26 Nisan 2014 Cumartesi

JFK

''Protesto etmeniz gereken yerde susarak günah işlerseniz, insanlardan korkaklar üretirsiniz.'' Ella Wheeler Wilcox


Yaklaşık iki sene önce başlığını atmıştım bu yazının.
Fakat araya bir sürü şey girdi, unuttum gitti.
Lakin tarihte özellikle konuşmak istediğim insanlardan birisi John F. Kennedy.

Hakkında Türkçe olarak da birçok yazı, birçok kitap yazıldı. Haberler yapıldı. Yani neredeyse bir Amerikalı kadar bilgi sahibiyiz Kennedy hakkında. Hatta şuna emin olabilirsiniz ki, Amerikalıların bilmediği çok şeyi biliyoruz bu konu hakkında. Bizzat kendi Amerikalı tanıdıklarıma soruyorum neyi ne kadar bildiklerini; aldığım cevaplar yalnızca Amerikanın bilmem kaçıncı başkanı imiş, ve öldüren adamın ismi ne imiş bu gibi şeyler.


Çünkü Amerikalılar için hayat, inanın ki bizdekinden çok ama çok farklı. Sanki hakem hatalarının olmadığı, karşı karşıya kalınan her pozisyonun gol olduğu, Polyanna'ların gerçek ama Gargamel'lerin sahte olduğu bambaşka bir dünyada yaşıyorlar. Çünkü birçoğu komploya inanmıyor. Bir şeyler elde edebilmek için elini kirletebilecek adamların yüksek makamlarda değil, yalnızca sokaklarda veya orta doğuda yaşadıklarına inanıyorlar.


Örneğin sıradan bir Amerikalıya ''11 Eylül'ü yapan bizzat Amerika'dır'' diyemezsin.
Bunu açıklayamazsın. Çünkü sana ''neden peki?'' der.
Sen de; ''E çok basit. Amerika'nın orta doğuya girmek için çok çarpıcı bir olaya ihtiyacı vardı. 11 Eylül de Amerika'nın orta doğuya giriş biletiydi.'' dersin.
Fakat o sana; ''Biz oraya insanları özgürleştirmek, zalim hükumetlerden ve teröristlerden kurtarmak ve demokrasi götürmek için girdik'' der.
Sen de; ''Amerika'da ne içiyo olum bunlar yaa?'' der durursun kendi kendine.


Çünkü Amerikalılar için televizyon asla yalan söylemeyen bir alettir. Yalan söylemeye ihtiyacı olamaz televizyonun. Bu yüzden duydukları her habere asla şüphe etmeden inanırlar. Bi de üzerine 11 Eylül konulu birkaç duygusal film yapıldı mı, tamamdır. Bundan sonraki filmlerde sürekli iyi kalpli Amerikalılar, kötü kalpli teröristleri yakalarlar. Dünyayı daha iyi bir yer yapanlar daima Amerikalılardır. Ve dünya televizyon izleme oranlarının en yüksek olduğu yerin Amerika olduğunu da hesaba katarsak, bunun insanlar üzerinde nasıl bir etki bıraktığını anlarız.

Bunun sebeplerinden biri de batılı ülkelerin daima rahat içinde yaşamalarıdır. Kendilerini sömüren kimse yoktur. Ekonomik ve siyasal özgürlükleri vardır. Yüksek maaşlar alırlar. İş koşulları iyidir. Pembe fayanslı tuvaletleri ve içinde kendini evinde hissettiğin arabaları vardır. Bu kadar rahat yaşayan insanlar, etraflarında bir şeylerin ters gittiğini kabullenmekte çok ama çok zorlanır. Maaşını ödeyen devletin, o parayı aslında orta doğuyu sömürerek ödediğini düşünemez bile.

Fakat sömürülen ülkelerin halkları daima bir komploya inanmıştır. Çünkü bizzat kendileri o komployu yaşıyorlardır. Batılılardan çok daha kötü şartlarda, çok daha fazla mesai saatlerince çalışıyorlardır ama maaşları batılıların aldığının neredeyse yarısı bile değildir. Ülkeleri batılılara sormadan tek bir yasa çıkaramaz. Hem ekonomik, hem de siyasal olarak sömürülürler. Halk etrafta dolaşan bu kadar açlığı ve yoksulluğu gördüğünden, daima bunun bir sebebi olduğunu, o sebebin de batılıların onları sömürmesi olduğunu bilmişlerdir. Ki nitekim bu yüzden batılılar kapitalist, doğulular komünist olur.


