29 Aralık 2015 Salı

KUL HAKKI KİMİN HAKKI


Selamun aleyküm.

Kul hakkı Matrix gibidir arkadaşlar. Her yerdedir. Etrafınıza baktığınızda onu duyabilir, şu anda içinde bulunduğunuz odanın içinde onu hissedebilirsiniz. Pencereden dışarı baktığınızda, ya da televizyonunuzu açtığınızda onu görebilirsiniz. İşe giderken, yolda yürürken, vergilerinizi öderken onu hissedebilir, varlığını görebilirsiniz. Gerçekleri görmek için gözlerinizin önüne çekilmiş bir perdedir o...


Hak ile, hukuk ile alakası olmayanlar şöyle bir kenara dursun; en Müslümanı bile ''Kul Hakkı'' denilen bu zehirden payını alır her gün. Sorsan çok Müslümandır, twitter'ında Kur'an'dan ayetler paylaşır, ''İşte Kur'an'daki din bu'' diye orada burada sözler yazar, namaz kılar, oruç tutar...

Fakat kul hakkı denilen şeyden öyle bir bihaberdir ki, twitter'ında, feysinde ayet paylaşırken bile kul hakkına girer, kul hakkı yer. Hak gasp eder.

Sen bir kölesin Neo
Çünkü içinde bulunduğumuz modern dünya ve modern uğraşlar, modern hayat tarzı, insanları ince düşünmekten yoksun bırakır. Halbuki Müslüman her daim, her an ince düşünen insandır. Her şeyi hesaplayan, sebeplerini ve sonuçlarını tartan ve yaptığı her şeyi ona göre yapan kişidir.

Lakin bu tanım, günümüzde değişmiştir. Mümin kişi, gayrimüslim kişiye benzemiştir. Benzemeyi de bizzat kendisi istemiş, kendisi seçmiştir. Çünkü içinde bulunduğu zaman diliminde dışlanan topluluk arasında yer alma korkusu ağır basmıştır. Sosyal psikoloji denilen şey, ne yazık ki sürü psikolojisine dönüşmüştür.

Bu psikolojinin sonucu Şekil A'daki gibidir...
Gerçekten de etrafıma bakıyorum, artık herkes alim, herkes evliya... Eline klavyesini alan ve Hz. Google'da birkaç şey izleyip, birkaç şey okuyan herkes artık kendi içtihatını oluşturacak ve 1400 yıllık dinin en ince detaylarını bile anlayacak, hatta bu konuda ahkam kesecek kadar ilim sahibi günümüzde.

Ama icraata bakıyorsun, Başakşehir tribünleri gibi, bomboş...


Bu konular arasında en önemlilerden biri olan kul hakkı benim çok kafama takılır mesela. Müslüman veya gayrimüslim, her birimiz kul hakkı denen şeye öyle bir batmışız ki, bazen Kur'an'da bahsi geçen o iğrenç şeyler yapan ve helak olan, sonra gelenlere ibret olsun diye kıssaları ve hikayeleri anlatılan toplumlar gibi olduğumuza inanıyorum.


Eğer bizden sonra bir ümmet daha gelseydi, bir peygamber ve bir kitap daha gelseydi, içinde bizim bugün yaşadığımız hayatlarımız ve yaptıklarımız olurdu. Ama bu din beni öyle etkiliyor ki, Son Peygamber ve Son Kitap'tan sonra başkası gelmeyeceği için, bugün tüm yaşadıklarımız bu yüzden önceden anlatılmış. Yani ''geçmişteki şu insanlar şöyle yapacaklar, şöyle olacaklar'' yerine, ''gelecekteki insanlar şöyle yapacaklar, şöyle olacaklar'' diyen ve her bir kelimesinde %100 haklı çıkan bir dine mensubuz biz.


İçinde bulunduğumuz ahir zamanla ilgili birçok şey konuşulur, fakat ben bu yazıda Kul Hakkını konuşmak istiyorum, baktığım her yerde gördüğüm için...


