31 Ekim 2014 Cuma

TESADÜF - TEVAFUK


Selamın aleyküm.

Konuya girmeden önce, konuya uygun bir soundtrack vereyim sizlere, fon müzüğü olarak güzel gider;


Kafamızdaki kavramların, düşünce ve fikirlerin ve tabii buna bağlı olarak kullandığımız kelime ve deyimlerin de değiştiği, tahrife uğradığı bir zamandayız. Gündelik kullandığımız dilin içine öyle şeyler yerleştirildi ki, bizler kullandığımız kelime ve deyimlerin ne olduklarını sorgulamadan kullanır olduk.

Ama Müslüman, sorgulayan insandır.
Kur'an sürekli olarak; ''Hiç düşünmez misiniz? Akıl etmez misiniz? Hiç tefekkür etmez misiniz? Akıl sahipleri için öğütler vardır...'' der. Peygamberliğin son halkası olan Resulullah Hz. Muhammed S.a.v. de; ''Bir anlık tefekkür, bin yıllık nafile ibadetten evladır.'' der.


Bu da demek olur ki; Müslüman tefekkür eder, düşünür, araştırır ve sorgular.

Yaptığı her şeyi, söylediği her sözü sorgular, ''acaba bu yaptığım ve söylediğim İslam'a uygun mu?'' der, düşünür, tartar ve öyle fiile döker. Çünkü bilir ki; iman ile küfür, hak ile batıl birbirinden kesin ve çok kalın bir çizgiyle ayrılmıştır. Fakat ağızdan çıkan bir söz seni Mümin de eder, kafir de. Ve şunu da bilir ki; söylediği her kelime sözden ve yaptığı her işten hesaba çekilecektir.

Bizden sonraki nesiller, bizleri ''Müslümanların bile kafirce düşündüğü, onlara uyduğu, özendiği ve onlar gibi yaşadığı bir dönemin insanları'' olarak anacaklar. Çünkü bizler, İslam yeryüzüne indiğinden bu yana hiçbir Müslümanın, hatta hiçbir insanın olmadığı kadar köle hale getirildik. Fiziksel köle olmayı başımızın üstüne koyacağımız bu dönemde, beyinlerimiz köleleştirildi.


Nüfus kağıtlarımızda Müslüman ibaresi yer almaya devam ederken, İslam ile alakamız da yine nüfus kağıtlarımız oldu. Giyinişimiz, konuşmamız, ahlak düzenimiz, düşünce ve fikirlerimiz, en önemlisi de inançlarımız tamamıyla sistemin sahipleri tarafından belirlendi. Biz, sistemin sahiplerine bile isteye köle olduk. Tek kötü tarafı da bu.


Örneğin ağzımıza alıştırılan, lakin bizim inandığımız şeylerle taban tabana zıt olan kelimelerden biri ''tesadüf''' kelimesidir. Yolda karşılaştığımız bir arkadaşımıza ilk söylediğimiz şey; ''aa ne tesadüf :)'' tür. Ya da iki kişi aynı şeyi söylerse, bunun adı yine tesadüf olur.


Fakat gelin görün ki, tesadüf kelimesi ateizmin şiar kelimesidir. Ateizm, inancının tüm temelini tesadüf kavramı üzerine kurmuştur. 1800'lü yılların sonunda başlayan ateizm furyası, 1900'lü yılların ortasında altın çağını yaşamıştır. Ve ne yazık ki, içinde bulunduğumuz bu yeni çağın düzeninin temeli de 1900'lü yıllarda atılmıştır.


Bu sebeple de şuan kullandığımız kelimelerin, deyimlerin tamamına yakını da bu zamanda ortaya atılmış ve bilinçli olarak yaygınlaştırılmıştır.


Tesadüf kelimesine ya da kavramına geri dönecek olursak;
Bu kavram temelde, bir yaratıcının var olduğuna ve her şeyin bu sebep doğrultusunda bir plan ve sisteme sahip olduğunu düşünen insanlara bir karşıt düşünce olarak ortaya atılmıştır.

Kavramın temelindeki fikir, hiçbir şeyin bir planının olmadığı, bir sisteme sahip olmadığı, kainattaki her şeyin plansız, rastgele şeylerden oluştuğudur. Onlara göre olan her şey tesadüftür. Hiçbir şeyin izlediği sistematik bir yol olamaz.

