı verir;


Bunun yanında, kendi içerisinde bir Altın Üçgen oluşturur;


Çünkü bir Altın Üçgen'in kenarlarının birbirine bölümü Altın Oran'a eşittir.

Günümüz dünyasında ise hepimizin bildiği birçok eser bu oranda yapılmıştır;


Günümüz inançlarının sembollerini üstünkörü araştırmak ve kökenine inmemek, bizi yalnızca internet çöplüğünde dolaşan çöpçüler yapar. ''Üçgen, beşgen mason ve satanistlerin simgesi'' der ve geçeriz. Ama düşmanını tanımazsan, nasıl silahlanacağını, kendini nasıl savunacağını da bilemezsin. Ben mesela her şeyden önce düşmanımı anlamak isterim. Neye inandığını, neden inandığını bilmek isterim. Çünkü yüzyıllar, hatta binlerce yıl boyunca bu adamlar aynı şeylere tapıyor, aynı sembolleri kullanıyorlarsa, bunun elbetteki mantıkla açıklanabilecek bir tarafı vardır.


Mesela masonlar, bir Müslüman olan Mimar Sinan'ı çok severler. Hatta Mimar Sinan Dergisi adında bir de dergileri vardır.


Çünkü Mimar Sinan birçok eserinde Altın Oran'ı kullanmıştır. Bu ilme sahip bir mimar, aynı zamanda da bir bilim adamıdır. Bu adamlar için de bir mimar ve bilim adamı kadar saygın biri olamaz.


İlimde derinleşmek demek, sahip olduğun inanca daha da bağlanmak demektir. İşte bu yüzden Kur'an'da birçok kez ilimde derinleşmekten bahseder. Akıl sahiplerinden ve inanacak bir toplum için ayetlerden, delillerden bahseder. Bu yüzdendir ki birçok kez ''hiç düşünmez misiniz, tefekkür etmez misiniz?'' sorusu sorulmuştur Kur'an'da. Biz Müslümanlar düşünmeyi bıraktığımız için bugün bu hale geldik, bunu anlamamız gerekiyor. Anlamamız ve düşünmemiz..

İlimde derinleşmenin ne demek olduğunu anlayabilmek, ve bunda muvaffak olabilmek dileğiyle..


Selamlar, saygılar..