21 Aralık 2015 Pazartesi

JÖN TÜRKLER 2015


1918'de İngilizler İstanbul'a girdiklerinde, onları ellerinde bayraklarla karşılayanlar vardı hani, hatırlar mısınız...?


1453'ten bu yana ilk kez düşman askerleri ayak basmıştı İstanbul'a 1918'de. I. Dünya Savaşı bitmişti, fakat İngilizler henüz almak istedikleri şeyi almış değillerdi. Tescilli bir süper güç olmak ve kendilerine ait olacak yeni bir dünya düzeni kurmak için, bir önceki süper gücü yıkmak ve toprakları üzerindeki enerji kaynaklarını ellerine geçirmek şarttı. Bu ikisi olmasa koskoca bir dünya savaşı, yalnızca binlerce insanın birbirini öldürdüğü bir it dalaşından başka bir olmazdı.


Çünkü insanların ellerine ''demokrasi'' adında uzaktan kumandalı bir oyuncak vereceklerdi ve savaştan birkaç yıl sonra hala bir Hilafet İmparatorluğunun varlığını sürdürmesi halinde, işgal ettikleri Müslüman topraklarındaki insanların bu oyuncağı o imparatorluğa katılma yönünde kullanabilme ihtimalinin ne derece güçlü olduğunu çok iyi biliyorlardı.


Sömürgelerini ellerinde bulundurma ve onlardan yararlanma konusunda kendilerine ciddi sorunlar çıkaracağından, başında Halife denilen bir devlet başkanının olduğu bir Hilafet Devleti'nin varlığını sürdürmesi oldukça tehlikeliydi İngiltere açısından.

Dikkat ederseniz, İngiltere'nin en çok sömürdüğü ve enerji kaynakları açısından en zengin coğrafya Müslüman coğrafyasıdır. Hindistan, Arap Yarım Adası, Afrika; kısaca Orta Doğu...


Çok büyük ve çok köklü devletler anca içten yıkılırlar. İngiltere, dışarıdan harika görünen maskeler üretti. Bu maskeleri, içleri çürümüş, kendisini ve ruhunu güç, ihtişam ve şaşaa sahiplerine satmış kişilere dağıttı ve o kişiler bu maskeleri takarak Osmanlı topraklarına döndüler. Maske o kadar güzeldi ki, her bakanın gözünü alıyordu. Bunun aslında bir maske olduğunu anlayıp, ona karşı durmaya çalışanlar ise toplum tarafından dışlanıyordu.


Maskenin adı bilimdi, modernlikti, çağdaşlıktı, medeniyetti. Dediğim gibi, dışarıdan baktığında harika görünüyordu. Lakin o maske çıktığında, altında yatan cüzamlı suratlar ortaya çıkacağını görebilen pek kimse yoktu. Yine dediğim gibi görenler de, göremeyenler tarafından geri kafalı olarak yaftalanıp, toplumdan dışlanıyordu.

Ne kadar komik di mi... Körler, görebilenleri toplumdan dışlıyor...


Ortaya bir paradoks çıkardılar. Zekice bir paradoks. Bilimi ve medeniyeti kullanan insanlar ürettiler fabrikalarında, sonra o insanların aynı fabrika çıkışlı birer fabrika ürünü olduğunu anlayıp, karşı çıkanları ''bilime ve medeniyete karşı çıkıyorlar'' diye yaftaladılar. Tıpkı aynı batının şuan demokrasi diye bir ütopya ortaya atıp, kendilerine karşı çıkan her kesime ''demokrasiye, insan haklarına, özgürlüğe karşı çıkıyorlar'' diye yaftalaması gibi.


İşte bu yüzden, kullandığın şey önemlidir. İyi bir şeyi maske ve kalkan yapıp kullanırsan, sana karşı çıkan insanları o iyi şeye karşı çıkıyor diye mimleyebilir ve destek görebilirsin. İşte size Yeni Kokuşmuş Dünya Düzeni...