Mesela günümüzün belki de yiyecekten, içecekten daha fazla tüketilen bir C vitamini kaynağından bahsederek başlayalım. Kendisi başta C olmak üzere, A,B,D,E,F,G,Ğ,H,I,İ,O,Ö,P,R,S.... vitaminlerini içinde bulunduran, insan vücudunun her türlü organına iyi gelen ve her türlü hastalıktan koruyan, bağ ağrısına, kalp ağrısına, damar tıkanıklıklarına, el ayak mantarına, kızamığa ve suçiçeğine iyi gelen bir besin kaynağıdır. İsmi; Sigara...

Sağlık Bakanlığı onaylı vitamin, protein ve demir kaynağı
Bu meret o kadar sağlıklıdır ki, artık 5 yaşındaki çocuğun elinde dahi görebilirsiniz. Kızı, erkeği, yaşlısı, genci, salağı, akıllısı, embesili, moronu, süper zekası, otistiği dahil olmak üzere her kesim tarafından tüketilir.

Neyse.
Sigara bu kadar çok kullanılan bir şey olduğu için, kul hakkını en çok içinde barındıran şeylerden birisi. Mesela yolda yürürken, önünüzdeki kadın veya adam sigara içer ve dumanı olduğu gibi size gelir, yol boyunca o sigarayı birlikte içersiniz.


İşte burada ince düşünmek lazımdır.
Zira üflediğiniz o zehirli duman sağınızdaki, solunuzdaki veya arkanızdaki insanın ciğerlerine girer ve o kişiyi pasif içici durumuna getirir. Sizin üflediğiniz zehir, başka insanların ciğerlerindedir artık ve bu, o kişiye zarar vermektir. Hele ki sigara içmeyen insanların sigara dumanından dahi nasıl etkilendiklerini bilirsiniz.

Kendi sağlığınızı düşünmüyor olabilirsiniz, açıkçası pek de umurumda değil sizin ne düşünüp düşünmediğiniz, fakat şunu bilin ki, üflediğiniz sigaranın zehirli dumanı, başka insanların ciğerine gidiyorsa, o kişinin çok büyük bir hakkını (sağlık) gasp ediyorsunuz demektir. Dumanınızın ulaştığı herkesin hakkına girdiniz bugüne kadar ve eminim ki girmeye de devam edeceksiniz.


Hakkına girdiğiniz kişilerden helallik istemeye kalksanız, o kişileri bulma şansınız ve ihtimaliniz de yok ne yazık ki. Çünkü siz yolda yürürken orgazm ola ola içtiğiniz o sigaranın dumanı, bugüne kadar etrafınızdaki binlerce kişiye ulaştı. Bu durumda da binlerce kişinin hakkı ellerinizdedir.


Fakat bu sigara olayı yalnızca yolda yürürken veya bir kafede otururken insanların hakkına girmenizi sağlamaz, dahası vardır. Mesela otobüs, minibüs, metrobüs, metro gibi toplu taşıma araçlarına binmeden önce, izmaritlerini yakana kadar sigara içen güruh, insanların arasına girdiklerinde resmen leş gibi sigara kokarlar. Yanlarında içmeseler dahi, üzerilerine sinen ve ağızlarından her nefes alıp verişlerinde çıkan o koku; dibinizde duran insanın midesinin bulanmasına, üzerilerine o kokunun sinmesine ve yine o kokudan rahatsız olmalarına neden olur. İşte bu da, aynı şekilde bir kul hakkıdır.


Geçenlerde bi minibüse bindim arkadaşla, ki arkadaşım da sigara içer. İstanbul'daki toplu taşıma araçlarına birkaç milyar insan sığabildiği için, yine tıklım tıklım normal olarak. Yanımıza otuzlu yaşlarında bir adam bindi. Minibüse binmeden önce sigarasını söndürdü ve yere attı. (Bir başka günah; sigarayı içip içip yere atmak, yerleri kirletmek) Ve gele gele benim yanıma geldi. Ve adam öyle bir sigara kokuyordu ki, nefes alıp verdikçe minibüsün içerisine resmen sigara kokusu yayıyordu. Öksürdüm. Midem bulandı. Ve bu, ne ilkti; ne de son eminim...


