19 Temmuz 2013 Cuma

TAHRİF HAREKETLERİ II


Cümleten selamın aleyküm.

Tahrif hareketlerinden kısaca bahsetmiştik. 300 yıldır gerek ajanlarla, gerekse medya gibi çeşitli yöntemlerle tahrif pazarlanmakta İslam coğrafyasına. Asimilasyonda dil ve dinin ne derece önemli olduğunu anlatmıştım. Afrikalıların sömürülmesi için önce dillerini ellerinden almışlar, daha sonra da onları Hristiyan yaparak dinlerini ellerinden almışlardı. Neticede de topraklarını ve zenginliklerini..


Tahrif hareketleri günümüzde hala revaçtadır. Ben elimden geldiğince konu hakkında acizane birkaç yorum daha yapmak istiyorum. Faydalı olabilir, bir şeylerden sakınmanızı veya bir şeylere sarılmanızı sağlayabilirsem ne mutlu bana.


Bazı hocalardan bahsedelim ciğersizler, ve görüşlerini mantıklı olarak irdeleyip, reddiye yapalım.


Öncelikle çölde bir vaha gibi olan Abdülaziz Bayındır'dan bahsedelim. Kendisi İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi, hatta bölüm başkanı. Şimdi kendisini çöldeki bir vaha gibi gören bu adamın bazı görüşlerine bakalım, bunlardan ilk bahsetmemiz gereken bence ''Allah gaybı bilmez'' söylemidir. LinkLink


Bayındır Bey diyor ki ; ''Allah bekar birinin gelecekte kiminle evleneceğini bilmez. Sen bir şeyi yapmadan, bir olay olay olmadan onu önceden bilemez.''  ve devam ediyor ;

''Eğer bilseydi seni neden bundan sorumlu tutsun ki?''

Bir başka programda  da ;

''Eğer biz Allah'ın yazdığı kaderi yaşıyorsak, bundan nasıl sorumlu tutulacağız?'' diye gayet de mantıklı bir soru soruyor.

Şimdi gelin bunu mantıklı ve müdellel bir şekilde ele alalım ciğerler.

Öncelikle zaman kavramından başlayalım. Zaman kavramı hakkında biraz fikir sahibi olmanız için birkaç kısa ve yararlı video öneriyorum ; LinkLinkLink


Zaman, mekan ile birlikte var olmuştur ciğersizler. Yani Allah, yarattığı kullar için bir mekan ve bu mekan için de zaman yaratmıştır. Zamanın ne olduğu ise bugün bu kadar ilerlemiş teknolojiyle bile çözülememiştir, insanlar bu konuda yalnızca belli yerlere kadar gözlem yapabilmiş ve fikir sahibi olabilmiştir.


Zamanı düz bir çizgi olarak düşünürseniz, geçmişten geleceğe doğru akar. Fakat şunu unutmayalım, bu çizgiyi var eden de zaten Allah'tır. Dünya ve uzay arasında bile zaman kavramı değişirken, zamanın etkisinin kaybolduğu gözlenirken, sen nasıl olur da Allah'ı zamana hapsedebilirsin?

Hatta sonra bu konuda biraz ağız değişikliği falan yapıyor ; Link


İşin bilimsel boyutunu uzun uzun konuşurduk ama, konumuz o değil maalesef.
Zamanın mekan ile var olduğunu biliyoruz, yani mekan olmazsa zaman da olmaz. Bu demek oluyor ki, sen Allah'a zaman atfedersen, mekan da atfetmiş olursun. Yani Allah'ı hem zaman, hem de mekana koymuş olursun ki, işte bu da insanın ayağının kaydığı yerdir. Bu görüş Vahhabilik görüşüdür. Bir numaralı maddesidir Vahhabiliğin hatta; ''Allah somut bir varlıktır, ve bir yerde bekler.''


Vahhabiliğin nasıl ortaya çıktığını ilk yazıda söylemiştim zaten. Abdülaziz Bayındır'ın görüşlerinin ekserisi de Vahhabi kaynaklıdır.


Bakın şu videoda kendince zamanı açıklamaya çalışıyor, fakat ben izlerken gülmekten bir taraflarım ağrıdı. Bir insanın ne derece aciz duruma düşebildiğini, yaptığı saçmalıkları kanıtlamak için daha fazla saçmalayabileceğini gördüm.


''Musa ile 30 günlüğüne sözleştik''  ayetini  ''aha bakın 30 gün sözleşmişler, demek ki Allah katında zaman varmış yeaa gördünüz müü canıma değsiiiinnn ''  şeklinde yorumladı adam resmen.
Yani bunu anlamak için Einstein olmaya gerek yok ama ben gene ufak bir açıklama yapayım siz ciğersizlere, aranızda bunu kaale alanlar falan olabilir.