1800'lü yılların sonlarına doğru ortaya çıkan bir ''aydın muhalefeti''dir söz konusu kesim. Üzerlerine batıdan aldıkları takım elbiseleri geçirmiş, kravatlarını takmış, saçlarını açmış, bir de aydın olmak için olmazsa olmaz olan içkilerini yudumlaya başlamış olan bu kesim, bütün dünyanın, bilhassa da Osmanlı'nın kendileri gibi olmalarının şart olduğunu savunmaya başlamışlardır. Çünkü onlara göre çağın gerisinde kalmamak, batının giyim tarzını da, yeme içme tarzını da, kültürünü de almakla mümkün olmaktadır.


İşte bunlar, haklının ve doğrunun yanında olmak yerine; güçlünün tarafında olmayı seçen maskelilerdir. Güce, ihtişama, şaşaaya öylesine kendilerini kaptırmışlardır ki, yaşadıkları bu zevk üzerine kurulu hayatı herkes tatmalıdır onlar için. Bunun yanında bir de bilim, teknoloji, demokrasi, insan hakları gibi ucube kalıpları eklediler mi, tamamdır. Zira koskoca Avrupa kendilerinin arkasındadır.


Jön Türkler, Genç Osmanlılar ya da adına ne derseniz deyin, bu kesimin büyük çoğunluğu Avrupa'da yaşayan ve oturdukları o lüks içinde Osmanlı'yı eleştiren, Osmanlı topraklarını paylaşmak için aç kurtlar gibi bekleyen Avrupalılara kendi vatanlarını durmaksızın kötüleyen maskeli bir güruhtur.


İşte tam da burada Necip Fazıl'ın şu sözü gelir aklıma;
''Bugün bizdeki muhalefet, iktidarı düşürme pahasına vatanı düşürmeye razıdır.''

Namık Kemal
Bu söz, bu yazının konusu.
Zira dönüp bakın Osmanlı'nın son 150 yılına. Aç kurtlar gibi üzerilerine çullanan Avrupalılara, bir yandan da Ruslara karşı mücadele verirken, bir de kendi içindeki bu Avrupa fabrikalarından çıkmış, birbirlerinin kopyası olan muhalefete karşı mücadele verdi koca devlet. Bir yandan Avrupa, diğer yandan Rusya saldırıyorken; Osmanlı bir de, kendisini bir kurt gibi içten kemiren, sürekli darbeler yapan, meclisler basan, ülkeyi savaşa sokmak için gemiler alan, gemiler vuran bu ''vatan, millet, hürriyettt'' diye bağırmaktan gözleri dönmüş ve salyaları akmış zombiler misali ne yaptıklarından habersiz olan aklı evveller ile uğraşmaktaydı.


''Bugün bizdeki muhalefet, iktidarı düşürme pahasına vatanı düşürmeye razıdır...''
Bakın tekrar arkanıza... Koca bir imparatorluğu kendi elleriyle yıktılar...


Ve eğer şimdi; ''Jön Türkler, Genç Osmanlılar o dönemde yaşadılar ve imparatorluk dağılınca, devlet yıkılınca ortadan kalktılar'' diye düşünüyorsanız; ya fazla Cem Yılmaz seyrediyorsunuz, ya da gerçekten gafilsiniz.


Laik, milliyetçi ve o dönemler meşrutiyetçi, daha sonraları da cumhuriyetçi olan bu kesim; en başlarda muhalefetlerdi, yıkılış arefesinde iktidarı zorla aldılar ve koca devleti kendi elleriyle yıktıktan sonra da ''laik, milliyetçi ve cumhuriyetçi'' olarak yeni devleti kendileri kurdular. Ve tam 1950'ye kadar, 27 sene hiçbir muhalefete izin vermeden kendi ütopyalarında kurdukları devleti, vatana millete zorla kabul ettirdiler. Laik olacaksınız, milliyetçi olacaksınız, cumhuriyetçi olacaksınız, cumhuriyeti koruyacaksınız, şapka takacaksınız, dar pantolon giyeceksiniz, ceket giyecek, kravat takacak ve bizler gibi aristokrat tipine bürüneceksiniz, kadınlar başlarını öyle veya böyle açacak, eğer açmazlarsa ne okuma, ne oy kullanma, ne doktor-öğretmen olabilme, ne de devletin herhangi bir kurumuna, hatta hastanelere bile giremeyecek, binlerce yıllık örf ve ananelerinizi birkaç sene içinde terk edeceksiniz ve batılılar gibi olacaksınız... Bu ülkede herkes aynı olacak. Olmayanlar ya dar ağacına, ya da ülke dışına...


Demokrasi denilen riskli kumar 1950 yılında Jön Türkleri iktidardan ezici bir çoğunlukla indirdikten sonra devam eden 65 yıl boyunca Jön Türkler iktidar olamadı. Lakin halkın karşısında kazanamadıkları yönetim hakkını asker ile sürdürdüler. Her on senede bir darbe yapabilip, sonra hala ''demokrasi'' ve ''egemenlik kayıtsız şartsız milletindir'' diyebilecek derecede zombileşmiş kafa yapısına sahip, tarihin çöplü sayfalarının kokuşmuş zihniyetleriydi bunlar.


''Bugün bizdeki muhalefet, iktidarı düşürme pahasına vatanı düşürmeye razıdır...''


Geçenlerde Rus savaş uçağını hava sahamızı ihlal etmesi nedeniyle düşürmüştük hatırladığınız gibi. Angajman kuralları gereğince bir ülkenin hava, deniz veya kara sahasına izin olmaksızın herhangi bir vasıta giriş yaparsa, sahası işgal edilen devlet o vasıtayı imha etme hakkına sahiptir.


Hatırlayanınız var mı bilmem, 2012-13 yıllarında birkaç kez Suriye ile bu tarz olaylar yaşanmış, bir Türk uçağı ve birkaç tane Suriye helikopter ve uçağı düşürülmüştü. Hatta uçağı düşürülen pilotun cenaze namazı benim o sırada bulunduğum bir camide kılınmıştı. Lakin o zaman ne içimizdeki Jön Türkler, ne de dünya kamuoyu bu konuyu birkaç saniyelik haberden ileri götürmemişti.

Link
Ve ben yine her türlü iddiaya varım ki, o düşürülen uçak bir Suriye, Lübnan, Mısır, Irak vb. uçağı olsaydı, dünya kamuoyunda da, Jön Türklerde de yine birkaç saniyelik haberden öte bir nitelik taşımayacaktı. Fakat düşürülen uçak bir süper gücün uçağı olunca işler değişir. Çünkü onların hayatları daha değerlidir.

Tabii ki öyledir. Yani Amerika şu 200 yıllık tarihinde milyara yakın insan öldürmüş hatta katletmişken, kendilerine yapılan saldırılarda birkaç kişinin hayatını kaybetmesi sonucu bütün dünyaya savaş açtılar. Fransızlar yine milyara yakın insan katletmişken, kendi vatandaşlarından birkaç tanesini kaybetmesi sonucu yine bütün dünyayı ayağa kaldırdı. Şimdi aynı numarayı Ruslar çekiyor.


Amma ve lakin, aynı Rusya yıllardır orada milyona yakın insan katleden Esed'e havadan, karadan ve denizden yardım göndermekle kalmayıp, bir de geçenlerde Türkmen Dağları'ndaki Bayır Bucak Türkmelerini bombalamaya başlıyor. Bölgeye en az 200-300 belki de daha fazla yakınlıkta hiçbir Işid karargahı ve askeri bulunmazken, Rusya'nın bahanesi bir Cem Yılmaz esprisi niteliğinde;

''Işid'le savaşıyoruz...''

- Hangi Işid?

''Işiiiiddd.... Faruk Eczanesiiiii....''