Çünkü bu olayı defalarca yaşadım bugüne kadar. Camiden çıkıp otobüse binen adamın bile hem üstü başı, hem de nefesi leş gibi sigara kokuyor ve etrafındaki insanları hem öksürtüyor, hem de midesini bulandırıyor. Fakat sorsan kalbi çok temizdir, dedesi hacıdır, kendisi de twitter'da, feyste ayet paylaşır. Ve sigarasına laf edersen, annesine laf etmişsin gibi bir tepkiyle karşılaşırsın. Çünkü sigarayı özellikle erkekler bir delikanlılık, bir coolluk, bir özgüven iğnesi olarak görürler.


Ama benden size bir hatırlatma, bu dünyada sizi cool, delikanlı, özgüven sahibi olarak gösterdiğine inandığınız şeyler; yarın hesap verirken size yardımcı olacak değildir. Yapılan zerre kadar iyiliğin de, kötülüğün de karşılığının olacağı o günde; karşınızda binlerce insan sizden hak talep edicek.
It's an extra information from me to you...


Kafama takılan kul haklarından bir tanesi de mesela trafiktedir. İstanbul denilen yer trafiğiyle meşhurdur bilirsiniz. Bu trafiğin sebebi de %99, birkaç tane salak ve düşüncesiz kalas kafalıdır. Tam yolun ortasına, diğer araçların geçmesini engelleyecek şekilde park eden o geri zekalılar, yüzlerce, bazen de binlerce aracın dakikalar ve saatlerce beklemesine neden olur.


Bakkala çakkala gitmek için, kafasına esen ilk yerde dururlar ve arkadaki yüzlerce, binlerce araç da o bir tane odun kafalının yüzünden durmak, beklemek zorunda kalır. Ve yolların ne kadar uzun olduğunu göz önüne alırsak, bazen o bir tane meşe odunu kafalı yüzünden; onlarca, yüzlerce kilometre ötede bile trafik olabilir. İşte bu kadar insanı, o şekilde bekletmek de kul hakkıdır. Bunun hastası vardır, bir yere geç kalanı vardır, varoğlu vardır.


Aklıma gelen bir başka kul hakkı da; yerlere oluk gibi tüküren, hatta bazen yıllarca içinde biriktirdiği balgamı sokağın orta yerine çıkaran terliksi amiplerdir. Bazen sokakta yürürken, tam önünüzde kocaman bir tükürük, ya da daha beteri uzun bir çalışmanın sonunda ortaya çıktığı kesin olan koca bir balgam görürsünüz. En güzel halinizle yürürken, içinizden şarkılar mırıldanırken, bir süre önce aynı yerden geçen bir kafadan bacaklının yolun orta yerine bıraktığı bu imza, midenizi bulandırır. Hatta bazen kusma noktasına gelirsiniz. Tadınız kaçar, iştahınız kaybolur. ''Vurur yüze ifadesi, balgam gördüm bitanesi'' diye paylaşımlar yapasınız gelir.

Konumuzla ne de uyumlu
Bir yandan insanların nasıl bu kadar hayvan olabildiklerini düşünür ve sinir olursunuz; diğer yandan da gördüğünüz korku-gerilim sahnesi yüzünden mideniz bulanmıştır.

İnsanların midesini bu şekilde bulandırmak da kul hakkıdır canlar. Tamam bazen çok acil durumlar olur, çok rahatsız olursunuz ve eve kadar bekleyemezsiniz; fakat bunun da bir usulü vardır. Öyle yolun orta yerine ''ğööhh'' diye içinizdeki kirli çamaşırları çıkaramazsınız. Gidersiniz bir kenara, kuytu bir köşeye, uygun bir yere, orada halledersiniz işinizi. İnsanların görmemesini sağlarsınız.

