12 Şubat 2015 Perşembe

HAPPY VALENTİNES DAY


Ho ho hooouuu sevgili sevgilisi olan ve sevgililer günü kutlayan ciğersiz kardeşlerim.

Biliyorum ki bu yazı iki grup insanı bağlayan bir yazı olacak. Onlardan birincisi Müslüman insan grubu, diğeri ise kapitalizme, emperyalizme, sömürüye ve Amerika'ya karşı olduğunu her fırsatta haykıran günümüzün kokuşmuş, ucube deyimleriyle ''devrimci, sosyalist veya özgürlükçü'' insan grubu.


Duygusal Kapitalizm isimli bir yazı yazmıştım. Sömürü sisteminin yalnızca bir ülkenin başka bir ülkeye gidip oradaki petrolü ve altını çalması demek olmadığını; bilakis asıl sömürünün insanların beyinlerinde ve duygularında vuku bulduğunu yazmaya çalışmıştım acizane.


Ve şunu söylemek istiyorum, yemin ederim ki en nefret ettiğim şeylerin başında tüm dünyayı sömüren adamlar yok. Vallahi billahi yok. Benim bir nefret listem var. O listenin başında çoğu zaman kendim varımdır zaten. Zirveyi çoğu zaman kimseye kaptırmam. Liderlik koltuğunu sevdiğimden olsa gerek, seri galibiyet ve üç puanlarla zirveyi birçok zaman kimseye vermem. Şampiyonlar ligine de direkt giderim çoğu zaman, eleme bile oynamam yani.

İnsanlardan nefret ederken ben

Fakat listenin hemen ikinci sırasında insanlar vardır. Sıradan insanlar. Dışarıdan baktığında genellikle hiçbir anormallik görmediğiniz, göremeyeceğiniz insanlar. İşte bu yüzden onlardan nefret ederim. Bu kadar normal oldukları için sevmem onları. Bazen nefretim o kadar ağır basar ki, bir süre herkesten uzaklaşır, hiç kimseyi görmek istemem. İnsanlardan uzaklaşırım tamamen. Bütün o sosyal ağ denilen ama aslında insanları asosyal birer androide dönüştüren, özlerini ve kendilerini kaybettiren şeylerden, telefonu olsun, bilgisayarı olsun, televizyonu olsun her türlü ''teknoloji nimeti''nden kendimi uzaklaştırırım.

İnsanlardan nefret ederken bir başka halimle ben

İşe de yarar. Bir süre nefes alırsın çünkü. Sonra derin bir nefes çekersin ve uzun bir süre artık tamamen sahteleşmiş insanlığın içinde nefessiz kalmaya tekrar başlarsın. Bazen eline bir silah alıp bu dünyaya hiçbir yararı dokunmadığı gibi bir de dünyanın oksijenini soluyan, üstüne üstlük yaşadığı bu dünyaya her geçen gün tecavüz eden, ırzına geçen ve onu günden güne ''bilim'' ve ''insanlığın yararı için buluş arayışları'' adı altında katleden insanlar için çalışan ve onları seven, sayan hatta onları koruyan insanların her birini tek tek, üşenmeden alınlarının tam ortasından vurmak istersin. Ya da belki de her bir insana iki kurşun ayırırsın. Biri kalbi, diğeri ise beyni için. Çünkü o insanlar ikisini de kullanmayı çoktan bıraktığı için vücutlarında çürüyen organlar halini almış olan gereksiz ağırlık kütlelerine nişan alarak, onları çektikleri bu sıkıntıdan kurtarmak lazım gelir.


Ama ho ho hooouuuu...
Sana kapkaranlık gelen hayat ve insanlık, başkalarına tozpembe ve apaydınlık gelir. İşin kötü tarafı, diğer kısım çoğunluktadır. Çoğunluğa sahip olmaları gerektiği bir hayat görüşü verilmiştir, bunun yanında hediye olarak da güzel bir ''dünyayı tozpembe görün, kötü olan her şeyi görünmez kılın'' gözlüğü hediye edilmiştir. Ama ne yazık ki bazı insanlar o kampanyaya yetişememiştir ve ne o gözlükleri vardır, ne de kendilerine verilmiş hayallerle dolu bir hayat görüşü.