''Musa ile 30 günlüğüne sözleştik'' demek, ''Musa için 30 gün uzunluğunda bir süre zarfı için sözleştik''  demektir.Yani Musa için 30 günlük bir süre geçtiğinde, Musa bu 30 günü yaşadığında, söz yerine getirilmiş olacaktır. Bu, Allah'ın 30 gün beklediğine zinhar delalet olamaz, zira bunu savunmak saçmalığın daniskasıdır.


Bir de şöyle diyor ''Rab'binin verdiği süre diyor, Allah'ın süre verdiyse demek ki onun katında da var.''

Oha anasını satayım artık ya. Ben hemen araya gireyim;

Allah'ın, kullarına verdiği nimetlerin hepsi Allah katında var mı?

Allah insana yiyecek ve içecek de verdi değil mi?


''Şüphesiz göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur.''

''Rab'binin verdiği süre, Rab'binin verdiği yemek, Rab'binin verdiği su, Rab'binin verdiği yağmur.....''

Yani şimdi Allah'ın katında yemek, su ve yağmur da mı var?

''Rab'binin verdiği'' cümlesiyle başlayıp, nasıl bunu Allah'a atfedersin anasını satayım?

Var olan her şeyi yaratan zaten Allah değil mi, ve zaman da, süre de yine Allah'ın yarattığı bir yaratılmış değil mi? Peki sen Allah'ın yarattığını kendisine nasıl bir zorunluluk olarak algılarsın?


30 gün örneği çok daha komiktir. Allah katında zaman yoktur, peki dünya için var olan zamanı, insanlara nasıl anlatacaktı Allah?

Hz. Musa, Allah ile konuşmak için Tur Dağı'na çıkmıştı, yani bu durumda Allah Tur Dağı'nda mı olmuş oldu? Allah'ın bir mekanı olduğunu anlamana mı gelir bu?


Eğer zaman ve mekan örnekleri ile konuşmasaydı Allah, biz hiçbir şey anlamayacaktık. Çünkü insan beyni zaman ve mekanın olmadığını hayal edemez, kafasında canlandıramaz. Size şöyle söyleyeyim, ''hiçbir şeyin olmadığını hayal edin. Hiççççbir şey.. ''

Aklınıza muhtemelen bir karanlık gelmiştir, fakat karanlık da yok. Veya beyaz bir ortam gelmiştir, beyaz da yok. Zamanın olmadığını hayal edin, asla edemezsiniz. Çünkü insan beyni buna müsait değildir. Sen Allah'ı kendi kafanın aldıklarına sığdırmaya çalışırsan, işte böyle dar bakış açısı ortaya çıkarırsın, ve senin kafanda olan şeylerle düşünmeye çalıştığın o tanrının, mutlaka eksiklikleri olur. Zamana sığdırırsın, mekana sığdırırsın, geleceği bilmez dersin..


Zaman denilen şeyin bir yaratılmış olduğunu bilmezsen, Allah'a zaman atfedersin.
Peki Allah yarattıklarına muhtaç mıdır?
Haşa ve kella.

Sen Allah'ı zamana hapsedersen, Allah'ı yarattığına muhtaç etmiş olursun. Allah'ı yarattığına muhtaç edersen de küfre girmiş, şirke düşmüş olursun.


Şunu sormak istiyorum bi de, filmlerde zamanda yolculuk diye bir şey vardır bilirsiniz. Mesela bu konuda en sevdiğim olan Geleceğe Dönüş serisinde, adamlar geleceğe de geçmişe de gidebiliyordu. Ki bugün bile geçmişe gidilebilir mi diye araştırmalar yapılmakta, zira hayat bir enerjidir ve enerji asla kaybolmaz. Yani bizim yaşadıklarımızın, konuştuklarımızın hepsi uzay boşluğunda bir yere gidiyor. Bilim adamlarının da geçmişe gidilebilir mi diye düşünmeleri de bu yüzden zaten, ''madem enerji kaybolmuyor ve uzay boşluğuna gidiyor, o halde o enerjiyi bulabiliriz.'' mantığı..


Zamanı yalnızca geçmiş ve gelecekten ibaret olmadığını anlarsak, Allah'ın zamandan münezzeh olduğunu da anlarız ciğersizler. Bakın uzay zaman diye bir teori vardır. Mekan ve zaman birbirine bağlanmış birer bütündür, ayrılamazlar. Fakat mekanda yer değiştirilebildiğine göre, zamanda da değiştirilebilir gibi bir mantıktır bu. Mekanı kısaltmak, zamanı bükmek gibi.