Bunu gözlemlemek için uzağa gitmeye de gerek yok aslında. Ülkemizden de aynı şeyleri biliyoruz zaten. Zengin kesim daima hayatın tos pembe olduğunu düşünen insanlarken, fakir veya orta sınıfın neredeyse tamamı dünya ve ülke üzerindeki komplolara inanır. Tutup da Etiler'de, Bebek'te birine sorarsanız; ''Sizce dünyayı Yahudiler mi yönetiyor?'' diye, ''Ya bence komplo teorisi onlar, kimsenin dünyayı yönettiği falan yuookk'' gibisinden cibisinden bir cevap alırsınız.


Fakat orta dereceye inerseniz, size Yahudiler hakkında sizin bile bilmediğiniz şeyleri anlatacak binlerce insan bulursunuz. Çünkü onlar hayatın neden bu kadar kötü veya adaletsiz olabileceğini düşünen ve sonunda da sebeplerini bulan insanlardır. Diğerinin düşündüğü şey, ertesi gün hangi gece kulübüne gideceği veya Amerika'da çıkan yeni ürünün ne zaman ülkeye geleceğidir.


Onlar1 milyon dolara iç çamaşırı satan Victoria Secret'tan giyinmeyi çok severler. Bu yüzden bu kadar para verdikleri iç çamaşırlarını insanlara gösterecek kıyafetler tercih ederler. Şunu unutmayın ciğersizler; Victoria Secret marka iç çamaşırına sahip olan bir insanın oturma organı, kafasından çok daha pahalı demektir. Zira bir iç çamaşırına o kadar para veren insanlar, beyinleri beş para etmez insanlardır. Kafasının fiyat etiketi maksimum 4 iken, iç çamaşırlarının fiyat etiketleri minimum 1000 dolardır. Bu da insanların, kafalarına kıçları kadar önem vermediklerini veya kafaları yerine kıçları ile düşündüklerini gösterir.

Bu adama ne anlatabilirsin ki?

Neyse.

JFK demiştik. Çok merak ediyorum yaşasaydı ne olacaktı diye. Çünkü düşünün ki Vietnam'a yeni girmiş olan Amerika'yı oradan çıkarma kararı almıştı. FBI ve CIA'in tüm üst tabaka kadrosunu tamamen tasfiye etmeye başlamıştı. İsrail'e ''nükleer silah falan yaparsan ağzına bacağımı sokarım!'' diye bir mesaj vermişti. Hatta Uluslararası İlişkiler okuyanlar bilirler meşhur Küba Füze Krizini. O krizi çözen de bizzat kendisidir.

Küba Füze Krizinde olanlar aslında çok ilginçtir hacı. Rusya, Küba kıyılarına savaş gemilerini sokunca Pentagon direk ''saldıralım, ebelerini belleyelim gavatların!'' der. Kennedy de; ''Olüüüümm, bi sakin olun. Bi öğrenelim ne ayak olduklarını, olmazsa ben tek dalarım'' der.


İşin şakası bir tarafa bu krizde Kennedy ile Kuruşçev arasındaki konuşmalar iki tarafa da değiştirilerek verilmiştir. Yani konuşmalar tahrif edilerek birbirlerine ulaşmıştır. Ve dünya resmen bir nükleer bir savaş ile karşı karşı kalmıştır. İşin bizi ilgilendiren tarafı da şudur; Sovyetlerin Küba kıyılarına nükleer füzeler yerleştirmesinin sebebi, Amerika'nın Türkiye kıyılarına nükleer füzeler yerleştirmesidir. Sovyetler Birliği bunu kendisine yapılan bir tehdit olarak algıladığından, misilleme yapmış ve Küba kıyılarına füze göndermiştir.


Yani Küba'daki füzeler ateşlenseydi, Türkiye'deki füzeler de ateşlenecekti. Kendimizi bir nükleer savaşın tam ortasında bulacaktık yani. Bu krizi, Pentagon'a rağmen önleyen de John F. Kennedy ve adalet bakanı olan kardeşi Robert Kennedy'dir. Tabi Kuruşçev'in de hakkını teslim etmek lazım. Ne gariptir ki bu krizi çözen John F. Kennedy'den sonra kardeşi Robert Kennedy de suikaste kurban gidecek, Kuruşçev de itibarsızlaştırılarak istifaya zorlanacaktır.


