22 Mart 2015 Pazar

KANLI MEŞRUTİYET


Altı yüz yıllık bir devlet ve toplamda on sene süren iki Meşrutiyet dönemi...


Sultan Abdülaziz Han, Avrupa'yı ziyaret eden ilk Osmanlı padişahı idi. Avrupa'daki gelişmeleri bizzat kendi gözleriyle görmüş, bunun için de Avrupa'nın ilmini ve fennini öğrenmeleri için öğrenciler göndermişti. Lakin bu öğrenciler Avrupa'nın ilmi ve fenninden çok hayat tarzının, yönetim tarzının alınması gerektiğini savunmaya başladılar. Şaşalı Avrupa hayatına öylesine kapılmışlardı ki, artık tamamen Avrupalılar gibi giyiniyor, Avrupalılar gibi konuşuyor ve en önemlisi de Avrupalılar gibi düşünüyor ve inanıyorlardı.

Kraliçe Victoria Sultan Abdülaziz'i karşılarken
Jön Türkler, Genç Osmanlılar, Yeni Osmanlılar ya da İttihat ve Terakki, adına her ne derseniz deyin, her birinin amacı Avrupa'daki rejimi ve hayatı Osmanlı topraklarına getirmekti. Milliyetçilik akımının bu topraklardaki ilk savunucuları idiler.


O dönemin fikir zehri de buydu; milliyetçilik. Ve bu aydın görünümlü fikir tetikçileri, bu fitneyi Osmanlı'ya sokan kişiler oldular. Bünyesinde yüze yakın ulus bulunduran koca bir imparatorluğun içine milliyetçilik fitnesini sokmak, onun köklerine dinamit döşemekten farksızdır.


Midhat Paşa, Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Paşa, Tevfik Ebuzziya, Şinasi, Abdullah Cevdet, Yusuf Akçura, Prens Sabahattin gibi isimler ilk nefeste aklıma gelen isimler benim..

Namık Kemal
Milliyetçi aydınlar, özgürlük ve hürriyet adını verdikleri bir ütopya peşinde koşarak koca bir imparatorluğu parça parça ettiler. Başlarda muhalefette idiler ve mevcut yönetimi ''istibdat'', ''diktatörlük'' diye eleştirdiler hep. Sonra darbelerle başa geldiler ve istibdadın, diktatörlüğün görülmemişini yaptılar.


Her şey Meşrutiyet sevdası ile başlamıştı. Osmanlı'nın son döneminde yapılan iki büyük darbe olan Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid darbelerinin temelinde Meşrutiyet'i ilan ettirme amacı vardır.


Midhat Paşa, Sultan Abdülaziz'in Meşrutiyet fikrine karşı çıktığını bilir. Sultan'ın bu konudaki görüşü değişecek gibi de değildir. Bu yüzden yerine Meşrutiyet'i ilan ettirme vaadiyle yeğeni Sultan V. Murad'ı getirmeye karar verir topladığı cuntayla.


Batı meşeili bu paşa ve aydınlar, Avrupa tarihi okuyup, orada ''Fransız İhtilali''ni görünce, ağızlarının suyu akmaya başlar. Fransız ihtilalinin ''Özgürlük, eşitlik, kardeşlik'' sloganını kendilerine şiar edinirler. Bu yolun sonunda da, Fransız ihtilalinde olduğu gibi, en büyük hayalleri vardır; Cumhuriyet..


Hatta Midhat Paşa, sahip olduğu nüfuz ve arkasındaki özellikle İngiliz desteğine güvenerek o kadar küstahlaşır ki; ''Bugüne kadar Ali Osman oldu, bundan sonra da Ali Midhat oluversin'' diyebilecek raddeye varır. Böylesine büyük bir kibir sahibidir.


Ve nihayet bir gece yarısı birkaç yüz asker, ''padişahı koruma'' bahanesiyle Dolmabahçe'nin kapılarına kadar getirildi. Tam o sırada V. Murad'ın cülus topları atılmaya başlandı ve Sultan Abdülaziz; ''Görüyor musun valide, kendi elimle silah verdiğim askerler beni amcam Sultan Selim Han'a benzettiler, bunlar Murad'ın cülus topları'' dedi bu durum karşısında.


Sultan Aziz Dolmabahçe Sarayı'ndan çıkarılırken, sarayda bulunan her türlü mücevher, her türlü değerli eşya yağma edildi. Hatta padişahın haremindeki kadınların küpeleri, takıları bile üzerlerindeyken alındı. Hatta Sultan'ın hanımı Neş'erek Kadın Efendi'nin üzerini örten şal ve kulaklarındaki küpeler, askerler tarafından alınmıştır. Bir İslam halifesinin, bir Osmanlı Sultanının hanımının üzerindeki şalı alıp, üstünün başının görünmesine sebep olacak kadar gözleri dönmüş, aşağılık insanlar güruhu tarafından yapılmıştır bu darbe.


Yalnız bu darbeden ne halkın, ne devlet ricalinin, ne de askerin haberi vardı. Hatta darbeden sonra halka ''Sultan Abdülaziz öldü, yerine Sultan Murad Han geçti'' diye tellallar gönderildi. Lakin ordunun Sultan Aziz'e sadık olması, halkın onu sevmesi, bu yüzden de halkın ve askerin sabık Sultanı tekrar başa getirebilme ihtimali nedeniyle, darbeci cuntanın tek çıkış yolu Sultan Aziz Han'ı katletmek idi.


Hatta bu yüzden halden sonra kendisini Topkapı Sarayı'na, Sultan III. Selim'in boğdurulduğu odaya naklettiler. Gayet açık bir mesaj verdiler yani, belki de o odada öldüreceklerdi ama yeğeni Sultan Murad'a başka bir yere nakil olmak isteğini iletince, kendisine Fer'iye Sarayı'nda bir oda hazırlandı.