Demek istediğim şu aslında, bir bilim kurgu filmi bile zamanda yolculuk yapabiliyor, geleceğe gidebiliyorsa, Allah bir bilim kurgu filminin yaptığı şeyi yapamaz mı yani??

Filmlerdeki medyumlar, kürelere bakıp geleceği söyleyebiliyorken, Allah geleceği bilemez mi? Kıçıkırık bir insan beyninin yaptığı bir olayı Allah yapamaz demek insanı küfre ve şirke sokmaz mı ciğerler?


Kur'an-ı Kerim, neredeyse her ayetin sonunda ''Allah her şeyi bilir''  der. Yani Kur'an, Allah'ın her şeyi bildiğini özellikle anlamamızı istiyor. Bunu bu yüzden çok fazla tekrar ediyor. Olur da Allah'a bir noksanlık atfederler diye yapıyor bunu. Fakat bizim her şeyi kendisinin bildiğini sanan hoca kılıklı şarlatanlarımız, ''Allah geleceği bilmez'' diyor. Ve bu adam bir üniversitede hocalık yapıyor. Yani üniversiteye dinini öğrenmek için giden insanlar, bu gibi sapıkları dinliyor. Ondan sonra yok efendim ''bu millet niye sürekli bozuluyo, Zekeriya Beyaz gibi sapık hocalar nasıl çıkıyo''  deriz anasını satayım.


Yazının başlarında bahsettiğim ''Eğer biz Allah'ın yazdığı kaderi yaşıyorsak, bundan nasıl sorumlu tutulacağız?'' sorusuna dönelim ve bitirelim ciğersizler.


Bi kere soru gayet mantıklı ve güzel bir soru.
Fakat tabi karşıda cevap veren insan Abdülaziz Bayındır olunca, sinir küpüne dönmemek veya gülmekten karnına ağrıların girmemesi elde değil.


Ben cevap vereyim ciğersizler.
Biraz önce zamandan bahsetmiş, ve bizim düşündüğümüzün çok daha ötesinde bir kavram olduğunu söylemiştim.
Kader de aynen böyledir. Ve evet, bizim kaderimizi yazılmıştır. Fakat....


Allah, bizim ne yaptığımızı da, ne yapacağımızı da bilir. Fakat ne yapacağımızı bildiği, buna müdahale ettiği anlamına kesinlikle gelmez.

Bayındır bey ''biliyorsa neden bizi bundan sorumlu tutsun'' diye saçma salak bir soru soruyor. Şimdi ben de soruyorum, medyumlar fala bakıp bir şeyleri görebiliyorsa, Allah geleceği bilemez mi?

Allah'ın biliyor olması, müdahale ettiği anlamına mı gelir?


Bir baba düşünün, oğlunu çok iyi tanıyor. Arabalardan hoşlandığını biliyor. Ve oğlunu alıp bir oyuncakçıya gidiyor. Sağ tarafta oyuncak arabalar varken, sol tarafta da oyuncak bebekler var. Baba, oğlunun aslında ne alacağını adı gibi iyi biliyor. Fakat bildiği halde ona sormadan arabayı almıyor. Çocuğa seçmesi için fırsat veriyor. Ve çocuk da arabayı seçiyor.


Şimdi bu baba, çocuğunun neyi seçeceğini gayet iyi biliyordu. Peki ona müdahale etti mi?
Neyi seçeceğini biliyor olması, çocuğun seçimini etkiledi mi?
Baba bu konuda çocuğa her hangi bir baskı yaptı mı?
Hayır.

İşte olay aynen böyledir ciğersizler. Allah bizim evvel yaptıklarımızı da bilir, gelecekte ne yapacağımızı da. Zira Kur'an'da gayb hakkında ayetler vardır ;

''Gaybın anahtarları Allah'ın katındadır. Onları ancak o bilir. Karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. Düşen hiçbir yaprak ve yerin karanlıklarında hiçbir tane yoktur ki Allah onu bilmesin. ''   Enam, 59


''De ki; göklerde ve yerde Allah'tan başkası gaybı bilmez.''  Neml, 65


''Allah:  ''ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim. Sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim dememiş miydim?''  dedi ''   Bakara, 33

''Allah gaybı da, açık olanı da bilir.''  Muminun, 92

''Şüphe yok ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Elbette o, sinelerin içinde olanları da bilir.''  Fatir, 38


Allah, kalbimizden geçeni dahi biliyorken, geleceği bilemeyecek mi? Kur'an-ı Kerim'de çok açık bir şekilde Allah'ın gaybı bildiği defalarca söylenirken, bunu inkar eden Darwin gibi kafir olmaz mı?