Örneğin Güneş ve Ay'ın hareketleri hesaplanabilir. Hesaplanabilen şey ise tesadüf olamaz.

İşte tam da burada İslam ile taban tabana çelişir.
Çünkü çağ Müslümanlarının raf kitabı olmaya mahkum olan Kur'an-ı Kerim'de, her şeyin yaratıcı olan Allah şöyle der;

''Gaybın anahtarları yalnız O 'nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. O'nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.'' Enam,59


''Onun bilgisi ve izni olmadıkça tek bir yaprak dahi düşmez.'' diye bir ifade var.

Bu da demek oluyor ki, her şey bir plan ve sistem dahilinde ve Allah'ın emri doğrultusunda vuku bulur. Ve eğer her şey Allah'ın izni ve bilgisi doğrultusunda ise -ki öyle-, bu da ''tesadüf'' kavramını kökünden çökertmiş olur.


''Yaş ve kuru ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.'' bir ifade daha var.

Eğer kainatta olanlar hiçbir sistem ve plan olmaksızın oluyorsa, yani kısacası tesadüf diye bir kavram var ise, bunun herhangi bir yerde kayıtlı olmasının imkanı yoktur. Çünkü kaydedecek bir plan, bir şema yoktur. Fakat ''her şeyin apaçık bir kitapta olması'', dünyanın yaratılışından bu yana her şeyin bir kitapta olması -ki o kitabın adı Levhi Mahfuz'dur-, bu şeylerin zaten belirlendiğini gösterir.


Diğer yandan olayı tamamen bitirecek ve konuyu kapatacak şöyle bir ayet vardır;

''Şüphe yok ki, biz her şeyi bir kaderle yarattık.'' Kamer,49

Her şeyin bir kader ile, bir ölçü ve denge ile, yazılmış ve programlanmış bir şekilde yazıldığına dair apaçık ve üzerine yorum bile yapılamayacak bir ayet.

Allah her şeyi bir plana ve programa göre yaratmışken, vuku bulan olayları tesadüf kelimesi ile açıklamak ise İslam'la taban tabana çelişir. Dilimizde sokakta karşılaşılan kişilerin tesadüf kelimesini bu anlamda kullanmadıklarını varsayabiliriz, ama ben yine de tesadüf kelimesi yerine tevafuk kelimesini tercih ederim.


''Aman sanki biz o anlamda mı söylüyoruz biee!'' diyen kardeşim, sen o anlamda söylemesen bile söylediğin şeyin tehlikeli olduğu gerçeği değişmez. Sen o anlamda söylemiyor değilsin aslında, bilakis o anlamda söylüyorsun, tesadüf kelimesinin anlamını biliyor ve bu yüzden bu kelimeyi kullanıyorsun. Yalnızca bu kelimeyi ve kavramı sorgulamayacak kadar dininden, dini bilginden uzaklaştırıldın.


İki arkadaşın meydanda yürürken karşılaşmaları tesadüf değildir çünkü, bu rast gelmedir.
Siz evinizden belli bir plan ve program dahilinde çıktınız. Belli bir yol izlediniz, belli otobüslere bindiniz, belli bir güzergah izlediniz ve bulunduğunuz yere bu şekilde geldiniz. Tıpkı arkadaşınız gibi. Bu da bu olayın tesadüf olmadığının bir diğer açıklamasıdır, zira kimse evden ''dur bakıyım kendimi bi dışarı atıyım da bakalım nereye gidecem tesadüfen'' diye çıkmaz. Herkes gitmek istediği yere gitmek amacıyla çıkar. Bu kainatta tesadüflere yer yoktur. Hem dini açıdan, hem de bilimsel açıdan..

Yani iki kere iki neden dörttür desem, hiçbir aklıevvel ''tesadüfen öle denk gelmiş'' diyemez sanırım.

Bu manzara tesadüfen mi oluştu, yoksa bilimsel bi sebebi mi var ajeba?

Konunun diğer kavramı olan tevafuk ise, tam olarak anlatmak istediğimiz şeyi anlatan ''birbirine denk gelme'' manasına gelir. Allah'ın dilemesiyle birbirine denk gelmek demektir. Bu yüzden ben ''Allah bizi birbirimize denk getirdi'' anlamında olan tevafuk kelimesini, ''plansız programsız karşılaştık'' manasına gelen tesadüf kelimesine tercih ederim.