Bölgede birkaç gün içinde yüzlerce insan öldüren Rusya, kendi hayatları çok daha değerli olduğundan, düşürülen bir uçak nedeniyle bütün dünyayı ayağa kaldırıyor ve resmen soğuk savaş ilan ediyor gördüğünüz gibi. Hatta Türkiye'den futbolcu alışverişini bile yasaklayacak kadar gözleri dönmüş haldeler şuan.


Birkaç sene önce Ukrayna'ya giren ve Kırım'ı alan, Ukrayna ile hala soğuk savaş halinde olan Rusya, tarihi boyunca asla değişmedi. Ve asla da değişmeyecek. İşte şu noktada tarih bilenler safında olmak bizlerin adeta velinimetidir.

İngiltere Rus Elçisi, bize 1915'i hatırlatıyor...

Rusya'nın birkaç sene önce işgal ettiği ve topraklarına kattığı Kırım için, 1853 yılında da bir savaş çıkarmış ve Kırım'ı işgale kalkmıştı. Aradan neredeyse 200 yıl geçmesine rağmen, Rusya'nın amaçları da, istekleri de, yaptıkları da hiç değişmedi ve birkaç sene önce yine aynı Kırım'ı almak için önce sıcak, sonra soğuk savaş çıkardı ve Kırım'ı sonunda yine işgal etti.

200 yıl önce Kırım için Osmanlı'yla savaşan Rusya, bugün yine Kırım için Ukrayna ile savaştı
1856 yılında biten Kırım Savaşından çok değil 21 yıl sonra, Rusya'nın yine Osmanlı'nın Balkan topraklarında sürekli olarak isyan çıkartıp, Balkan topraklarını Osmanlı'dan koparmak istemesi üzerine meşhur 93 Harbi çıkmıştı. Ruslar, Osmanlı ordusundaki üst rütbeli bazı hain paşaların savaşmadan çekilmesi üzerine Yeşilköy'e kadar geldiler.


Yeşilköy, Bakırköy yani. Koskoca bir imparatorluğun payitahtına kadar ilerlediler yürüye yürüye. Hani bugün ''17 saniye ihlal etmiş de ne olmuş?'' diyen o yurt dışından ithal fabrika ürünleri var ya hani, işte sen o Ruslara fırsat verirsen, onlar yine Yeşilköy'e kadar girerler.

Dün İstanbul'a kadar giren adamlar, bugün sizin paşa gönlünüzün hatırına Kırım'a girdikleri gibi girmezler falan mı sanıyorsun?


''12 saniye ihlal etmiş de ne olmuş?'' diyebilen kafalar, bu topraklara atılmış en zehirli bitkilerdir, tahrip gücü en yüksek bombalardır. Bu tarz sünepe beyinler egemenlik nedir, bir devlet nasıl yönetilir, bir devlet egemenliği için neler yapabilir gibi konulardan bihaberdirler. Sizce bunu diyebilen insanlar, yarın Ruslar bu ülkeye savaş açtıklarına kimin safında dururlar?


Bazı takipçilerimle konuşuyoruz arada, Osmanlı Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşında savaşırken, gözü dönmüş aç kurtlar Osmanlı topraklarına saldırırken Jön Türklerin, İttihat ve Terakki'nin batılıların tarafında ve güdümünde olduklarına bir türlü yüzde yüz inanabilmiş değiller. Nasılını anlamak için bugüne bakın, yeter de artar bile.


Modern İttihat ve Terakki Partisinin bir üyesi Eren Erdem beyefendi. Kendisi tam bir vatanseverdir. Ve bu ülke İran'la savaşa girerse, İran'ın tarafında olur. Sonra aralarında soğuk savaş başlayan Rusya ve Türkiye geriliminde, Rus televizyonuna çıkıp ''Sarin Gazı Türkiye üzerinden gidiyor'' falan diyebilecek kadar vatansever bir arkadaşımızdır kendisi.