Toz pembe hayat gözlüğünden bir kare

Benim dünya görüşümde ise dünya nüfusu ve insanlık nüfusu ters orantılıdır. Bir topluluğa girdiğinde, oradaki insanların fikirleri içerinde kendi fikirlerini unutan insanlar görürsün. Kendilerine ihanet eden insanlar.. Ve kendilerine ihanet eden insanlara güvenemezsiniz, çünkü gün gelir size de aynısını yaparlar. Bu yüzden kendi fikirlerini ve inançlarını satan insanlardan olabildiğince uzak durun.

Benim dünya görüşümde içinde bulunduğumuz dünya, evrenin tımarhanesidir. Bütün delilerin toplandığı yer bu gezegendir. Ve bu durumun en kötü tarafı da şudur; deliler deli olduklarının farkında değillerdir. Hatta birçoğu daha zeki olduklarını sanır.

Let the kid kick

Nefret listemde de o insanlar vardır işte benim. Ellerinde aslında deli olduklarını fark edebilecek kadar da olsa malzeme olan insanlar, o malzemeyi bile doktorların delilik hapı diye insanlara yutturdukları ama aslında kendilerini daha da deli yapan ve uyuşturan ilaçları almaya harcamakla meşguller.


Karnı doyduğu ve istediği kıyafeti giyebildiği için her şeyin yolunda olduğuna inanan ve halinden memnun olan insanlardan nefret ediyorum. Dünyanın gerçekten pisliklerle dolu olduğunun ve günün birinde sifonun üzerimize çekileceğinin farkında değiller. Yakın bir gelecekte hepimiz lağımın dibini boylayacağız.

Ama biz hala bu moddayız...

Neyse, asıl konumuza dönelim hacı.
Şimdi ben buraya niye çıktım? Nasıl çıktım? Gördünüz işte, yürüdüm çıktım. Buraya çıktık da, çıkmadık mı dedik?

Pardon ya, konular karıştı.
Hah, Happy Valentines Day demiştik.

Ay çok romantik. Resmen romantik.
Güzeldir, hoştur.
Ancak boştur. Defalarca söylemiştim zaten, ama üşenmiyorum bu tür konularda. Roma Katolik Kilisesi'ne ait bir gündür bu gün. Bir Hristiyan rahibinin günüdür. Şimdi ey yazının başında bahsettiğim o iki insan grubu! Siz ne ayaksınız? Hristiyansınız desem değilsiniz, batılısınız desem değilsiniz. E peki siz nesiniz?

Hiç zahmet etmeyin, sizin ne olduğunuzu sizden çok ben biliyorum; Sizler batıdan bok gelse yemeye razı olan, hayatlarını her zaman başkalarının hayatlarından kopyalayan, fabrika çıkışlı ve kullanılmıi ikinci el hayatlara sahip olan birer yan sanayi ürünü batı çakmasısınız. Nixe'siniz siz.


Adadis'siniz.

Star Fucks'sınız siz.

Çünkü sizler kendi adetleriniz, gelenek göreneklerinizi beğenmiyor ve burun kıvırıyorken; batıdan gelen her türlü adeti, geleneği göreneği benimsiyor, hatta batılılardan daha fazla ilgi ve alaka gösteriyor, bir de bu aptallığınızla övünüyorsunuz.


Ama kapitalizm denen melek görünümlü şeytan duygularınızı öyle bir eline geçirmiş ki, sevgilinize bugüne inanmadığınızı ve kutlamayacağınızı söylemeye cesaret dahi edemiyorsunuz. Çünkü herkesin yaptığı şeyi yaparak normalleşmek, normal olmak istiyorsunuz. Bu kadar insan sevgilisine hediye alırken, arkadaşlarınız sürekli aldıkları ve verecekleri hediyelerin ne kadar anlamlı olduğundan bahsederken, tüm bu beyin yıkamanın içinde onlara; ''o ne lan anasını satıyım! Kutlamıyorum ben öle çakma günleri!'' diyemiyorsunuz.

