5 Mart 2015 Perşembe

OKUL KİTAPLARI


Esselamu aleyküm canlar.


Geçenlerde nette dolanırken gözüme çarpan bir şeyi sizin de gözünüze çarpmak istiyorum. Ama konuya girmeden hemen önce, konuyla alakalı olarak sizlere ''Cemil Meriç'' okumanızı öneriyorum. Çağını aşan adamlar listemin güzide isimlerindendir kendisi.


Çünkü herkes içinde bulunduğu çağa, içinde bulunduğu çağın gözüyle yani dar bir pencereden, at gözlüğüyle baktığı için; kimse gerçeği ve büyük resmi göremez. Önlerine batılı giysiler, batılı uzun topuklu ayakkabılar, batılı bir devlet sistemi, batıdan gelen demokrasi, insan hakları ve özgürlükler tanımı konulmuştur insanların. Ve o insanlar ki, önlerine koyulan her şeyi almış; ve o zamana kadar üzerilerinde bulunan her şeyi atmışlardır.


Yani o insanlar, yeni çağın sahiplerinin galibiyetini kabul etmiş ve onlar gibi olmayı seçmiştir. Çünkü insanlar, güç kimdeyse ona benzer, ondan olur. Bu çağın gücü de batı gücüdür. Ve bütün bir insanlık kendi binlerce yıllık tarihlerini, benliklerini, inanışlarını, gelenek ve göreneklerini bırakarak; batılı olmayı, batılılar gibi olmayı seçmiştir.


Eğer günümüz dünyasının yeni kurucuları Çinliler veya Japonlar olsa idi, yani küresel dünya liderliğini kuranlar bu ülkeler olsa idi; tüm dünya bugün Çinliler ve Japonlar gibi giyinecek, onların gelenek-göreneklerini alacak, kültürlerini benimseyecekti. Nedeni sorulduğunda ise buna; ''çağdaş olmak için'' diyeceklerdi. Hatta birçok insan da Buda'ya inanmaya başlayacaktı..


Kısaca, içinde bulundukları cam kavanozdan seyrederler dünyayı. Birileri onlara; ''lan ne halt ediyosunuz o kavanozun içinde, çıkın dışarıya saçmalamayın anasını satıyım, icat çıkarmayın. Kavanozda yaşanır mı??'' dediğinde, kavanozun içinde yaşayanlar kendilerini normal gördükleri için, dışarıda olanlara deli, cahil, yobaz ve çağa ayak uyduramamış geri kafalı olarak bakacaklardır. Çünkü kendi küçük cam kavanozlarında mutludurlar. Dışarıya çıktıklarında, o an sahip oldukları şeyleri kaybedeceklerini bilirler. Bu yüzden kavanozda kalmak ve o kavanozu korumak isterler..


Kavanozun içindeki insanlar, o kavanozdan bağımsız düşünemezler. Bu yüzden onun kölesidirler. Fakat dışarıdaki adamlar hem dışarıyı, hem de içeriyi görebiliyordur. Bu yüzden onlar çağın ilerisindedirler. Cemil Meriç de onlardan bir tanesi. İçinde bulunduğu modern dayatmalara aldırmayan, zeki, cesur ve özgür bir kafa.


Ve üstad Cemil Meriç şöyle der;
''Haçlıların en büyük zaferi tarih kitaplarımızdır.''


Haddim olmayarak ona şunu da eklemek istiyorum;
''Bütün kitaplarımız.'' ''Çocuklarımız''

Haçlıların en büyük zaferi, ellerine geçirdikleri kitaplarımızdır. Kitaplar vasıtasıyla da çocuklarımızı ellerine geçirmişlerdir. Çünkü kitaplar çocuk; çocuklar da koca bir nesil demektir. Böylece kendi kafalarında bir toplum yetiştirirler. Kendi

Bence batının en büyük başarısı kendi giysilerini ve adetlerini dünyaya pazarlaması değildir. Batının en büyük başarısı, kendi giysilerini ve adetlerini dünyaya pazarladıktan sonra, bu giysileri ve adetleri benimseyip; onları benimsemeyenleri çağ dışı olmakla suçlayan bir nesil yetiştirmektir. Yani kendi düşüncelerine inanan insanlardan ziyade; o düşünceleri savunan insanlar ortaya çıkarmıştır batı.