Mesela benim geçen gördüğüm şeyden sonra psikolojim bozuldu anasını satayım. Dünyaya küstüm. Yolun ortasına bu eseri bırakan, bu imzayı atan varlığın herhalde 5 metre boyunda bir şey olması falan gerekiyordu çünkü. Neyse ben de sizin midenizi bulandırmıyım şimdi, kaş yaparken göz çıkmasın hehe.


Bir başka kul hakkı da, yine toplu taşıma araçlarındadır... Zaten bu da gayet normaldir. Bu kadar insanın olduğu yerde, o insanların haklarını gasp etme imkanı da oldukça yüksektir.

Neyse. Mesele toplu taşıma araçlarına biniş... Metro, metrobüs, otobüs, minibüs her türlü toplu taşıma aracı için geçerli bir durum bu. Bir keresinde metrobüse binecektim, fazla kalabalığı sevmediğimden gelen birkaç tane metrobüse binmedim, bekledim ki yolcular da biraz azalsın. Birkaç metrobüs sonra durakta kimse kalmadı neredeyse, ben de sarı çizginin hemen dibine geçtim. Bilmeyenleriniz var mıdır bilmem ama, sarı çizgi denilen yer; metrobüsle senin arandaki tek şeydir. Sarı çizgiden ayağını uzatıp, direk metrobüsün içine girersin.Yani önüne kimsenin geçmesine imkan yoktur.


Her neyse, metrobüs geldi. Bu sırada da birkaç yoldu arkamda birikti haliyle. Ben de en önde olmanın verdiği özgürlük duygusuyla açılan metrobüs kapısından içeriye sağ ayağımı attım. Fakat ben daha sol ayağımı metrobüse alamadan, arkamdakiler sağımdan ve solumdan öyle bir cansiperane şekilde içeriye atladılar ki, en önde olan ve bir ayağımı içeriye koymuş olan ben, metrobüse en son bindim. Ve yıllardır toplu taşıma aracı kullanırım ben, binlerce kez yaşadım aynı senaryoyu.


İnsanların sırasını almak, çok bariz bir kul hakkıdır bildiğiniz gibi. Hak gasp etmektir. Sorsan herkes bilir, fakat o otobüse veya metrobüse, ya da metroya binmek için seni ezip geçecek kadar gözleri dönmüş bir insan güruhudur herkes. İnsanlar çenelerini çalıştırırlarken melekler gibidirler, fakat istedikleri şeye giden yolda onlara her şey mubahtır. İstediklerini elde etmeye çalışırlarken bir anda zombi kesilirler. Kimin hakkına girmişler, kimin sırasını yemişler umurlarında değildir.


Fakat ben, ''insanlar böle abi, sen de öyle olacaksın'' diyen misillemeci zihniyete de sonuna kadar karşıyım. Madem insanların böyle olmasından nefret ediyorsun, öyleyse nefret ettiğin insanlara benzeme. Ha eğer benzicem ben diyorsan, o zaman o insanları kalkıp da bana eleştirme. Ben şahsen nefret ediyorum insanların bu derece hak-hukuk bilmez hallerinden ve öyle gözü dönmüşcesine otobüse atlayan insanlara ''buyrun'' diyorum. Son binince bir yerim eksilmeyecek, ya da son binenleri otobanın ortasında bırakmıyorlar, onlar da gitmek istedikleri yere gidiyor merak etmeyin.


Bir başka kul hakkı da insanlara çarpmaktır mesela. Çarpmak, ayaklarına basmak vb şeyler. Bu kadar kalabalık bir şehirde yaşadığımız için insanların birbirlerine çarpmaları ya da ayaklarına falan basmaları gayet normaldir. Fakat burada önemli olan şey, çarpan veya ayağa basan kişinin özür dilemesidir. Elbette bunu isteyerek yapmıyoruz, lakin madem öyle, isteyerek yapmadığımızı belirtmek için özür dilemek lazımdır. Kusura bakmayın demek lazımdır.