Hem Allah'ı tenzih edelim, peygamberlere bile gayb bilgisi verilmedi mi? Gelin birkaç örnek verelim;

Peygamber Efendimize Miraç günü, kıyamette neler olduğu gösterildi.
Peygamber Efendimiz, cennete girerken Hz. Bilal'in ayak seslerini duyduğunu söyledi.
Peygamber Efendimiz, kıyamet günü şefaat ettiği ve etmediği insanları ashabına anlattı.
Ahir zamanda ümmeti bekleyen tehlikeleri tek tek sıraladı.
Kıyamet alametleri, Peygamberimize gösterildi, Peygamberimiz de onu ashabına anlattı.


Buna çok güzel bir başka örnek de, Hz. Adem'in, ''beni son peygamber hürmetine affet''  diye Allah'a yalvarmasıdır. Eğer Allah geleceği bilmiyorsa, daha ilk insan olan Hz. Adem, son peygamberden nasıl haberdar oldu?


Hz. Musa zamanında Mısır Firavunu rüyasında bir bebeğin doğduğunu ve bu bebeğin krallığını yıktığını gördü, bunu kahinlere yorumlattı ve kahinler ''rüya doğru, bir bebek krallığınızı yıkacak''  dedi. Nitekim öyle de oldu, Hz. Musa onu ve krallığını yok etti. Firavunun rüyasına giren benim inancıma göre şeytandı, ve ona bildiği bir şeyi haber verdi. Fakat Firavun bunu bilmiyordu, çünkü gelecekte olacaktı.


Sonra Hadislere bakalım ;

''Bir zaman gelecek insanlar yalnız parayı düşünüp, hiç helal haram düşünmeyecekler.''  Buhari

''Din alimi kalmayacak, din adamı yerine geçirilen cahiller, bilmeden fetva verecek ve herkesi yoldan çıkarmaya çalışacak.''  Buhari


''İstanbul elbet fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onun askeri ne güzel askerdir.'' Hakim, İ. Ahmet, İ. Süyuti

''Köpek beslemek evlat yetiştirmekten daha cazip olacak.''  Hakim

''Kadınlar çoğalıp, zina bir toplumda yayılırsa, halk içinde daha önce görülmemiş hastalıklar çıkacak. Tartıda adaletsizlik olursa, geçim sıkıntısı baş gösterecek. (AIDS ve dünya genelinde krizler) ''   Beyheki

''Sonra gelenler önceki alimleri cahillikle suçlayacak.'' Asakir



Kur'an, ''gaybı yalnız Allah bilir'' diyor, ve ekliyor ''istediklerine o bilgiyi verir.''

''İşte bu, sana vahiyle bildirdiğimiz gayb haberlerindendir.'' Yusuf, 102

''Gaybı bilen O'dur. Gaybını, razı olduğu rasulden başkasına bildirmez.''  Cin, 26-27

''Bu, gayb haberlerindendir, bunları sana vahyediyoruz.''  Ali İmran, 44


Nitekim, Hz. Yakub da, rüyasında on kurdun oğlu Hz. Yusuf'a zarar verdiğini görür. Bu rüya gerçekleşir ve Hz. Yusuf'un on ağabeyi, kendisini kuyuya atar. Yani Allah, Hz. Yakub'a gelecekten haber vermiştir.


Abdülaziz Bayındır, İhsan Eliaçık, Zekeriya Beyaz, Yaşar Nuri Öztürk, Ubeydullah Arslan, Mustafa İslamoğlu, Haydar Baş gibi adamlar nedense hep aynı şeyleri savunurlar. Bunlar gerek Vahhabilikten, gerek Şiilikten aldıkları şeyleri, insanlara ''gizlenmiş gerçek'' olarak sunarlar. Doğruyu ancak kendilerinin bildiklerini sanırlar ve halka da aynen böyle anlatırlar. Eğer benim acizane tavsiyemi dinleyecek olursanız, haddim olmayarak sizlere bir tavsiye verebilirim; Bu adamlardan uzak durun. Zira sonra aklınızda ''acaba''lar cirit atar.


Elinizden geldiğince çok araştırın, bu adamların birbirlerini hep desteklediklerini görürsünüz. Belirli bir çizgileri vardır zira. Eğer şu interneti feysbuka girmekten başka şeyler için de kullanırsanız, kazanacağınız çok şey olur.


Delil göstererek tahrif üzerinde durmak ümidi ve selam ile ciğersizler.
Seviyorum sizi.
Ramazan'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun..