13 Kasım 2015 Cuma

MUHTEŞEM YÜZYIL KÖSEM ANALİZİ


Tekrardan selamun aleyküm.

Dün söz konusu dizi yayınlanırken, direkt olarak elime laptopumu alıp birkaç kısa şey yazmıştım. Yazdığım şeyler doğaçlama ve kısa olduğu için, birkaç kelam daha edebilirim diye düşündüm. Yazmaya başlamam için böle absürt, salakça dizilerin yayına girmesi gerekiyormuş demek ki...


Aslına bakarsanız bu yazıda çok sevdiğim Talha Uğurluel ağabeyimin Kösem dizisi hakkındaki analizlerini paylaşmak istedim sizlerle. Her zamanki gibi her bir cümlesine ve kelimesine imzamı atarım. Ben çok az baktığım için, pek ayrıntılı analiz yapmadım tabii. Bir de Talha Ağabeyimize bakayım dedim, bir şeyler yazmış mı konu hakkında.

Talha Uğurluel'den ;

Kösem Dizisi Analizlerim...

  • Dakika bir, gol bir... Fantezi Osmanlı dizileri hep bir kızın kaçırılmasıyla başlar. Bizi yanıltmadılar. Akıncıların işi zaten manken toplamaktı.
  • Kösem Sultan'ı diğer valideler gibi gayrimüslim gösterme gayreti var. Bosna Beylerbeyi getirdi. Boşnak demek dillerine dokunuyor.
  • Bir padişah öldüğünde, annesi maiyetiyle birlikte Eski Saraya gider. Yeni şehzadenin annesi Valide Sultan olur. Teamül böyledir. Rekabet olmaz.
  • Osmanlı'da havai fişek vardı. Osmanlı minyatürlerinde, özellikle gece mesirelerinde bunu çokça görmekteyiz.
  • Sultan I. Ahmet 14 yaşında tahta geçti, 14 yıl tahtta kaldı. 14. Osmanlı padişahı olarak, 28 yaşında vefat etti.
  • Ekber ve Erşad Kanunu, I. Ahmet'in de arzusu ile, Divan-ı Hümayun'un aldığı bir karar ile getirilmiştir.
  • Dizilerin haremlerindeki kızlar Tv'deki moda programlarındakiler gibi. Şımarık ve bencil.
  • Dekolteli elbise ile gezen babaannesi olanlar parmak kaldırsın :)
  • Prodüksiyonunuza laf söyleyen yok. Tarihten gerçek isim kullanıyorsanız, orjinaline sadık kalacaksınız.
  • Osman Gazi, Kur'an'ın karşısında, rüyasında göğsünden yükselen ağacı görmüştü. Dizideki Sultan Ahmet ise Anastasya'nın resmi karşısında gördü aynı rüyayı.
  • Her daim yabancı hanım almadılar. Yükselişe kadar Anadolu beyliklerinden, sonrasında Kafkas ve Çerkez hanedanlarından yığınla alınan hanım var.
Her bir cümle çok isabetli. 


Osmanlı hukukunda; ''Git bana şu resimdeki kızı bul, anasından danasından kopar getir, git ara bul getir, saçlarını yol getir'' diye bir şey yoktur. Bu, olsa olsa bir korsan devletin veya bir yığın haktan hukuktan anlamayan eşkıyanın ve kevaşenin yapacağı iştir; 600 yıl dünyaya nizam vermiş, koca ve köklü bir imparatorluğun değil.

Daha dizinin en başında, duygusal müziklerle bir Alice Harikalar Diyarı, bir Şirinler Köyü misali bir kasabada yaşayan güzel insanların, korkunç Osmanlı askerleri tarafından nasıl haksızca gasp edildiği anlatılıyor. 


Bakın televizyonun sesini kısın, o oyuncuları tanımayın ve bu diziyi birisi size göstersin, %99'unuz ''geri zekalı batılılar gene bizim tarihimize sövüyo işte anasını satayım'' der ve diziyi değiştirirsiniz. Şu geçen yazıda bahsettiğim Dracula filminden hiç farkı yok, hatta sövme konusunda fazlası var.


Ve bir de benim anlamadığım şey şu, bu ülkedeki beyaz Türkler; ''Osmanlı kadınları zorla kapatıyodu, bütün kadınlar kapalıydı, kadınlar özgür değildi'' diye her seferinde mide özsuları dışarı fışkırıncasıya dek bağırmıyorlar mı? E peki bu dizideki Victoria Secret marka iç çamaşırı giyen hatunlar ne ayak, ben onu bi anlayamadım...