Bunun sonucunda öyle bir insanlık ortaya çıkar ki, batılılar; ''İnsanları dış görünüşlerine karşı yargılamak da bir çeşit ırkçılıktır.'' derken; batılı olmak için çabalayan güruh; ''Cübbe giyenler, çarşaf takanlar, başörtü takanlar, şalvar giyenler yobazdır, gericidir!!!'' derler..


Dünyanın en yüksek yaşam standardına sahip olan Avustralya'da, başörtülü bir kadın, takkeli bir adam halk tarafından korunur ve kendisine destek çıkılırken; çağa ayak uydurmak ve çağdaş olmak uğruna her şeylerini bu insanlara benzetmeye çalışan çakma batılı kafalar ise; ''ben türbanlıların bu ülkede barınmasına da karşıyım'' derler.


İşte bunun ana sebebi de insanları bir ideolojiye tabi tutarak büyütmeleridir. O ideolojide batıdan gelen her şey sorgulanmadan kabullenilmesi gereken doğrulardır; fakat İslam kültürü ve medeniyeti meşeili her şey yine sorgulanmadan reddedilmesi gereken yanlışlardır. Bu da, bu ideolojiyi bu topraklara getiren insanların da, ona uyanların da inanılmaz bir aşağılık kompleksleri olduğunu gösterir. Bu yüzden kendi doğduğu toprakları ve o toprakların insanlarından nefret ederken; batılıya hayranlık besler. Onun gibi olmak ister. Bu yüzden de kendisine ait olan her şeyi değiştirmek ister. Böylece kendi kimliğini satmış olur. Modernlik uğruna kendisini, kendi kimliğini, kendi tarihini satar. Sırf batılılar gibi dar pantolon giyebilmek ve dekoltelerini açabilmek için yaparlar bunu. Arzularının kölesi olan bir insanlık ortaya çıkar böylece. Hem arzularının, hem de aşağılık kompleksinin elinde maskara olan bir insanlık..

Cadılar Bayramı kutlayan masum Türkler
Konumuz okul kitapları.
90 yıldır kurtulamadığımız bir sistemin ürünü olan kitaplar.
Ve ''okumazsan adam olamazsın'' deyip, çocuklara okumanın nasıl bir zorunluluk olduğunu anlatırken, ne okuduklarına zerre kadar dikkat etmeyen bir toplum oldu bu toplum. Yani; ''bu adamların kurduğu sistemde, onların kendi sığ görüşlerini ve fikir tetikçiliklerini yaptıkları kitaplarını okumalısın. Buna uymak zorundasın. Bunun bir parçası olmak zorundasın. Yoksa adam olamazsın.'' tarzında bir düşünce yapısı bu.


Bana en çok koyan nedir bilir misiniz?
Size okulda tamamıyla yalandan ibaret şeyler anlatırlar. Bilirsiniz.
Sonra da sınavlarda o yalanları sorarlar size ve sizden yalan olan cevabı seçmenizi isterler. Siz bunun bal gibi yalan olduğunu bile bile seçmek zorunda kalırsınız o yalan seçeneği.

Hatta bazen sizin tarihinize, atalarınıza, dininize hakaret eden sorular bile çıkar karşınıza. Ve sizden istedikleri yine onların doğru kabul ettikleri yalanlardır.

Düzen, sizinle alay eder.


Cumhuriyet tarihiyle başlayan kitaplarımızdaki haçlı işgali, ne yazık ki bugün bile devam etmekte. Bizler hala zincirlerini kırmaya çalışan tutsaklarız. İsterseniz bugünkü okul kitaplarımıza birlikte bakalım;


Haçlı zihniyetinin en güzel örneklerinden biri mesela bu resimdir. ''Allah'' yerine ''tanrı'' kelimesini ısrarla söylemek, ısrarla vurgulamak. Bu adamların Allah lafzıyla çok açık bir zoru var arkadaş.


Yine ''tanrı'' ifadesinin yanında, bir de ''inanılan'' kelimesi oldukça klas bir şekilde yerleştirilmiş. Bu, Müslüman çocuğuna çaktırmadan salyangoz yedirmektir. Tıpkı McDonalds'a gidip orada domuz eti yedikten sonra; ''hadi lan domuz eti miydi oooo'' diye dövünen Müslümanlar gibi..


Bakın bu bir 8. sınıf Din Kültürü kitabı.
Ve ben size bu kitabı kimlerin yazdığını şıp diye söyleyebilirim. Ama onun öncesinde bu resmi, birkaç başka resimle birleştirerek bir konu bütünlüğü oluşturalım.



''Cumhuriyet tarihine tapın, Cumhuriyet öncesi binlerce yıllık tarihinizden nefret edin'' demektir bu. Bu millet binlerce yıldır var, binlerce yıl süper güç olmuş. Atilla, ta Avrupa'ya kadar gitmiş ve Papa'ya önünde diz çöktürmüş. Fatihler, Kanuniler tüm dünyanın krallarına hükümdarlarına önlerinde diz çöktürmüş. Fakat aradan yıllar geçmiş ve o batılıların kıyafetlerini giymekle övünen, kendi kıyafetlerinin giyilmesinden utanan bir toplum ortaya çıkarılmış.


Hani bugün bu yobaz kafalar var ya, Taksim'de, Bakırköy'de, Şişli'de, Nişantaşı'nda falan.. İşte bu yobaz kafaların başörtüsü takmış, sakal bırakmış cübbe giyen insanlara tahammül edemeyişlerinin sebebi budur. Hayatları boyunca bu gibi kitaplarla yetişmişler ve kılık kıyafet gibi sudan ucuz meseleleri bile gelişmişlik veya gelişmemişlik olarak görmüşlerdir. Çünkü bunlar örümcekli kafalardır.

İşte bu da, söylediklerimin kanlı canlı kanıtıdır

Ve yukarıda daha önce gösterdiğim resmi yapanlarla bu resimleri yapanlar aynı kişilerdir. ''Peygamberimize sevgi ve saygıda aşırıya kaçmamalıyız.'' ifadesinin anlatmak istediği şeylerin başında da işte bu kılık kıyafet olayı vardır. Çünkü bol giyinmek ve sakal bırakmak sünnettir. Ayrıca bu giyiniş alamet-i İslam'dır. Yani bu kıyafet, kafalarda Müslüman kıyafetidir. Böyle giyinen birini gördüğünüzde direkt olarak ''Müslüman'' dersiniz. Zaten amaç da bunu ortadan kaldırmaktır. Ki bu çok büyük ölçüde başarılı olmuştur. Dünyanın en batısındaki Amerikalı ile, en doğusundaki Çinli, Japon; en güneyindeki Afrikalı ile, en kuzeyindeki Rusyalı insan tamamen aynı kıyafetleri giyiyor. Aralarında en ufak bir fark yok. Tek tip bir dünya, tek tip bir insanlık..

Dışarıdan baktığında kimin Müslüman, kimin gayrimüslim olduğunu anlayamadığımız bir çağ. Kimliğinden utanıp, parası ve gücü olanın kimliğine bürünmeye çalışan zavallı Türk insanı.. Zavallı koca bir insanlık..



Bunların yanında bir de; ''loto toto'' gibi ifadeler var okul kitaplarında. Dikkat edin, her bir cacık mevcut bu Allah'ın cezası kitaplarda; bir tek İslami ifadeler yok. Eğer oraya; ''Atilla namaz kıl, abdest al, oruç tut'' yazılsaydı, bu %15 ila 20'lik laik kesim dünyayı ayağa kaldırır, Tarık Akan, Rutkay Aziz, İlyas Salman, Can Dündar gibi kafalar bir taraflarını yırtarlardı. Hatta Chp'liler ve cemaatçilerin bir kısmı da yabancı gazetelere ve başbakanlara mektuplar yazardı. Hani her zaman yaptıkları iş ya, ondan diyorum.


Ondan sonra İslam fıkhı ve ameli, itikadi olayların hepsi birbirine karıştırılmış durumda;


Caferilik?
...

Gelin olayı daha da vahimleştirelim.