İnsanlar birbirlerine o kadar çarpar olmuş ki, artık çarptıktan sonra kimse dönüp bakmıyor bile. Lakin unutmayın; ''Resulullah Sav, devesini yürütmek için kırbacını salladığında, kırbaç yanlışlıkla arkadaki sahabeye gelir. Sahabe daha sonra ''bu kul hakkı mıdır Ya Resulullah?'' diye sorduğunda da, Allah Resulu; ''Evet, bu kul hakkıdır'' der ve sırtını açar ''hakkını al'' der.


Birinin ayağına basmak, insanlara çarpmak da aynı şekilde kul hakkıdır. Böyle bir durumda mutlaka özür dileyin. Tabi ''delikanlı adam özür dilemez'' ya da ''ben bayanım ben özür dilemeem'' diyen kafalara söyleyecek pek sözüm yok. Onlara tek sözüm şu;


Eğer yaptıklarımızın hesabını vereceğimize inanıyorsak, her bir amelimizi düşünerek, tartarak yapmak mecburiyetindeyiz. İnce düşünmek mecburiyetindeyiz. Bakkaldan, marketten ya da herhangi bir yerden para üstü verildiğinde o parayı mutlaka saymak mecburiyetindeyiz, zira karşıdaki de insandır ve dalgınlığına gelmiş ve bize fazla para vermiş olabilir. Saymadan direk cebimize koyup, sonra da o parayı harcarsak, haram para harcamış, haram yemiş olacağımız aklımıza gelmeli.


Modern Günahlar'da bahsetmiştim, internetten veya korsan CD-DVD'den izlediğimiz filmler veya diziler, onları para kazanmak için yapan insanların haklarını gasp etmektir. Bunun hırsızlıktan hiçbir farkı yoktur, yalnızca modern bir günah olduğu için ve toplumda artık herkes bunu yaptığı için ayağa düşmüştür.


Hatta şöyle söyleyeyim, ben birkaç kez izlemeyi reddettiğim için arkadaşlarımdan; ''lan herkezz izliyo anasını satayım, nolcak'' ve ''amaan onu mu düşünüyosun'' gibi tepkiler almıştım. Böyle köhneleşmiş bir mantık da anca insanoğluna yakışırdı zaten. Eğer bir şeyi herkes yapıyorsa, mutlaka doğrudur. Ya da en azından yanlış değildir. Herkes yapıyorsa, sen de yapabilirsin. Yarın bir gün o herkes bakkaldan çakkaldan bir şeyler çalsa, emin olun toplum bunu da normal kabul etmeye başlar.


Telefonunuza, bilgisayarınıza şarkı indirmek olsun, film-dizi indirmek olsun, eğer bu şeylerin sahiplerine, telif haklarını elinde bulunduranlara para kazandırmadan yapılıyorsa, o insanlara ait olan şeyi çalmak manasına gelir. Şöyle düşünün, bakkala giriyorsunuz ve içeriden bir şeyler alıyorsunuz ama bakkal sahibi para kazanmıyor. Bu durumda elinizdeki şeyleri nasıl aldınız...?


Literatürde bunun adı ''hırsızlık''tır, unutmayın...


Her konuda, her yerde, her şeyde ince düşünmeli bir Müslüman. Geceleri herkes uyurken var gücüyle kornaya basarsa, ya da yüksek sesle müzik dinlerse, ya da arabasının motoruna dünya dolusu oksijen doldurup ''vın vınnnnnnn hınn hınnn'' diye sesler çıkarırsa, insanları rahatsız edeceğini ve onların haklarına gireceklerini bilmeli, hesaplamalı, ölçmeli, tartmalı, düşünmeli...