Acaba Victoria'nın sırrı, 1500'lü yıllardan beri yaşıyor olması mı?

Bu diziyi yapan arkadaşların tarihle alakası olmadıkları gibi, bir de Game Of Thrones dizisini fazla izlemişler sanırım. Haremde resmen taht oyunları var. Bütün cariyeler birbirlerinin kuyusunu kazan, Talha Ağabeyimizin dediği gibi şımarık ve bencil. Her biri ''The Best Model of Osmanlı'' seçilmek için birbirlerine çirkin olma bedduası ediyor havasında.


21. yüzyıl kafasıyla 16., 17. yüzyıl hayatını anlatan bir dizi yaparsan, hele bir de amacın bu milletin kafasındaki Osmanlı algısını değiştirmek, kafalardaki ve gönüllerdeki Osmanlı sevgisini, saygısını yıkmaksa, ortaya böyle bir dizi çıkar en fazla. 

Kendisine oyuncu diyen bir avuç pespayeyi bir araya toplar; ağızları, boğazları hatta mide çeperleri dolana kadar onları paraya boğar ve bunun karşılığında kendi misyonerliğini yapmalarını sağlarsın. Onlar işlerine geldiğinde ''sanatçı''lardır. Sanat için her şeyi yaparlar ve sanatın özgürlüğünü savunurlar. Fakat, kendi ideolojilerine ters gelen yapımlardan teklif aldıklarında bunu kibirlerine yediremezler ve zamanı geldiğinde onları Taksim'e, Gezi'ye vb. yerlere çıkma emrini veren patronlarını kızdıracak şeyler yapmak istemezler.

Francis Ford Cappola'dan ; ''The Godmother''
Ama onlar sanatçıdır. Bütün vücutlarını aldıklarını para karşılığında teşhir etseler de, vücutlarını sermayeleri ve para kaynağı olarak görseler de, insanlık gururunu ve onurunu çiğneyecek her türlü role soyunsalar da; onlar birkaç dizi ve film afişinde isimleri yazdığı için sanatçıdırlar. Onlara dokunamazsın.

Konu ne ara buraya geldi ya?

Neyse.

Muhteşem Yüzyıl Kösem demiştik. Tarih benim en büyük hobilerimden biri. O diziyi baştan sona izlesem, minimum yirmi yazı falan yazmam gerekir her bir hatası ve vermek istediği mesajı yazmak için. Lakin dediğim gibi, bu tür dizileri televizyondan takip ederek, bu reyting emici para vampirlerine destek olmayın. Yalnızca sizin izlememenizle dizi yayından kalkacak değildir. Ama siz bunu yaparak kendi duruşunuzu, kendi safınızı belli edersiniz. ''Bir tek ben izlemesem, ya da izlesem ne olacak, bir reyting sonuçta'' gibi kokuşmuş, bonzaici ergen kafasıyla düşünülmüş cümleler kurma lütfen. Yıkamadığın şeyi beslemek zorunda da değilsin. Kurtul artık şu asalak amip psikolojisinden.

''kurban bayramından 1 gün önce ben :( ''
Kıssadan bir hisse yazıp, yazıyı bitirelim o zaman;

'' Nemrud, ona karşı duran Hz. İbrahim'in ateşe atılarak öldürülmesi kararını verir. Nerede ne kadar ağaç, odun ve yakacak bir şey varsa her birisini toplatır ve Hz. İbrahim'in atılacağı ateşe attırır. Ateş, artık o kadar büyür ki, etrafındaki insanlar ve hayvanlar bile sıcaktan kaçmaya başlar. Nemrud'un amacı, kendisine karşı duran herkese ne kadar büyük ve karşı konulamaz bir kral, hükümdar olduğunu göstermektir. Hatta ateş artık öylesine büyür ki, Hz. İbrahim'i yakından ateşe atmak imkansız olduğundan, bir mancınığa yerleştirirler.

Bu sırada bir karınca, ağzında taşıdığı suyla, bu göklere kadar varan ateşe doğru gidiyormuş. Bir başka karınca, onun bu telaşını görünce sormuş;

'' Bu aceleyle nereye gidiyorsun? ''

''Haberin yok mu? Nemrud, İbrahim Peygamberi ateşe atacakmış. Ben de ateşe su götürüyorum.''

Karınca gülmüş;

'' Senin bu ateşin büyüklüğünden haberin yok mu? Bu denli büyük bir ateşe, senin götürdüğün şu kadarcık şu ne etki edebilir ki? ''

Su taşıyan karınca şöyle cevap vermiş;
'' Olsun. Hiç değilse kimin tarafında olduğum anlaşılır...''


Selamlar, saygılar...