Hal edilişinden yalnızca beş gün sonra, odasına giren pehlivanlar tarafından bilekleri kesilerek şehid edilir sabık Sultan. Kayıtlara; ''Tahttan indirilmenin teessürü ile intihar etmiştir sabık Sultan'' diye geçirildi. İlginçtir ki hanımı Neş'erek Kadın Efendi de bilekleri kesik halde ölü bulundu kısa süre sonra..

Serasker yani Genelkurmay Başkanı Hüseyin Avni Paşa, cesedi kontrol için gelen doktora; ''Ahmet Ağa, Mehmed Ağa değil, bir padişah bedenidir bu, her yerini gösteremem sana'' diyerek doktorun kontrolüne engel olmuştur. Çünkü Aziz Han hemen olay yerinde can vermemiştir. Hüseyin Avni Paşa sabık Sultan'ın perdeyle örtülmüş yüzünü açtığında, canlı olduğunu görür ve üzerini tekrar kapatır.


Konuyla ilgili dönemim Sadrazamı Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa şöyle der;
''Naaşı karakola getirmişler ve getirdikleri zaman hayat belirtileri mevcut imiş. Hekimler de karakola geldikleri zaman hayat belirtileri olduğunu tasdik etmişlerdi. O vakit bunu sordum. Fakat padişahın konuşmaya mecalinin olmadığı cevabını almıştım. Karakolda ne kadar yaşadığını bilemiyorum, zira ben sonradan gelmiştim ve bunu orada bulunan vükela, vüzera ve ulemadan öğrenmiştik.''

Çerkes Hasan
Çerkes Hasan, Sultan Abdülaziz'in hanımı Neş'erek Kadın Efendi'nin kardeşidir. Ayrıca padişah yaveridir. Sultan Aziz'in ve ablasının öldürülmesinden sonra, tüm bunların arkasında olan isimleri çok iyi bildiğinden eline silahını alır...


Midhat Paşa'nın konağıdır yer. Darbe cuntasının neredeyse tamamı o gün o konaktadır. Çerkes Hasan kapıyı tekmeleyerek içeriye girer ve toplantı yaptıkları salonu ''Davranmayın!'' diyerek basar. Tam karşısında duran Hüseyin Avni Paşa ve Mehmed Raşid Paşa dahil beş kişiyi oracıkta öldürür ve üç kişiyi de yaralar. Midhat Paşa'yı da öldürmek için kovalar ama başarılı olamadan askerler tarafından yakalanır.


Koca bir İslam Halife'si ve Osmanlı Sultanını, bir de ablasını öldüren bu gözü dönmüş, hırslarının ve arzularının kölesi, yabancı devletlerin de maşası olmuşların hak ettikleri cezayı kendi hayatı pahasına kendisi vermiştir.

Ertesi sabah ne bir mahkeme ne bir ifade olmaksızın, yahut kayda geçirilmeksizin Beyazıt Meydanında asılmıştır.


Kirli Oyunlar ve En Uzun Yüzyıl'ı izlemenizi tavsiye ederim konuyla alakalı.
En Uzun Yüzyıl'da bazı hatalar olmasına rağmen yine iyi niyetli, güzel bir çalışma yapmışlar. Sonuç olarak anlatmak istedikleri şeyi anlatmışlar, amaç yerini bulmuş yani.


Sultan V. Murad amcasına, bir Osmanlı sultanına, bir İslam halifesine yapılacak olan darbenin içinde yer aldığı için fena halde gerilir ve sinirleri bir hayli bozulur. Darbe gerçekleştikten birkaç gün sonra da amcasının öldüğü haberini alınca çok daha bozulur sinirleri. Bunun üzerine bir de Çerkes Hasan'ın Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Hariciye Nazırı Mehmed Raşid Paşa dahil beş kişiyi öldürdüğünü duyunca artık tamamen kaybeder kendisini.


Midhat Paşa'nın aldığı ''Meşrutiyet'' sözünü; ''Ben Meşrutiyet falan hatırlamıyorum'' diye her seferinde geri çevirmesinden ve içinde bulunduğu sinirsel bozukluktan dolayı yalnızca 99 gün tahtta kalır. Midhat Paşa'nın sonraki durağı, veliaht Şehzade Abdülhamid'tir. ''Eğer Meşrutiyet'i ilan edersen, seni tahtta geçiririz ve arkanda oluruz.'' der Midhat Paşa Şehzade Abdülhamid'e, o da kabul eder.


Yani Meşrutiyet sevdası Osmanlı'ya bir darbeye, bir Sultan ve bir Halife'nin canına, ardından gelen onlarca kişinin canına ve beş ay içinde üç padişah değişikliğine mal olmuştur. İlk Meşrutiyet, böylesine ihanet ve kan ile gelmiştir; ikincisi ise çok daha büyük bir ihanet ve çok daha fazla kan ile..


Altı yüz senelik bir devlet ve toplamda on sene sürmüş bir Meşrutiyet dönemi...
On sene süren Meşrutiyet döneminin ilk kısmı, I. Meşrutiyet..
Cebir ile Padişah hal edip, kanına giren, saray yağmalayan, kadınların ziynetlerine göz diken, batılı devletlerle işbirliği yapan, kendisine ekmek ve makam veren Sultanlarına ihanet edenlerin kendilerini ''aydın, batılı, ilerici, okumuş'' olarak tanımlayan adamların eseri olan ''İlk Meşrutiyet''..


Dokuz sene içinde parçalanacak olan imparatorluğu elinde bulunduran II. Meşrutiyet'in kapısını aralayan I. Meşrutiyet..