24 Şubat 2015 Salı

HERKES O'NU ''YANLIŞ'' OKUYOR


Esselamu aleyküm.

Geçtiğimiz sene oldukça reklamı yapılan ve ses getiren bir kitap çıkmıştı; Herkes O'nu Okuyor adında. Kitabı okumamıştım ama dini bir kitabın bu kadar reklam yapılması hoşuma gitmişti ve ''reklam çok önemli, daha çok dini eser için daha çok reklam yapılmalı'' demiştim.

Sonra o sıralarda The Cemaat'ten olan bir tanıdığım, beni evimizin yakınlarında bulunan bir kolejde yapılacak olan bir söyleşiye çağırdı. Ben ve benden küçük yaşta olan bir başka yakınımla, ''ayıp olmasın gidelim bakalım neler anlatacaklar'' dedik ve gittik.


Konu Resulullah Sav idi. Her zamanki gibi konuşmacılar sahneye çıkıyor ve çok samimi görünen o konuşmalarını yapıyor arada da ufaktan gözyaşı döküyorlardı. Sonra bir baktım ''Herkes Onu Okuyor'' kitabını gösterip, kitabı okumamızı önerdiler. Orada bi kıllanmıştım kitaptan ve okuyasım vardıysa da kalmamıştı artık. Çünkü bu tür adamların yaptıkları tavsiyeler benim için yok hükmündeydi.


Sonra nette dolanırken, malum kitabın 252. sayfasında dikkat çekici bir olayın paylaşıldığını gördüm.
Sayfa şuydu;



''Ancak O'nun hedefi, öncelikle bütün insanları rahmet ve şefkatle kucaklayıp, kalbinde iman adına en küçük bir emare bulunan ve kelime-i tevhidin sadece bir yanını bile söyleyerek ''La ilahe illallah'' diyen herkesi buraya getirmekti. Çünkü O, ''Kim, La ilahe illallah derse, cennete girer.'' buyuracaktı.'' 


Evet, klasik bir ''Dinler Arası Diyalog'' ifadesi.
Tıpkı televizyon dizilerinde ve gazetelerinde geçen; ''Samimi Hristiyanlar da Allah yolunda gidiyor'', ''Herkes kendi zaviyesinden Allah yolunda gidiyor'' , ''Hem Müslüman hem Hristiyan'', ''İsa Peygamber de Allah'ın peygamberi, Muhammed Peygamber de, ikisi de aynı Allah'ın mesajını bize anlatıyorlar'', ''Cuma günleri camiye, pazar günleri kiliseye gidiyordum ve içim huzur doluyordu''
ifadeleri gibi.


Basit bir hedef şaşırtma.
Basit bir bilinçaltı gönderisi.
Tıpkı diğer Stv dizileri ve Zaman gazetesi haberlerinde olduğu gibi, ''99 doğru-1'' yanlış taktiği. Kitabın ismi ve cismi dahil, neredeyse tamamı yararlı ve oldukça güzel bilgilerle dolu. Fakat tam ortalarında, öyle bir mesaj var ki bütün kitabı ve gayesini birkaç cümle ile özetliyor.

Kitabın çok fazla reklamının yapılması, yarışmalarının düzenlenmesi ve de The Cemaat'in bu denli tavsiye etmesinin tek ve ana sebebi 252. sayfada bulunan o birkaç cümlelik ifadedir.


Dinler Arası Diyalog'un amacı da zaten budur. Dinleri tek bir kazanda kaynatmak. Hepsini, özellikle de Hristiyanlık ve İslam'ı ortak noktalarda buluşturmak ve farklılıklardan hiç söz etmeyerek zamanla onları ortadan kaldırmak.


Allah-u Teala, kendi gönderdiği peygamberine inanmayanları, inananlarla nasıl olur da aynı kefeye koyar?


Bakara Suresi, 85. ayette Allah; ''Siz Kitap'ın bir kısmına inanıyor, bir kısmını red mi ediyorsunuz?'' der. Ve bunların cezasının hem dünyada hem de ahirette çok ağır olacağını ekler. Zaten bir kısmına inanıp da, diğer kısmını reddedenler kafirlerin ta kendileri değil midir?


Ayrıca, Allah'ın hak ile indirdiği peygambere inanmamak demek; ona inen kitaba yani Kur'an'a da inanmamak demektir. Peki Kur'an'a inanmayan kişi, Allah'a inanmış sayılır mı? Kur'an'a inanıyorsa, gönderilen peygambere de inanmak zorundadır, çünkü Kur'an ona inmiştir.