Bu arada, bu kriz de bize Amerika'ya başkaldıran herkesin özgür olmadığını bir kez daha göstermiş oldu. Küba Amerika'ya yıllardır başkaldırıyor, ama gördüğünüz gibi kendileri Rusya'nın kuklası olmaktan başka bir şey değiller. Eğer o füze krizi savaşa dönüşseydi, binlerce hatta belki milyonlarca Kübalı bir Amerika-Rusya güç savaşı uğruna ölecek veya vatanlarından olacaktı.


1960'lı yıllara baktığımızda Amerika'da bir çeşit temizleme operasyonu vardı. John. F. Kennedy, Robert Kennedy, Lee Harvey Oswald, Jack Ruby, Martin Luther King, Malcolm X, Marilyn Monroe benim ilk seferde aklıma gelenler.


Marilyn Monroe demişken, bu konuda ondan bahsetmemek olmaz sanırım.
Bildiğiniz gibi John F. Kennedy Jacqueline Bouvier ile evli idi. Evli, iki çocuk babası bir adamdı, tıpkı her başkanın olduğu ya da olması gerektiği gibi. Çünkü daha bir evlilik dahi yapmamış ve çocuğu olmamış adama devlet emanet etme fikri halk arasında pek benimsenmeyen bir fikirdir.

Her neyse.
Kennedy CIA ve FBI ve Pentagon'daki tasfiyelerine başladıktan sonra niyeti hemen anlaşılır. Bunun üzerine bir de Vietnam'dan çekilme kararı almış, üstüne üstlük bir de Sovyetler ile ilişkilerini düzeltmeye başlamıştır. Bunun hemen akabinde Kennedy hakkında haberler çıkmaya başlar; Oy çalma iddiaları, yolsuzluk iddiaları ve eşini aldattığı iddiaları gırla gitmeye başlar. Zira yaklaşık 113 bin oy farkıyla Amerika'nın en az farkla seçim kazanan, en genç ve ilk Katolik başkanı olmuştur kendisi.


Kennedy'nin gittiği birkaç yemekte Marilyn Monroe da bulunur. Tabi Marilyn'in oraya gelişi asla tesadüf değildir; zira birileri tarafından özellikle getirilmiştir. Hatta şöyle söyleyeyim; Marilyn Monroe Jack Ruby'nin yüksek sosyete gece kulübünde sahneye çıkar. Araları da çok iyidir. Jack Ruby bir Yahudidir ve kendisini ''ateşli bir Kennedy sempatizanı'' olarak tanıtır. Bu sebeple Marilyn'i Kennedy ile bir araya getirir. Tanışmaları sırasında ''tesadüftür'' ki tüm basın mensupları orada bitiverir ve bunu ''bir yakınlaşma'' olarak yazarlar. Sonrası ise önü alınamaz şekilde devam eder.


Marilyn, her gün çıkan bu haberler karşısında epey rahatsız olur. Çıkıp konuşması herkes için risktir elbette. Bunun üzerine Kennedy suikastinden kısa bir süre önce, evinde aşırı derece uyuşturucu almaktan ölü bulunur. Bir insanın o kadar uyuşturucu kullanması olacak iş değildir ama. Kendisini Kennedysever olarak gösteren Jack Ruby, bir süre sonra Kennedy suikasitinin şüphelisi iken Lee Harvey Oswald'ı onlarca polis, FB ve CIA ajanı ve de basın mensuplarının gözü önünde öldürür. Kendisi de hapiste ölü bulunur.


Geçenlerde ''The Kennedys'' isimli birkaç bölümlük bir dizi izlemiştim. Algıyı etkilemek nedir, fikir dayatmak nedir tekrar gördüm o dizide. Zira dizi baştan aşağıya Kennedy ailesine inanılması güç iftiralar atıyordu. Kennedy hayattayken uydurulan her asparagas haber bu dizide kendisine yer bulmuş yani öyle diyeyim. Marilyn Monroe ile hem John hem de Robert Kennedy'nin ilişkisi olduğunu, ailenin uyuşturucu kullandığını, Kennedy'nin oy çaldığını ve daha nicesini saydıran bir dizi bu. Amerika'da hala Kennedy hakkında film, belgesel ya da dizi yapmak yasak olduğundan, diziyi Kanada yapıyor. O da ilginç tabi. Katie Holmes falan da oynuyor dizide.

Belgelerin açıklanmasına az bir zaman kaldığından, halkın beynine yavaş yavaş bu fikirler veriliyor. Kısacası psikolojik zemin hazırlanıyor.

Çünkü şuan Kennedy hakkındaki belgelere ulaşmak kesinlikle yasak. Suikastten sonra yanlış hatırlamıyorsam 70 yıl hiçbir belge açıklamama kararı alınmıştı. Üzerinden yeterince zaman geçip, bu olaya şahit olanların hepsinin ölmesi ve yeni nesil için dünün haberi olması açısından gayet mantıklı bir karar. Hem bu arada o yıllarda birtakım belgeler uydurulup kasalara saklanınca, aradan bu kadar uzun yıl geçtikten sonra o sahte belgelerin aslında gerçek olduğunu söyleyebilecekler. ''İşte bakın 70 yıl öncesinin belgeleri bunlar'' diyebilecekler yani.

Zaten bu gibi bir diziden ne beklersiniz? Kennedy'ler hakkında bilgiler versin, ne gibi zorluklar yaşadıklarını göstersin, elbette biraz da magazin katsın ama Kennedy'nin hayatını mücadeleye adadığını da es geçmesin. Fakat bu dizi tamamen hırsızlıklar, yolsuzluklar, ihanetler üzerine kurulu bir çeşit Aşk-ı Memnu, bir çeşit Kavak Yelleri olmuş.

Kennedy, nasıl bir sistemin var olduğunu anlar şüphesiz. Siyasetten ekonomiye ve askeriyeye, polisten istihbarat teşkilatlarına kadar her yere sızmış ve eline geçirmiş bir sistemden bahseder son konuşmasında. Zira bu, onun suikastinden önce halka yaptığı son konuşmadır. Bir nevi halkın ve dünyanın ne ile karşı karşıya olduklarını anlamaları ve kendisine destek olmalarını ister. Bugün hepimizin söylediklerini, Kennedy 1960'larda zaten söylemiştir. Ve böyle bir yapıyı deşifre etmek, Amerikan başkanı olsanız da sizi infaz edilmekten kurtaramaz.
O konuşma şöyle;

‘’Gizlilik sözcüğü, özgür ve açık bir toplumda tiksindiricidir. Ve bizler insan olarak, doğamız ve tarihimiz gereği; gizli topluluklara, gizli yeminlere ve gizli işlemlere karşıyızdır. Karşı olduğumuz, dünyayı sarmış olan ve öncelikle; kendi etki alanını genişletmek için gizli saklı amaçlara dayanan, kocaman ve acımasız bir komplodur.
Bu komplo; saldırı yerine içimize sızmaya, seçim yerine hükümeti yıkmaya, seçme özgürlüğü yerine korkutmaya dayanan bir komplodur.

Bu öyle bir sistemdir ki; muazzam miktarda insani ve maddi kaynakları, sıkıca ördüğü diplomatik, istihbarat, ekonomik, bilimsel ve siyasi operasyonlarla birleştirerek, yüksek verimli bir makine haline getirip, emellerine doğru sürükler.
Onun hazırlıkları gizlenir, yayınlanmaz.
Onun hataları gömülür, gazete manşetlerine geçmez.
Onun muhalifleri susturulur, övülmez.
Hiçbir harcama sorgulanmaz, hiçbir sır açığa çıkmaz.

Bu nedenledir ki, Atinalı yasa koyucu Solon; onu özgürce tartışmadan kaçınan her vatandaş için suç addetmiştir. Olağanüstü bir vazife olan Amerikan halkını aydınlatma ve uyarma konusunda sizden yardım istiyorum.

Sizin yardımınız sayesinde şunu rahatlıkla söyleyebilirim; İnsanoğlu doğduğu şekilde olacaktır; Özgür ve Bağımsız.’’


JFK suikaste uğramasaydı acaba neler olurdu hiç düşündünüz mü?
Tüm bu sistemi tasfiye ettiğini, tüm nükleer silahları yok ettiğini?

Tabii ki tüm dünyayı köleleştiren ve kendi karbon devletleri yapan bu sistem, bunun olmasına izin vermezdi. Bu yüzden de öle uykusunda falan öldürüp kaza süsü vermediler, tüm insanların gözlerinin önünde bir katliam yaparak bir mesaj verdiler. Bu mesajı verdiler ki, bir daha kimse kendileriyle aşık atamasın. Nitekim ondan sonra da bu sisteme karşı gelen tek bir ses yükselmedi.

Bir kişi dışında;
Robert Kennedy.

John F. Kennedy suikaste kurban gittikten sonra, kardeşi Robert Kennedy adalet bakanlığından istifa etti ve kısa bir süre sonra da başkanlığa aday oldu. Ağabeyinin verdiği mücadelede kendisine en yakın isim de zaten oydu. Bu sistemin nasıl çalıştığını, iplerinin kimlerin ellerinde olduğunu da gayet iyi biliyordu. Ağabeyinin tüm Amerika hatta dünyanın gözü önünde suikaste kurban gitmesi ve tüm delillerin yok edilip, üstünün örtülmesi Robert'ı vazgeçirmedi. Nam-ı diğer Bobby'i.


Robert Kennedy, altı ön seçimin tam beşini kazanmıştı. Bu da demek oluyordu ki, bir sonraki başkan kesinlikle Robert Kennedy olacaktı. Hakeza ağabeyine yapılanlardan dolayı da halkın kendisine bakış açısı belliydi. Fakat California seçimlerini kazandıktan hemen sonra yaptığı konuşmanın ardından o da suikaste kurban gitti.

Ve ne kadar ilginçtir ki, Amerikan hükumeti, yetkilileri ve medyası John F. Kennedy'i de, kardeşi Robert Kennedy'i de ''öfkeli yalnız adamlar'' tarafından öldürüldüğü fikrini benimsedi ve halka bunu dayattı. Yani canı sıkılan gidip Kennedy'leri öldürüyordu bu dünyada. Canı sıkılan Martin Luther King'i, Malcolm X'i öldürüyordu. Darbeleri yalnızca iyi kalpli askerler, ülkelerini kurtarmak için yapıyordu. Aslında Gargamel bile yoktu bu dünyada, yalnızca şirinler vardı.


Ve siyonist sistem Kennedy'lerden o kadar korkar oldu ki, sonunda neredeyse tüm ailenin kökünü kazıdılar. Kennedy'lerin lanetini duymuşsunuzdur. Birkaç örneğine bakın; LinkLinkLink

Kennedy ile irtibatı olan Paul Findley; ''They Dare To Speak Out'' adlı kitabında, Yahudi lobisinin seçim kampanyasında sıkıntı yaşayan Kennedy'e gelip;

''Kampanyanızda bazı ekonomik sıkıntılar yaşadığınızı biliyoruz. Fakat orta doğu politikamızda bize yardım eder ve bizimle iş birliği yaparsanız tüm sorunlarınızı çözeriz ve daima arkanızda olur sizi koruruz....'' dediğini yazar.


Nitekim Jacqueline Kennedy de suikastten sonra yaptığı ve kendisinin ölümünden sonra yayınlanmasını şart koştuğu röportajında ''Suikasti planlayanlardan birinin Lyndon Johnson olduğunu, Küba füze krizinden sonra John'un sürekli olarak tehditler aldığını ve ''Biri beni vuracaksa, o gün bugündür'' dediğini, kendisine suikast yapılacağından sürekli bahsettiğini'' söyler. LinkLinkLink


Yani olayların doruğa ulaştığı nokta buradan da anladığımız gibi Küba Füze Krizidir. Çünkü bu krizden sonra Kennedy'nin açıkça lobiye karşı muhalif olduğu görülür. Fakat Küba Füze Krizinin bizim açımızdan da önemi çok büyüktür. Yalnızca biraz dikkatli bakmak gerekir. Küba Füze Krizi dediğimiz olay; Amerika'nın ''Türkiye'ye'', Sovyetlerin de Küba'ya füze yerleştirmesiyle ortaya çıkmış bir krizdir.
Bu durum şunu gösterir;
Küba, Rusya'nın kuklası iken; Türkiye de Amerika'nın kuklasıdır.
Küba, Rusya'ya bağlı iken; Türkiye Amerika'ya bağlıdır.


Ve düşünün ki, adamlar kendi ülkelerinin güvenliğini bizim gibi küçük ülkelerin üzerinden sağlıyorlar. Bildiğiniz üzere 1960'da Cemal Gürsel isimli şahıs Demokrat Parti hükumetine darbe yapmıştı. Darbenin ardından da kendisini cumhurbaşkanı ilan etmiş, Milli Birlik Komitesi, Anayasa Mahkemesi gibi kurulları da kendisi kurmuştu.

Bu adam Küba Füze Krizi'nde bizzat Amerika'nın bölgedeki güvenliğini sağlamak üzere teminat vermiş ve Amerika'nın isteği üzerine Amerikan füzelerini Rusya'ya çevirmiştir. Küba Füze Krizinde, Amerika'nın Türkiye komutanıdır kendisi. Ve darbe öncesi çok ilginçtir ki, Kennedy'nin yardımcısı olan Lyndon Johnsson ile görüşmüşlerdir. Kısa süre sonra da Lyndon Johnsson Amerikan başkanı, Cemal Gürsel de Türkiye Cumhurbaşkanı olmuştur. İngiltere savaş uçaklarının, Türk hava sahasını kullanmaları için yasa çıkarmıştır.

''Süleyman Demirel devletin başına geçerse her şeyi sorunsuzca hallederiz. Aydın adamdır, yobazlığa yüz vermez. Onu başa geçirirsek sorun kalmaz'' diye bir söylemi vardır.

Ve bu Cemal Gürsel, bugün cumhuriyetin ikinci kurucusu diye anılır. Cumhuriyetin kurtarıcısı diye anlatılır bugün. Cemal Gürsel hakkındaki bilgiler ortada, açın kendiniz de bakın. Neyin ne olduğunu çok rahat çözersiniz. Tüm bunlardan sonra o darbeyi Amerika'nın yapmadığını söyleyebilir misiniz? Kennedy'leri ortadan kaldıranlar, buraya da el attılar elbet.

Neyse.
John ve Robert Kennedy suikastleri neredeyse birbirinin kopyası. Hakkında çok okudum, araştırdım zamanında. Şimdi her olayı ince ince konuşmak istemiyorum uzamasın diye. Fakat birkaç kelam edelim hacı cavcav.

Lee Harvey Oswald, zamanında Amerikan ordusunda ve haber alma teşkilatında görev almış bir adam. Görev sırasında Rusya'ya gitmiş ve bu yüzden de kurban olarak seçilmiş, hepsi bu. Sorunları olan bi adam. Suikastle alakası yok. Zira Kennedy'e üç taraftan ateş ediliyor ve sekiz-dokuz tane kurşun giriyor. Aynı anda üç yerde olabilme yeteneğine sahip değilse, bu adamın bu suikasiti yapma ihtimali benim yapma ihtimalimle aynıdır. Zavallı herifin üzerine atıyorlar ve konuşmasın diye de ertesi gün herkesin önünde öldürüyorlar.


Bobby Kennedy'nin katil zanlısı Sirhan Bişara Sirhan ise tamamen ajayip bir olay. Zira Sirhan Sirhan hala hapiste ve hala Kennedy'i kendisinin vurmadığını söylüyor. Bu suikasti anlatan bir belgesel vardı ama yutub kapalı olduğundan adres veremiyorum. Sirhan Sirhan'ın ağır hipnoz altında olduğunu kanıtlayan birçok belge yayınlamışlardı o belgeselde. Ve bugün hala kabul etmemesi, kesinlikle böyle bir şey yapmadım demesi de bunu daha da kuvvetlendiriyor.


John F. Kennedy suikasti hakkında Oliver Stone'nun yaptığı, Kevin Costner'ın oynadığı mükemmel bir film var; JFK isimli. Bu suikast hakkında bilmek istediğiniz, dahası Amerika'daki lobiler hakkında bilmek istediğiniz neredeyse her şeyi özetleyen harika bir film bu. Kesinlikle kendinize zaman ayırın ve saçma sapan macera ya da aşk filmleri izleyeceğinize bu ve bu gibi filmleri izleyin. Ki bu filmi izledikten sonra kafanızda bir şeylerin değişeceğini ben size garanti ediyorum. (Fragmanı; Link)


Robert Kennedy hakkında da Bobby isimli bir film var. Suikaste pek girmiyorlar ama suikast öncesine kadar olanları, Bobby Kennedy'nin hayatına dokunarak anlatıyorlar. Ama Bobby'i tanımak için çok güzel bir film, bunu da izleyin.

Dünya üzerine kurulu bu düzeni fark eden ve bu düzene karşı bir şeyler yapmaya çalışan, bunu da hayatlarıyla ödeyen adamlar daima oldu. John ve Bobby Kennedy kardeşler de onlardan iki tanesiydi şüphesiz. Çok yakında bu gibi adamlar o kadar çoğalacak ki, bu düzen daha fazla cinayet işleyemeyeceğini anlayacak ve yıkılacak. Para, petrol ve altın için birbirlerini öldüren insanlar yakında kendi kendilerini çökertecekler. Bu düzen yıkıldığında ise, Kennedy kardeşleri de saygıyla yad etmek bizlerin görevi olacak.

Selam ve saygı ile..