8 Ocak 2015 Perşembe

İADE-İ İTİBAR; FADİME ŞAHİN


Esselamu aleyküm.

Hepimiz tuhaf insanlarız. Bazen çok kolay inanıyoruz. Bazense bizi inandırmak deveye hendek atlatmaktan çok daha zor oluyor. Bazen ise o deve o hendeği atlasa da, biz deveye de hendeğe de inanmamayı seçiyoruz.


Neredeyse hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir dünyada yaşıyoruz artık. Teknoloji ve bilimin gelişmesiyle övüneduran insanları bir kenara koyun, çünkü bilimin bu kadar ilerlediği günümüzde, insanların aynı oranda aptallaşması çok tuhaf. Bilim ilerledi, insanlar aptallaştı; teknoloji ilerledi; insanlar tembelleşti. Yaşlı dünyamız ise bilim ve teknoloji adına yapılan tüm o deneyler ve buluşlar nedeniyle ölüm döşeğinde, ateşi çok yüksek şekilde, serum alarak yaşamaya çalışıyor. Doktorlara göre ise ömrü oldukça azaldı. Kendimizi en kötüsüne hazırlamamız ve kalan günlerini en mutlu şekilde geçirmesini sağlamamız konusunda tavsiyeler aldık. Allah affetsin.

Dünyayı değil tabi. Onu öldürenleri.


Neredeyse hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir dünyada yaşadığımızdan bahsetmiştim. Neye inanmamız isteniyorsa ona inanıyor, nasıl yaşanmamız isteniyorsa ona göre yaşıyor, neleri savunmamız ve nelere muhalif olmamız isteniyorsa bunlara göre bir şeyler savunuyor ve bir şeylere muhalefet ediyoruz.


28 Şubat 1997 tarihinde, bir cumhuriyet geleneği olarak ordu yine yönetime el koydu. Gerekçeleri ise her zamanki gibi aynıydı; ''Etkisi azalan Atatürk ilke ve inkilaplarını yaşatmak ve laikliği korumak''
Yobaz kemalist kesimin ve seyyar laik teyze kafasının her defasında savunduğu bir gelenek halini almıştı askeri darbe. Çok sevdiğim ağabeyim Erem Şentürk'ün yüzde yüz katıldığım deyimiyle; ''Bu kemalist, sekülerist kafanın, postalla aralarında pornografik bir fetişizm var. Postal yalamaya gerçekten bayılıyorlar.''

+18
Her on senede bir halkın seçtiği iktidar asker tarafından indirilecekse, bizi neden yıllarca; ''cumhuriyet halkın kendi kendisini yönettiği bir yönetim biçimidir. Atatürk bize bu yüzden bu özgür ve demokratik cumhuriyeti hediye etti. Özgürlüğümüzü kazandık.'' gibi bir yalana inandırdılar sizce?

Neyse başka yazıda artık..

Darbeci demokratlar tarafından her 10 yılda bir düzenli olarak yalanan postal

28 Şubat postmodern darbesinde, ülke ''Fadime Şahin, Müslüm Gündüz ve Ali Kalkancı'' isimleriyle sabahlıyor ve geceliyordu. Ve medya, bu üç ismi kullanarak bir darbe devşirdi. Yıllar sonra bunların nasıl tezgahlandığını da binlerce tanık ve belgeyle gördük. Fakat 98 doğrunun yanında, bizi bir iki yalana da maruz bıraktılar.


Evet 28 Şubat Çevik Bir'in de dediği gibi başta İsrail, sonra da Amerika'nın çıkarları doğrultusunda yapılmıştı. Evet 28 Şubat bir komplo, bir tezgahtı. Birçok ifşalar geldi ard arda. Fakat aralarından bir tanesi yanlıştı; Fadime Şahin.


Ben de dahil olmak üzere, birçok postal yalayıcı pornografik fetişizm taifesine düşman olan kesim ne yazık ki Fadime Şahin konusunda anlamadan dinlemeden, yalnızca birkaç uydurulmuş yalana inandık. O yalan Fadime Şahin'in bizzat darbe odaklarından aldığı görevle ortaya çıkan, paralı bir oyuncak olduğuydu.


Fakat geçenlerde Emine Şenlikoğlu'nun Fadime Şahin ile yaptığı bir röportajı okudum. Ve gerçekten ne kadar büyük bir hata yaptığımı gördüm. Çünkü kendisi hakkında darbe zamanında söylenenler de, darbe sonrası söylenenler de yalandı. Lakin anlamadığım bir şey vardı. Darbe zamanında uydurulan yalanların kimlerin ve hangi amaçlar doğrultusunda üretildiği malumdu; peki darbe sonrası, bu darbeyle hesaplaşanların arasında bu tür bir yalanı veya yalanları uyduranlar kimlerdi?


Ortada dolaşan birileri, iki taraf adına da yalanlar uyduruyordu.
Ve bu da bana yine kendisinden çok şey öğrendiğim Ousmane Sembene'yi hatırlattı;

''Her gelen gemiden, kıyımıza hep ikiye bölünmüş tekneler yanaştı. İlk gelenler zulmettiler; arkasından gelen arkadaşları, zulmü durdurma vaadiyle bizi ele geçirdiler.''


Bahsedilen sistemin yalnızca Afrika'da olduğunu sanmayın sakın. Bu sistem her yerde işledi ve hala işliyor. Size önce bir düşman, sonra da o düşmanın karşısında duran dost görünümlü bir başka düşman gönderirler. Sizi özgürlük için ayaklandırırlar. Fakat sizi özgürlük için ayaklandıranlar, özgürlüğünüzü çalanlarla her akşam aynı masada on bin dolarlık viskilerini ve şaraplarını yudumlarlar.


İçimizde, bizden gibi görünen ve 28 Şubat'ın tek darbe almayan Müslüman isimli cemaati olan bir cemaat vardı; The Cemaat. Siyaseti sevmeyiz diye insanları kandırıp, kendi bürokrasisini kuracak kadar büyük maddi ve derin bir güce sahip bir topluluk bu. İçimizdeki İrlandıları da tanımış olduk böylece.


Lakin konumuz The Cemaat değil; Fadime Şahin.
Fadime Şahin'in Emine Şenlikoğlu'na verdiği röportajın tamamı şu adreste; Link


Özetle kendisi medyanın tehditleri üzerine kullanılmış biri. ''Neden 28 Şubat döneminde televizyon programlarına çıktı?'' sorusu hepimizin aklına geldi, benim de öyle. Sebebi medyanın kendisini ve ailesini tehdit etmesiymiş meğer, bunu yıllar sonra öğreniyoruz. Darbe ile hesaplaşma döneminde ise sürekli olarak Fadime Şahin olduğu söylenen kadınlar ortaya atmışlar. Ona biraz benzeyen ya da benzetilen kadınları medyaya servis edip; ''İşte Fadime Şahin'in son hali'' şeklinde haberler yaptırmışlar. Ne yazık ki ben de buna kapılanlardan olmuştum. Ama aksini görmek ve kabullenmek, ben ve benim gibiler için yeterli olmaz asla. Çünkü beni okuyan binlerce insana söylediğim şeylerin tekzibini yapmak zorundayım.


Zaten verdiğim röportajı okursanız her şeyi kendiniz göreceksiniz. Kendisine kızdığım ve sinirlendiğim çok şey var evet, ama bunlar ona bir iftira atmamıza sebep olamaz, ya da atılan iftirayı tekzip etmemize engel olamaz.

İnsanlar hakkında bir kanaate varırken daha dikkatli olmamız dileğiyle.
Saygılar..