Ayrıca, bırakın bir kısmını reddetmeyi; Kur'an'ın bir ayetini bile reddetmek kişiyi kafir yapar. Hristiyanlar ve Yahudiler ise hem kafir, hem de müşriktirler. Çünkü insan eliyle değiştirilen şeyleri Allah'ın indirdiğine tercih etmek ve Allah'a evlatlar isnad etmek şirkin en şiddetli olanıdır.


Son olarak şunu hatırlayalım;
Ebu Cehil ve Peygamber Efendimiz'in bütün düşmanları hayatlarını İslam ve Müslümanlar ile mücadele ederek geçirmişlerdi. Fakat Ebu Cehil'e hala gerçekten Hz. Muhammed'in peygamber olduğuna inanıp inanmadığı sorulduğunda, Ebu Cehil; ''Evet inanıyorum. Ama bunu ona söyleyemem. Çünkü onun peygamberliğini kabul edersem, sahip olduğum bütün gücü kaybeder ve onlar gibi sıradan olurum.'' demişti.


Yani Ebu Cehil, Hz. Muhammed sav'e inanıyordu. Onun peygamber olduğunu biliyordu. Ama onun peygamberliğini ve tüm insanların lideri oluşunu kabullenemiyordu. Çünkü o güne kadar hep lider oydu, onlardı. Sahip oldukları saltanatı, gücü, parayı ve şaşalı hayatı bırakamıyorlardı. Yani kibirleri buna izin vermiyordu. Kibirlerinin köleleri olmuşlardı. Ve ölene kadar peygamber olduğunu bildikleri halde Hz. Muhammed sav ile savaştılar.


Yani kelime-i tevhidin bir kısmına inanmak, yarısına inanmak, çeyreğine inanmak, üç bölü birine inanmak, sayı doğrusunda olduğuna inanmak, kabullenmek falan asla yetmez. Zira Allah'a inanan, O'ndan gelen her şeye inanır. Unutmayın, şeytan da Allah'ın varlığına ve birliğine inanıyor. Ama emirlerine karşı geliyor. İblis Allah'a inanmadığı için şeytan olmadı, emirlerine karşı çıktığı için şeytan oldu.


Bir peygamber; ''Bakın ben Allah'ın peygamberiyim, ama bana inanmasanız da olur. Siz Allah'a inanın yeter.'' diyebilir mi Allah aşkına ya? Eğer kendisine inanılmayacaksa, buna gerek yoksa o peygamberin işi ne? Görevi ne?

Veya bir insan, bir peygambere; '' Ben sana inanmıyorum, sen yalancının tekisin, ama seni gönderen Allah'a inanıyorum.'' diyebilir mi? Mantıklı mı? Yumurtaya inanıyorum ama tavuğa inanmıyorum demek gibi bir şey bu.


The Cemaat'ten başka herhangi bir cemaatin diyalog meselesine girdiğini de görmedim ben bugüne kadar. Neden bu konuda yalnızca The Cemaat böyle düşünüyor dersiniz? Ve Müslümanlara Hristiyanların da cennete gideceği, kelime-i tevhidin ikinci tarafına yani ''Muhammeden Resulullah'' kısmına inanmanın gerekmediğini söylemek, İslam'a da, Hz. Muhammed sav'e, Allah'a da ihanet etmek ve iftira atmaktır.


Böyle bir saçmalık olmaz.
Hristiyanlar cennete gidecekse İslam neden indi?
Allah üçtür ve Allah'ın oğlu vardır diyen insanlar kadar zalim, kafir ve müşrik kim olabilir? Bu saçmalık, belki dinini bilmeyen ve aslında dininin ne olduğunu pek de önemsemeyen cahil insanları kendine inandırabilir. Ama Kur'an'ı, Peygamberi ve Allah'ı bilen, İslam'ı bilen hiçbir insan, hiçbir Müslüman böyle ucuz bir saçmalığa inanmaz, prim vermez.


Ve Allah'ın dininden taviz verenler ve bu dine iftira atanlar bizim dostumuz olamazlar.
Ancak cennete sokmaya çalıştıkları Hristiyan ve Yahudilerin dostları olabilirler..
İşte öyle insanlar, mazlumlara yardım götürmeye giden insanlara; ''şehit değiller'' ve ''otoriteden izin almalıydılar'' derler. Fakat kumsalda oynayan çocukların katledilmesini, binlerce Müslümanın evlerinden ve yurtlarından edilmesini çıkıp da kınayamazlar bile.