Röportajda ''Avrupa'dan ham madde geliyor'' dedim diyerek kendisini savunuyor, lakin devlet işlerinden anlamadıkları o kadar aşikar ki, Rus televizyonlarının bunu ''Türkiye Işid'e Sarin Gazı veriyor'' diye manşet yapacaklarından bihaber sanırım.


Rusya zaten şuan ''Türkiye Işid'e yardım ediyor'' diye bir bahane öne sürerek hem Suriye'deki Türkmenlere karşı savaşını meşrulaştırmaya çalışıyor, hem de bu soğuk savaşta dünya kamuoyunu kendi tarafına çekmeye çalışıyor.




Rusya, Türkiye'nin Işid'i desteklediği iddiasını sağlamlaştırmak için bir de Türkiye'nin bizzat içinden gelen insanları özellikle kanalına davet ediyor ki, bütün dünyaya iddialarını ispatlayabilsin. Bir soğuk savaşa girmişken gidip de Rus televizyonunda röportaj vermek...


Şimdi sormak istiyorum, siz de kendinize sorun şu soruyu;
Yarın Rusya veya Amerika veya İran veya bir başka ülke Türkiye'ye savaş ilan etse ve ''Yalnızca Akp hükümetini ve Erdoğan'ı indireceğiz'' dese, sizce bu ülkede yaşayan muhalif insanlar onları ellerinde bayraklarla karşılar mı, karşılamaz mı?

Dün ''Büyük Ortadoğu Projesiii'' , ''BOP Eşbakanıııı'' diye kendilerini vatanın yegane koruyucusu ilan edenler, bugün Amerika ve Avrupa haritalarında ''Kürdistan'' olarak gösterdikleri ideolojinin sahipleriyle, sırf hükumeti düşürmek amacıyla bir araya geldiler mi, gelmediler mi?


Solcu, laik, kemalist, sosyalist, komünist kesimin kendilerine şiar edindikleri bu görüntüler, ağızlarından düşürmedikleri BOP, seçimler öncesi bir anda ortadan kayboldu. Artık ne bu haritalar ortaya çıkar oldu, ne de BOP kelimesi ağızlara alınır oldu.

''Bugün bizdeki muhalefet, iktidarı düşürme pahasına vatanı düşürmeye razıdır.''


''Tarih ezeli bir tekerrürdür.'' derler. İnsanlar tarih boyunca ne istediyse, hep aynı şeyi isterler. Fakat aynı şeyi isteyen adamlar, daha önce ne istediklerini sizin öğrenmenize engel olur, size uydurma bir tarih verirse, bugünkü gibi dünyada dönen olaylardan, dünya ahvalinden bihaber olur, hatta icabında kendi vatanınıza karşı durursunuz.

İstanbul Boğazı'ndan geçen Rus gemisi... İşte egemenlik meselesi böyle bir şey

Şahsen ben, o Rus uçağı sınırımızı ihlal etmese bile düşürülmesine çok sevindim. Zira günlerdir Türkmen dağlarını bombalayan, oradaki Türkmen nüfusunu temizleyen, Esed'e alan açan, hatta hastaneleri, fırınları bile bombalayan Rusya'ya bir mesaj verilmesi lazımdı. Tabi yalnızca TC sınırları içerisini önemseyenler için anlatılacak mevzu değildir bu.

Rus denizaltısı Türk gemilerini taciz ederken
Burada devletlerin karizmaları söz konusudur ve yakın bir zamanda Rusya da bu olaya bir misilleme yaparsa asla şaşırmam. Tarihe bir göz atarsanız, Rusya'nın Kırım'dan sonra hangi bölgeleri gözüne kestirdiğini görebilirsiniz. Zira kendileri hala aynı bölgeler üzerinde satranç oynamaktalar. Fakat bizim içimizdeki İrlandalılardan daha beter, içimizdeki Jön Türkler var...


Saygılar... Selamlar...