Biz sadece Sevgililer Gününü kutluyoruz, onlar Aziz Valentine Gününü kutluyoouu!!!

Ama lafa gelince hepiniz kapitalizme karşısınız. Emperyalizme düşmanısınız. Her biriniz İslam alimisiniz, hadisleri reddedecek kadar derinlemesine bilgi sahibisiniz, hatta her konuda fetva verecek kadar ilminiz var. Yalnız, icraata gelince bunların hepsi yerini zıt düşünce ve fikirlere bırakıveriyor. Ne hikmetse artık..

Aziz Valentine değil Sevgililer Günü kutlarken ben

Müslüman kardeşim!
Allah'a ve ahiret gününe iman ettiysen eğer, seni her şeyinle sömüren şu gavur günlerini kutlamaktan vazgeç artık. ''Dünyayı sen mi kurtaracan?!'' ve ''Sen almasan noluyo, herkes alıyo zaten...''cilerini hastir et kafandan ve hayatından. Bu gibi dallamalar kendi yediği kazığın ne kadar kalın olduğunu bildikleri ve buna bir şey yapamadıkları için seni de aynı kazığa sokmak isteyen sadist ve mazoşist güruhundan başka bir şey değil. Bu gibi adamların fikirleri de anca bu gibi cümleler olur her zaman. Başkasını ve dahasını yapmaya ne aklı yeter, ne de yüreği. Evet senin kutlamaktan vazgeçmen ile bu sistem yıkılmayacak. Ama en azından kendine karşı dürüst olmuş olacaksın. Ve eğer bir gün herkes en azından kendine karşı dürüst olmak için aynı icraata kalkışırsa, bu damlaların bir gün nasıl bir göle dönüşeceğini göreceksin. Belki de sen göremeyeceksin, ama aynı şeyleri öğrettiğin çocukların ve başka ana-babaların da aynı şeyleri öğrenerek büyümüş çocukları görebilecek.



Birçok insan hiçbir şey yapamadığı için senin de yapamayacağını söyler. Aslında kendi beceriksizliğinin ve bir umutsuz vakıa oluşunun acısını başkalarından çıkarmak ister. Onlara da aynı olduklarını söyler. Fakat gücü olmasa da inancı olan insanlar ise, kendi inancını başkalarıyla paylaşır. Çünkü kendilerinde olmayan güç belki başkalarında vardır ve harekete geçebilir, bir şeyler yapabilir umudunu taşırlar.



Televizyonlar, gazeteler Sevgililer Günü reklamları yapıyor. Yapacaklar da. Her sene. Sizlere ''sevgilinize en iyi hediyeyi alın, sevgiliniz buna layık, sevgilinize ne kadar özel olduğunu hissettirin...'' gibi cümlelerle gelecekler ve karşınızdaki insanda bir beklenti oluşturacaklar. Ve sevgiliniz de, ona hediye almamanız takdirde size kızacak, üzülecek, kendisini değersiz hissedecek, herkesin hediye alıp verirken yaşadığı o duyguyu yaşayamadığı için kalbi kırılacak. Çünkü beyinlerimiz ve kalplerimiz yüzyılın dayattığı şeyler tarafından bir uyuşturucu komasına sokulmuş durumda. Onları istemekten vazgeçemiyoruz. Kendilerini öldürdüğünü bilen ama yine de bir kez başladığı için asla bırakamayan uyuşturucu müptelaları gibiyiz. Ta ki ölene kadar.. Vahşi kapitalizm de insan duygularına, ihtiraslarına ve hazlarına öyle bir encekte edilmiş durumda ki, insanlar nefislerinin her bir zerresinde hissettikleri bu hazlardan ölene kadar vazgeçemiyor..


Bir gün hepimizin bu uyuşturucudan kurtulabilmemiz dileğiyle.
Sevgiler, saygılar efenim..