Onlar; ''İsrail teröristleri vurdu'' diye haber yaparlar. Fakat yeryüzünde İsrail'den daha terörist bir varlık olamayacağını ve her yaptıklarının bir terör eylemi olduğunu söyleyemezler. Onlara göre, elli yıldan fazladır işgal altında olan vatanlarından kalan son toprak parçalarını korumaya çalışan Müslüman Filistinliler teröristtir. Lakin İsrail, bu malum güruh tarafından bir türlü terörist olarak tanımlanamıyordur.


Onlar yurt dışında, kendi ülkeleri hakkında; ''Türkiye terörü mü destekliyor'' diye haberler yapıyor; lakin kendilerini hala takip eden acınası tabanına; ''vatanı milleti koruduklarını ve bu görevi peygamberden aldıklarını'' söylüyorlardır.


Onlar peygambere tivit de attırırlar. Ama onlara görünen peygamber bir kez dahi; ''Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin'' ayetini hatırlatmaz. Onlara nedense doğru olan şeyleri değil; sürekli yalan ve yanlış şeyleri söyleyen bir peygamberleri vardır onların.


Onlar Allah'ın emri olan başörtüsüne karşı savaşılırken evlerinde oturup; kendi kurdukları faiz yuvalarının önlerinde toplanıp, ayetel kürsi okurlar.


Onlar; ''Cebrail parti kursa oy vermem'' diyen, kainat sorumlusu olan pek muhterem hoca efendilerinin bu sözünün küfür olduğunu bile söyleyemezler. Hatta onlar bunu söyleyen hoca efendilerinin birkaç sene sonra İslam'ın bu topraklardaki en büyük düşmanı olan partilerle iş birliği tutması, oy vermesi ve oy istemesi karşısında; ''hoca efendinin vardır bi bildiği'' diyerek tepki gösterirler.


Onlar, İsrail geçenlerde tekrar Gazze'yi bombalamaya başlamışken ve gündem tamamen bununla meşgulken; tam o sıralarda bir konuşmasının haberini yaptıkları ve medyaya düşürdükleri hoca efendilerinin, konu hakkında tek kelime etmeyişinden asla kıllanmazlar. Bu katliamlar sürerken ve binlerce can katledilirken, kainat sorumlusu pek muhterem hoca efendilerinin hükumete beddualar yağdırmasından asla rahatsız olmazlar. Onlar hükumete beddua ederler, fakat İsrail'e ağızlarını dahi açmazlar.



Onlar 28 Şubat döneminde, darbeden hemen önce pek muhterem hoca efendilerinin ekranlara çıkıp; ''Hükumet beceremedi, bıraksınlar.'' , ''Deniz Baykal'ı, Demirel'i, Ecevit'i severim ama Erbakan'ı sevmem.'' , ''Erbakan dini siyasete alet ediyor.'', ''Laiklik tehlike altında''... gibi şeyler söylemesine rağmen kendisinin arkasından giderler.


Onlar bir zamanlar; ''Biz Erbakan'ı ve Milli Görüşçüleri sevmeyiz çünkü onlar siyasetle uğraşıyorlar.'' derken; günümüzde siyasetin dibine vururlar. Hatta siyasetten öte bir siyasete kalkışıp, kendilerine paralel bir devlet kurarlar.


Onlar dini ve hizmet ehli bir cemaat olarak, müzik şirketlerinden daha fazla kasetler çıkarırlar. Seks kasetleri ve telefon dinlemelerini tam olarak seçimlerden önce piyasaya sürerler, seçimlerden sonra ise bu kasetler ve dinlemeler bir anda bıçakla kesmiş gibi kesilirler.


Onlar kendi cemaatinin saf insanlarını yıllarca; ''Müslüman siyasete karışmaz. Siyasetten uzak durun.'' gibi masallarla kandırırlar; fakat eş zamanlı olarak partilerin içlerine adamlarını sokarlar. Askerleri, polisleri, savcıları, hakimleri, rektörleri vardır. Hatta onlar öyle bir cemaattir ki, kendi içlerinden olan binlerce kişi üniversite, avukatlık, hakimlik, askerlik ve polislik sınavlarında en yüksek notları alırlar ve en yüksek makamlara gelirler. Onlar o kadar zekilerdir yani.


Yani onlar garip insanlardır. Yaparlar öle şeyler..