Tercih etmemin bir diğer sebebi de şudur ki, bu söylem artık günlük dilden çok fikirlerimizi etkiler hale gelmiştir. Çağın büyüsüne kapılarak her şeyde tesadüf arama çabası, ya da her şeye tesadüf diyerek işin içinden çıkma kolaylığı, bize fark ettirilmeden yine beynimiz, dilimiz ve imanımız üzerinde oynanan bilinçli ve programlı bir oyundur benim gözümde.


İslam uleması sokakta karşılaşıldığı zaman ''ne tesadüf'' denilmesini ''şirk'' olarak niteleyen Cebriye ve Selefiyeciler'in görüşüne karşı çıkmışlardır. Ki zaten bu fırkalar neredeyse her şeyi şirk olarak görürler. Burada amaç rast gelmeyi ifade ettiği için İslam ulemasının bu karara vardıkları sanırım aşikar. Şunu da atlamamak lazım ki, bu görüş günümüzdeki ateizmin henüz var olmadığı zaman dilimine aittir. Benim acizane görüşüm ise, günümüzde ateizmin şiar edindiği bu tesadüf kavramı yerine ''Allah'ın olmasını dilediği'' manasına gelen tevafuk kelimesi çok daha evladır.

Zira, ben inancım gereği her şeyin Allah'tan geldiğine iman etmişimdir. Bu noktada ise, günümüzün çağdaş kelimesi olan ''tesadüf'' yerine İslami bir terim olan ''tevafuk'' kelimesini kullanmayı, gerek çağdaşlara bir tavır, gerekse inandığım şeyi vurgulamak açısından uygun buluyorum.


Çünkü ayette çok açık bir şekilde ''her şeyi bir kaderle yarattık'' denilmekte. Her şey bir kader, bir takdir ve bir plan doğrultusunda yaratıldıysa; başıboşluk, dengesizlik ve plansızlık anlamına gelen tesadüf kelimesi, İslam ve Müslümanlar adına tehlikeli değil midir?


Demek istediğim şeyi Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi filminden bir sahneyle pekiştirmek ve öyle bitirmek istiyorum;


Evrendeki her ama her şey, küçük küçük parçaların bir araya gelmesiyle oluşan büyük bir plana sahiptir. Her şeyin bir amacı, bir yeri, zamanı ve planı vardır. Bu planlar büyük veya küçük olsunlar, bazen bir noktada kesişirler. Bu kesiştikleri nokta da ''tevafuk''lardır.


İslam uleması zamanında ateizm diye bir şey olmadığı için sanırım bu konu üzerinde fazla durulmamış olabilir. Zira o zaman insanların bu şekilde kullanmadıklarını tahmin etmek de zor değil. Lakin bugün kullanılan tesadüf kelimesi, artık bambaşka bir mana kazanmıştır.


Kainatta hiçbir şeyin başıbozuk, dengesiz ve düzensiz olmadığına inanan biz Müslümanların, ''tesadüf'' yerine ''tevafuk'' kelimesini ve içerdiği anlamı kullanmaları çok daha anlamlı ve doğru olur. Eğer bizler, her yerde fikir bazında mücadele halinde olduğumuz ateistlerin şiar kelimelerini kullanırsak, sonra da ''kainatta tesadüflere yer yoktur'' dersek, kendimizle çelişmiş ve davamızı hakkıyla savunamamış oluruz.


Çünkü beş dakika önce bir arkadaşınla kainatta tesadüflere yer olmadığı konusunda konuşurken, beş dakika sonra başka bir arkadaşını görüp ''aa ne tesadüf'' dersen, ''hani tesadüf falan yoktu?'' diye bir cevap alabilirsin.


Tabi burada bahsettiğim ince bir konudur. Ramazan veya bayram Müslümanları bunları önemsemeyebilirler haliyle. Ama bir şeye inanmak, o şeye dair tüm detayları bilmek veya araştırmak ile mümkün olur. Detay bilmezsen, inancın da amelin gibi yüzeysel kalır. Ve imanın yüzeyselleştikçe, amelin azalır. Amelin azaldıkça da imanın. Sonunda bir bakmışsın ''benim dedem hacı'' Müslümanı oluvermişsin..


İslam davasının ne olduğunu anlamak ve anlatabilmek dileğiyle..
Esselamu Aleyküm..