Okul kitaplarımız ateistler tarafından yazılmaktadır. Dahası da var, onlara da bakacaz. Bir ateist için din olgusu yalnızca varsayımsaldır. Daha kendi inandıkları şeyi ''teori'' olmaktan ileri götürememiş olan insanların ''din'' olgusuna bu şekilde hücum etmeleri beni ziyadesiyle güldürüyor. Ve bu gibi adamların yaklaşık 150 yıldır kullandıkları bir ''bilimsel'' ağız var. Okul kitaplarında kendi ''teori''lerini kanıtlama çabasına giden ve aynı zamanda da ''din'' olgusuna saldıran bu gibi insanlara, daha doğrusu bu sisteme karşı savaşmak da; onların elinde oyuncak ettiği ve yıllardır kendi oturma organları nasıl istiyorsa ona göre bir şeyler buldukları bilimselliği kendi elimize geçirmemizdir. Ve bunun için de ben, bir ''Kur'an ve Sünnet Mucizeleri ve Bilimsellik'' dersinin zorunlu kılınmasının tek çare olduğuna inanıyorum. Öle bir ders yapsınlar, dersin kitabını da müfredatını da ben yazarım, sorun değil, yeter ki yapılsın. Çünkü yalnızca benim acizane bulduğum ve bildiğim bilimsel mucizeler yıllarca öğretilecek bir ders müfredatı oluşturmaya yeter. Yüzlerce Müslüman bilim adamımız da var, yalnız bu gibi fikirler yok ortada. Bu fikirlerin olduğu bir yazı düşünüyorum Allah'ın izniyle.


Neyse devam edelim ateist eğitim sisteminin kitaplarına;


Aslında bana kalırsa tam tersi. Ateizm, insanların anlayamadıkları doğaüstü olayları, doğa olaylarını uydurulan bir teori ile ''her şey tesadüf'' diye açıklamaya gitme çabasıdır.





Bu A9'un tek yaptığı da bu zaten anasını satayım

Pek sevgili Adnan ve kediciklerinin neden bu denli ateizm ile uğraştıklarını merak ediyorsanız eğer, size şöyle bir şey söyleyeyim; ''Mehdi as geldiğinde, ateizmi çökertecek'' diye bir hadis var. Bu anlamanız için yeterli olur.


Gördüğünüz üzere okul kitapları baştan aşağıya ateizm, Hristiyanlık, Dinler Arası Diyalog ve tarih düşmanlığıyla dolu. Şimdi soruyorum size; bu kitapların menşei bu topraklar mı? Yoksa bu kitaplar hala ve hala batılı Haçlı zihniyeti tarafından mı yazılıyor?


Benim anlamadığım şey şu; batıda insanlar İslamiyet ve Müslümanlar aleyhinde bir propaganda ile yetişiyor. Burasını anlayabiliyorum, çünkü onlar batılı ve aramızda binlerce yıldır bitmeyen bir savaş var. Çok dayak yedikleri ve suratlarının bir tarafında hala bir Osmanlı şaplağı olduğu için de, kendi nesillerini bunun bir daha tekrarlanmaması için tüm bunlara düşman olarak yetiştiriyorlar.

Bu adamlar bizden nefret eden bir nesil yetiştiriyor (Link), aynısının burada da yapılması hiç mi tuhaf değil? 

Aynı adamlar, burada da bu toprakların insanlarını aynı şekilde bir propagandaya maruz tutuyor, kendi tarihine, diline, dinine düşman bir nesil yetiştiriyor ve bu ülkedeki bir kesim akıl hastası olan ''manik depresif şizofrenik ideolojizm'' hastalığına yakalananlar bu eğitim sistemini savunuyor. Değiştirmek isteyenlere karşı çıkıyor.


Var olan eğitim sistemi, adalet sistemi, hatta toplum sistemi kokuşmuş. Küflenmiş. Ve kokuşup, küflenen şeyler insan sağlığına zararlıdır. Vücudumuz ölmeden bu kokuşmuş şeylerden kurtulmamız şart, aksi halde geri dönülemeyecek kadar ileri gideceğiz sonunda son günlerimizi huzurla geçirmemiz gerekecek, çünkü ortada bir toplum kalmayacak. Her birimiz kökümüzü, soyumuzu, sopumuzu, kimliğimizi, dinimizi, dilimizi ve benliğimizi unutacağız. Bizler eski ile yeni toplum arasındaki bir geçiş köprüsüyüz. Eski toplumla olan bağlarımız çok ince de olsa hala duruyor ve yeni toplum, yeni yüzyılın getireceği teknolojik dünyayla birlikte bizim çocuklarımıza ait olacak. Böylece tek bir dünya devleti kurulması için gerekli olan tek bir toplum yapısı tamamıyla sağlanmış olacak. Makinelerden ve robotlardan farksız bir insanlık. Aynı fabrikada üretilmişçesine birbirlerine benzeyen bir insanlık..