Ya da satıcıysa bir Müslüman, ''bu en çok satan mal, bugün bundan 257898956 milyar tane sattım'' gibi anlık yalanlar söylememeli. Yolda birisinin düşürdüğü 1 liraya da, 5 liraya da, 50-100 liraya da tamah etmemeli.


Kendisini ilgilendirmeyen, başkalarının haklarındaki şeyleri konuşmamalı. İnsan ne çekerse dilinden çeker derler, çok haklı bir söz. Herkesin özel hayatı, herkesin ağzında. Bu bununla birlikte, bu bundan ayrılmış, bu buna şöyle yapmış... Ya zaten televizyonlarda ''dedikodu programları'' adında programlar yok mu? Bir kelimeyi ve onun içerdiği kavramı ağızlara dolayıp, sakız edip, sonra da içini bu kadar boşaltmak anca yine insanoğluna yakışırdı. Peki dedikodunun ayetle sabit bir haram, bir yasak olduğunu bilen bir Müslüman, ''dedikodu programı'' isimli veya içerikli bu programları izler mi? Kendisine yasak kılınan şeyi izleyip, ona reyting ve para kazandırarak o programların devam etmesine katkıda bulunan Müslümanlar, bundan sorumlu tutulmayacaklarını mı sanıyor yoksa?


Zaten kalın kafalı olup, kalın hatlarla genel düşünmek moda olmuş durumda.
Unutmayın bir rekat namaz borcumuz olmasa, zekatımızı, sadakamızı versek, hacca gitsek ver her bir ibadetimizi eksiksiz yapsak da; hakkına girdiğimiz kişilerle hesaplaşmadan, onlarla karşı karşıya getirilip, hakkında girdiğimiz kadar sevabı ona vermeden ve bu hesap savaşından galip gelmeden sınavımız bitmeyecek. Ve insanlar sınavları bitmeden de cennet yüzü göremez.

Müslümanlar artık günahtan korkmuyor, yalnızca sevabı daha çok işleyip, terazinin kefesi %51 sevap olsun amacındalar. Bu da onları günah işlemekten alıkoymuyor. Kafalar karışmış. Standartlar, ölçüler ve tanımlar değişmiş kafalarda. Bir şeyi çok insanın yapması, o şeyi meşru kılar olmuş kısaca.


Yere çöp atmayıp, elindeki çöpü metrelerce taşıyan, bazen çantasına koyan ama yine de yere atmayan insanlara başka bir dünyadanmış gözüyle bakılıyor bildiğiniz gibi. Şu ''ya dünyayı sen mi kurtarcan yhaa'' gibi embesil ve kokuşmuş fabrika çıkışlı insanların, fabrika çıkışlı konuşma, düşünme ve yaşama tarzlarından da acayip tiksinirim. Orta Çağdan kalma, ucube zihniyetiniz midemi bulandırıyo.

İnce düşünmeye mükemmel bir örnek Nureddin Yıldız Hoca'dan... 
Telefonu Müslümanlaştırma Sanatı

Kendi inandığınız şeyleri yapmak ve yaşamak için insanların sizi anlamalarını ve yanınızda yer almalarını beklerseniz, birkaç yüzyıl daha beklemeniz gerekebilir. Zaten bu dönemin zorluğu da bu; Müslüman, yapması gereken her şeyi tek başına yapmak zorunda. Yalnız kalabilmeyi göze alamıyorsan Müslüman olamazsın bu devirde arkadaşım. Çünkü Müslüman bilmeli ki, çoğunluğa uyarsa, onu yolundan saptırırlar.


Ama bunu ödevini yapmadığında bile başka ödev yapmayan öğrenci arayan, böylelikle suçu tek başına işlemiş olmayacağı için sevinen insan psikolojisine anlatmak epey bir zaman alacaktır. Zaman Müslümana karşı, Müslüman zamana karşı... Zamana karşı durmayan Müslüman ne bilsin Kul Hakkı Kimin Hakkı...