25 Ocak 2015 Pazar

SUUDİ AMERİKA'NIN EN ACI GÜNÜ


Dünyaca ve milletçe yastayız.

Hayatının son anına kadar her zaman mazlumun yanında olmuş, haksızlığa her daim karşı gelmiş ve ülkesini neredeyse bir Hz. Ömer adaleti ile yönetmiş birini kaybettik birkaç gün önce. Amerika'nın ve İsrail'in, hatta geçen seneki darbe itibari ile Mısır'ın en büyük düşmanı ve korkulu rüyası olan, dünyadaki bütün siyonist, kapitalist ve emperyalist güçlerin ödünü patlatan Kral Abdullah son yolcuğuna uğurlandı.


Peki dünya onsuz nasıl olacak?
Amerika'nın ve İsrail'in karşısında bu kadar kararlı ve sert şekilde kim duracak?
Kim kapitalist sisteme var gücüyle karşı gelecek?
Mazlumların umudu olacak?


Hmm, kardeşi geçti tahta. (Tahta tabi zoruna mı gitti?)

Onu aratmamasını umut ediyoruz elbette.
Çünkü Suud Hanedanlığı kuruldu kurulalı, kötü kalpli adamların her zaman karşısında olmuşlardır. Müslümanlardır ama asla terörist değillerdir. O bir halk kahramanıdır. Kimsesizlerin kimsesidir. Umuttur. İnançtır...

Mazlumlar ve tüm Müslümanlar girdiği nurlu toprağın altında yattığı sürece kendisi için dua ediyor olacak. Çünkü o ümmete, ümmet de ona aşıktı.

Allah aşklarını daim eylesin..

...

Dünyanın en büyük petrol rezervlerinin başında oturdu Kral Abdullah. Tıpkı ondan önceki babaları, ağabeyleri gibi dünyanın en büyük maddi gücüne sahipti. Fakat ne tuhaftır bilinmez, kan kokusu almış bir köpek balığından daha tehlikeli olan petrol kokusu almış Amerikalılar, dünyadaki ikincil ve üçüncül kaynaklara sahip olan neredeyse her ülkeye savaş açmış ve ülkelerine girmişken, Suudi Arabistan'a asla ne savaş açılmıştır, ne de en ufak bir kötü ilişki olmuştur aralarında.

Aşkın yaşı yoktur
Kuruldukları günden bu yana bu iki ülke arasında en ufak bir pürüz ya da gerginlik bile yaşanmamıştır. Ben de hep kendime şu soruyu sormuşumdur; ''Ulan her petrol sahibi ülkeye giren Amerika, neden en büyük petrol sahibi olan ülkeye hiç girmedi, girmiyor?'' Cevabı zaten belli de, biraz da tarih araştırınca, birkaç kitap karıştırınca her şey tam anlamıyla ayyuka çıkıyor.


Bu aileden Tahrif Hareketleri serisinde bahsettiğimi hatırlıyorum. Kendileri tıpkı bu coğrafyada o tarihlerde kurulan bütün suni devletler, liderler ve kahramanlardan bir tanesi. Zaten sömürülen ülkelerin her birinde nedense bir kahraman vardır. Bu kahraman yedi düvelle dövüşmüş ve hepsini yenmiş, düşmanı denize dökmüş ve halka bağımsızlık kazandırmıştır. Yine çok tuhaftır ki, bu hikayeye neredeyse her Orta Doğu ülkesi sahiptir ve hepsi de sömürülür. Fakat kendilerine aslında tüm bunların çok ağır şerefsizlik ürünü olan bir yalan olduğunu, onların kahraman değil sömürge valileri olduklarını, bağımsızlıklarını sattıklarını söylesen, hiçbir sömürülen ülke halkı buna inanmaz. Sömürülmek de bu gibi insanların hakkıdır zaten. Sömürüldüklerinden habersizlerdir, ve bunu kabullenmezler. Bu gibi adamların sömürülmesi de müstahaktır.


Mısır'da geçen sene meydana gelen darbe ve sonrası katliam, hangi ''Müslümanım'' diyende tepki oluşturmamış veya önemsenmemişse, bilin ki o Müslüman benim deyimimle ''çağdaş Müslüman''dır. Namaz kılar, oruç tutar ama köle kafasına sahiptir. Yüksek derecede aptallık sendromuna yakalanmış, beyni önündeki tastaki yemeği yemekle meşgul, hayatı ve dünyayı kendi etrafında dönüyor sanan, ileri derecede umutsuz vakıalardır onlar. Bu çağ köle çağıdır, ve onlar da bu çağın insanlarıdır.


Benim anlamadığım bir diğer şey de Müslümanların bayram günü olması gereken bu günün Türkiye'de milli yas ilan edilmesi. Tam bir saçmalık. 10 Kasım'da tüm hayatı durdurmak, kilitlemek isteyen geri zekalılar gibi, bu da ayrı bir geri zekalılık ürünü.


Dünyanın en büyük petrol rezervinin üzerinde oturan ve trilyon dolarları kontrol eden bir aile, bir kral ve bu aile, bu kral yanı başlarındaki fakirlikten ölen Afrika ülkelerine, zulüm gören ve sömürülen, işgal altındaki Müslüman topraklarına yardım etmek yerine, yatak arkadaşları olan Amerika ve İsrail'in emirleri doğrultusunda Mısır'daki Müslümanlara yapılan darbeyi ve darbe yönetimini destekliyor. Kontrol ettikleri paranın çeyreğiyle dahi bütün kıt'ayı doyurabilecek güce sahip bu aile, kendi gözlerini doyuramadığı için kafasını midesinden ve uçkurundan yukarı kaldıramıyor.


Özellikle geçen sene ''anayasamız Kur'an'dır'' diyen, Mısır'ın ilk seçilmiş, meşru cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve Müslüman kardeşlere bizzat İsrail'in bölgedeki güvenliği bahane edilerek, Amerika'nın desteğiyle yapılan darbeyi desteklemesi ve darbecilere milyarlarca dolar vermesi, hipnoz edilmiş bir kısım dışında kalan herkese neyin ne olduğunu tekrar gösterdi. Hep kulaktan dolma bildiğimiz ''bunların hepsi Amerika'nın, İsrail'in adamları anasını satıyım'' cümlesini, birebir yaşayarak görmek nasip oldu bizlere. Tabi hipnoz edilen beyinler ''Ha Mursi, ha Sisi'' dediler, gavurlar ise yine bir gavur dayanışması sergileyerek ''Mısır'da orta çağ kaybetti'' dediler.


Şuan Abdullah denilen o herifin toprağın altında olduğunu ve o üzerinde oturduğu trilyon dolarların artık kendisine hiçbir fayda getirmeyeceğini, tüm yaptıklarından sorumlu ve milyarlarca Müslümanın kendisinden şikayetçi olarak gittiğini bilmek bana huzur veriyor. Kendisine ve kendisi gibi olanlara eninde sonunda girecekleri toprağın altında iyi eğlenceler diliyorum.


Hüzünlenmeye gerek yok ama, arkasından kendisine bolca dua eden kadim dost Amerika ve İsrail olacak. Ona ve onun soyuna ebediyen minnettar kalacaklar. Yalnız bu üç yatak arkadaşı, eninde sonunda toprağın altında, çamurların içinde birbirlerine kavuşacaklar.


Allah aşklarını daim eylesin..